ÇOCUKLARDA SORUMLULUK BİLİNCİ GELİŞMİYOR MU?
Anne babalar, çocukları için gecesini gündüzüne katıp bütün enerjilerini harcarlarken aynı güzellikler, çocuklar tarafından anne babalarına gösterilmemektedir. Cenab-ı Hakk’ın “Rabb’in, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine ‘Öf!’ bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.”1 buyurduğu, “Öf” bile denmeyecek anne babalara çocukların, arkadaşlarına hitap eder gibi hitap ettikleri, cariye gibi davrandıkları bir çağda yaşamaktayız. Günümüz anne babalarının birçoğu yokluk ve sıkıntı içinde büyüdükleri için, aynı sıkıntıları çocuklarının da yaşamalarını istememektedirler. Bu, düşünce olarak güzel fakat uygulamada birçok sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. Bunun sonucunda, yoktan anlamayan ve yokluk bilmeyen bir nesil ortaya çıkmaktadır. Yemeyip yedirilen, giymeyip giydirilen, el bebek gül bebek büyütülen çocuklar, büyüdükleri zaman da aynı fedakârlığı anne babalarından beklemeye devam edeceklerdir. Anne babaları tarafından okumaları için fedakârlık yapılan çocuklar, adam olmak yerine sorumsuz oldular. Her hizmetleri ayaklarına götürülen bu çocukların, kendi ayakları üzerinde duran, bağımsız birer kişi olmaları beklenirken onlar bağımlı birer kişi oldular. İhtiyaçları zamanında karşılanmadığı zaman da anne babalarına cariye ve köle gibi muamele etmektedirler. Biz görmedik onlar görsün, biz çektik onlar çekmesinler, okusunlar adam olsunlar diye daha doğmadan kullanacağı tüm eşyaları alınır. Daha iyi beslensin diye özel mamalarla beslenir. Daha rahat etsin diye konforlu beşik ve yataklara yatırılır. Yürümesini düşe kalka öğrenmek yerine örümceklerle öğretilir. Kendi yerse karnını doyuramaz diye, kocaman olmasına rağmen anne babası tarafından yedirilir. Dışarıda oynarsa bir yerini incitir diye, teknolojinin getirdiği oyuncaklar önüne yığılır. Her şeylerin en iyisi çocuklar adına düşünülüp yapılmaya çalışılır. Eğer anne çalışıyorsa bakıcının en iyisi tutulur. Kreşin de en iyisine verilir. Çocukların okul çağı gelince en iyi okul, en iyi öğretmen derdine düşülür. Okula gidip gelirken yorulmasın diye servise verilir. Sabahları evin prens ve prensesini kaldırmak için ayağına en az dört beş kez gidilir. Gerekirse kahvaltısı ayağına götürülür. Çantası, beslenmesi, harçlığı okula gitmeden hazırlanır. Eğer servisle gidip gelmiyorsa okul çantası anne babası tarafından taşınır. Okusunlar büyük adam olsunlar diye yapılan bütün fedakârlıklar çocukları hazırcılığa alıştırdığından sorumluluk duygularını geliştirmeyecektir. Bugün okula giderken üst başını giyemeyen, yatağını, odasını toplayamayan, çantasını taşımaktan âciz olan çocuklardan sorumluluk duygusunu geliştirip büyük adam olması beklenilmemelidir. Yine kimse rahatsız etmesin ve daha rahat ders çalışsın diye çocuk odaları özel donatılır. Ellerine anne babalarının dahi kullanamadığı, son teknolojik özelliklere sahip telefon verilir. Dahası telefonuna da bilmem kaç dakika, kaç bin mesaj ve interneti de her ay düzenli olarak yüklenir. Ders çalışması için oda verilen bu çocuklar, odalarında ders çalışmak bir yana, internet ve sanal âlemde gezinmekten depresyona girmektedirler. Bunun sonucunda da çocuklar ne odalarından ne de sanal âlemden çıkabilmektedirler. En küçük uyarılarda da psikolojileri bozulmaktadır. Aman psikolojileri bozulmasın, odasında rahat ders çalışsın denilen çocuklar odalarını haremlik selamlığa dönüştürdüklerinden odalarına da izin alınarak girilmektedir. Bu çocuklar, bırakın odalarını toplamayı, okuldan geldikleri zaman, odaları toplanmadığında evin hizmetçisine hesap sorar gibi annelerine hesap sormaktadırlar. Adam olup sorumluluk sahibi olsun diye her şeyleri zamanında yapılıp tosun gibi yetiştirilen bu çocuklar, en küçük sıkıntılarda ister istemez toslayacak, toslayacakları ilk kişiler de ister istemez anne babaları olacaktır. Günümüz erkek çocukları, kocaman oldukları halde, anneleri yokken ocağa bir çay koyup kahvaltı usulü de olsa bir şeyler hazırlayamamaktadırlar. Kızların birçoğu, bırakın yemek yapmasını, doğru dürüst çay yapmasını bilmemektedirler. Okumaları için mutfaktan uzak tutulan bu çocuklara bir iş buyurduğun zaman da kıyameti koparmaktadırlar. Bugün birçok anne baba, çocuğuna bırakın marketten ekmek aldırmayı, çocuğundan bir bardak su dahi isteyememektedir. Baba, oğlundan su ister; büyük oğlu yorgunum der, ortanca oğlu dersim var der, en küçük oğlu: “Kalk baba, kalk! Bunlardan sana hayır yok, kendin iç, bir bardak da bana getir.” der. Evet, bugünün anne babalarının bütün dünyaları çocukları... Varsa yoksa onlar. Anne babalar, aman onlar üzülmesinler, sıkıntı çekmesinler, rahat etsinler, okuyup adam olsunlar diye yerli yersiz isteklerini ikiletmeden yerine getirir. İsteklerine hayır denmeyen bu çocuklar, zamanla kendilerini efendi zannedip anne babalarına emirler yağdıracaklardır. İstedikleri olmadığı zaman da efendiliklerini fazlasıyla yapacaklardır. Görev yaptığım okulun birinde bir öğrenciden sürekli şikâyet gelmesi üzerine çocukla bir görüşme yaptım. Çocuğun öğretmeni, ailesi ve çocukla yaptığım görüşmede şu sonuçlara ulaştım. Çocuk çok zeki olmasına rağmen, şımartılarak büyütüldüğü için herkese illallah ettirmiştir. Çocuğun babasıyla yaptığım görüşmede babanın söylediği şu cümle, her şeyi anlatmaya yetiyordu: “Hocam, ben bu çocuk istedi diye gece ikide çarşıdan tavuk alıp getirdim.”2 Anne babaların çocuklarına hizmet etmeleri ilkokul, ortaokul, lisede olduğu gibi üniversite öğrenimi sırasında da devam etmektedir. Hatta çocuklarını evlendirdiklerinde birazcık da olsa rahatlarına bakacakları zaman da yine çocukları tarafından torunlarına baktırılmaktadır. Böylece annenin hizmetkârlığı, çocukların efendilikleri torun bakıcılığıyla da devam etmektedir. İşte günümüz anne baba çocuk ilişkisi bu şekilde sürüp gitmektedir. Anne babanın gecesini gündüzünü katıp hizmet ettiği çocukların, bütün bu hizmetlere karşı anne babasını baş tacı yapması beklenirken onlara cariye muamelesi yapmaktadırlar. Okullarda verdiğim seminer sonrası, mümkün mertebe velilerin sorularını da cevaplamaya çalışırım. Malum, seminer konularımız çocuk eğitimi olunca sorular da genelde çocukların söz dinlememeleri olur. Hocam; “Ben böyle yaramaz, böyle sorumsuz, böyle gailesiz çocuk görmedim.” şikâyetleriyle sık sık karşılaşmaktayız. Hatta birçok öğrenci velisi, üniversite okuyan çocuklarından da bu ve buna benzeyen konularda şikâyetçilerdir. Çocuklarından bu şekilde yakınan velilere, kimsenin özel olarak üzerine almaması şartıyla, şu geri bildirimi veriyorum: “Bu çocuklar uzaydan gelmedi. Avrupa’dan, Amerika’dan ya da Afrika’dan da bize eğitilmesi için gönderilmedi. Yuva’dan ya da konu komşumuzdan da emaneten almadığımıza göre, o zaman çocuklarda değil de eğitimcilerinde ya da eğitimlerinde bir problem vardır.” diyorum. Evet, günümüzde ders çalışmayan, laftan anlamayan, sorumsuz, vurdumduymaz çocuklar çok. Bu çocuklar çok olmasına çok da, bu çocuklar yerden mantar biter gibi birden ortaya da çıkmamışlardır. Sonuçta bu çocukların da bir anne babaları var ve bu çocuklar onların ürünüdürler.
M. Emin KARABACAK
YazarHem okul ortamlarında hem de diğer değişik ortamlarda çocukların daha fazla bir arada olması, bulaşıcı hastalıklara davetiye çıkarıyor. Yüksek ateş, iştahsızlık, boğaz ve karın ağrısı, vücutta döküntü...
Yazar: Nesibe AYDIN
6 Şubat sabahı Kahramanmaraş merkezli “Asrın Felaketi” olarak tarif edilen bir depremle uyanmıştık. Tarihinin en büyük depremiyle karşılaşan ülkemiz, yaraları yine devlet ve millet olarak el ele verer...
Yazar: M. Emin KARABACAK
Nedir bu sınav kaygısı?Sınav kaygısı, sınava çalışmak yerine sınavı kaybettiği takdirde başına gelebilecek olumsuzlukları düşünmektir. Sınav kaygısı, dikkatini sorulara vermek yerine, daha çok sınav s...
Yazar: M. Emin KARABACAK
Okulların her yaz tatiline girişinde çocukların kendi aralarında ders çalışma planı yaptıklarını gördükçe kendi öğrencilik yıllarım aklıma gelir. Bizler de her öğrenci gibi öğrencilik yıllarımızda tat...
Yazar: M. Emin KARABACAK