ÇOCUKLARDA MESULİYET ŞUURU
İnsanın dünyadaki varoluş serüvenine baktığımızda, yüklendiği emanet ve mükellefiyetlerle diğer varlıklar içerisindeki saygın konumuna yükseldiğini görüyoruz. Yeryüzünün halifesi hükmünde bulunan âdemoğlunun bu dereceye, kendisine bahşedilen akıl ve idrak sayesinde eriştiğini biliyoruz. Yaratılışındaki bu mükemmel donanım bize onun fıtratında bulunan sorumluluk duygusunun da varlığını gösteriyor. Bir insan, içine yerleştirilen bu değerin aktif olmasıyla ancak kendisini ve hayatı imar edebilir. Bu noktada bir ülkenin geleceği, sorumluluk bilinci kazanmış erdemli çocuklar tarafından şekillendirilecektir diyebiliriz. Peki, biz ebeveynler ileride sorumsuz davranışların bedelini ağır ödememe adına çocuklarımıza bu bilinci daha erken yaşlardan itibaren nasıl kazandırabiliriz? Ya da kendi ayakları üzerinde durabilen, ülkesinin ve dünyanın geleceğinden kendini mesul hisseden çocuklar yetiştirebilmek için bizler neler yapmalıyız? Öncelikle sorumluluk duygusu yazılı kaynaklarda nasıl tanımlanıyor ona bir bakalım: Sorumluluk; 'bireyin uyum sağlaması, üzerine düşen görevleri yerine getirmesi ve kendine ait bir olayın başkaları üzerindeki etkilerinin sonuçlarını üstlenmesi, başkalarının haklarına saygı göstermesi ve kendi davranışlarının sonuçlarına sahip çıkabilmesi' olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımda da gördüğümüz gibi bazı becerilere sahip çocuklar başkalarının haklarını çiğnemeden kendi üzerlerine düşen görevleri yapabilen kişiler olarak karşımıza çıkıyor. Her anne babanın ideali, çocuklarını kendi ayakları üzerinde durabilen ve kendine güvenen bireyler olarak yetiştirmektir. Çocuğun sorumluluk bilinci biran içinde gerçekleşen bir durum değildir. Sorumluluk bilinci daha çocuğun küçüklüğünden itibaren atılan küçük adımlarla gerçekleştirilir. Çocuklar bir sabah yataklarından kalktıklarında bir anda sorumluluk sahibi bireyler olmazlar. Hayat ile ilgili öğrenilen tüm diğer beceriler gibi pratik yapmaları gerekir. Peki, çocuklarımıza sorumluluk bilincini hangi yaştan itibaren ve nasıl vermeliyiz? Sorumluluk erken çocukluk dönemlerinden başlayarak çocuğun yaşına cinsiyetine ve gelişim düzeyine uygun görevler vermekle başlar. İki buçuk yaşından başlayarak döke saça da olsa çocuğun çorbasını kendi başına içmesine fırsat vermek, oyuncaklarını toplamasını beklemek, kendi odasında kendi yatağında yatmasına ortam hazırlamak, yaşına ve cinsiyetine göre sofra hazırlığı veya araba temizliği gibi konularda onun yardımını beklemek sorumluluk konusunda çocuğa cesaretlendirici ve destekleyici bir ortam sağlar. (Yavuzer, Haluk, Çocuk Eğitimi El Kitabı, Mart 2016, syf, 107) Kendi kararlarını kendi alabilen ve aldığı kararların sonuçlarını sahiplenen sorumlu çocuklar yetiştirmek istiyorsak anne babalar olarak, çocuk yetiştirme tutumumuza bir bakmamız gerekir. Şayet aşırı korumacı bir tavırla çocuklarımızı sürekli koruyup kolluyorsak onların sağlıklı gelişimlerine zarar veriyoruz demektir. Çocuklarımızı korumak demek onların adına düşünüp, onların adına karar alıp ve onların adına yapmaları gereken işleri yerine getirmek demek değildir. Sürekli kendi adına iş yapılan çocuklar hayatta dayanacakları hep bir kol değneği arayarak, gölge bir kişilik geliştireceklerdir. Bu çocuklar, fizyolojik olarak doğumla birlikte göbek bağı ile anneden ayrılmalarına rağmen, görünmez bir bağla hep ebeveynlerine bağlı kalacaklardır. Yine bu çocuklar, anne babası olmadan kendi başına bir birey olduğunu hissedilmeyecek ve birey olmanın da gereklerini yerine getiremeyeceklerdir. Aman çocuğum hiçbir şeyden geri kalmasın, yorulmasın, üzülmesin diyerek masal kahramanlarındaki prens ve prensesler gibi çocuk yetiştirme tutumunu sergileyen bu aileler, bir gün çocuklarının birden büyüdüğüne kanaat getirirler. Ve kendi çocuklarından yaşıtlarının yaptıkları sorumlulukların hepsini yapmasını beklemeye başlarlar. Fakat çocuk küçük yaştan itibaren aşama aşama yapması gerekenleri öğrenmediği için, şu anki sorumluluğu taşıyacak donanıma sahip değildir. Yaşına ve gelişimine uygun sorumluluk verilmeyen bu çocuklar yaşlarının ve yaşıtlarının gerisinde olarak başarma duygusundan da mahrum kalırlar. Çocuklarımıza sorumluluk bilinci kazandırırken kişisel farklar söz konusu olsa da bu sürecin temel ve değişmez öğeleri vardır. Bunlardan bir tanesi de sorumlulukla ilgili çocukların bilgilendirilmesidir. Çocukların davranışında istenen değişimin gerçekleşebilmesi ve çocuğun bu değişimi ihtiyaç olarak görebilmesi için, ona nedenleri açıklanarak davranış hakkında yaşına ve gelişimine uygun bilgi verilmelidir. Bu noktada Allahu Teâlâ'nın kullarını sorumlu tutmadan önce peygamberler gönderdiği ve kutsal bilgilendirildiğini düşünebiliriz. Mesuliyet bilgi ile başlıyor. Yine çocuğun yaşına uygun yapabileceği sorumluluklar listesi hazırlayabiliriz. Bu listeyi hazırlarken en basitten zora doğru ve bir sorumluluğu kazandığına kanaat getirdikten sonra diğerini ekleyerek aşamalı bir şekilde ilerlersek daha sağlıklı yol alabiliriz. Bilgilendirmeden sonra istenilen beceri çocuklarımızda alışkanlık haline gelinceye kadar, onları kararlı ve sabırlı bir şekilde takip etmeliyiz. İstenilen sorumlu davranışın sayısında artış varsa uygun pekiştireçlerle çocuklar motive edilmelidir. Yaptığı olumlu davranışı onaylamak ve takdir etmek davranışı içselleştirmesi için önemlidir. Şayet davranışın yapılmasında sıkıntı varsa, bu sıkıntıların ve olası nedenlerinin çocukla paylaşılması gerekmektedir. Çocuk yapmadığı davranışının sonucu ile hayatını tehlikeye atacak bir durum olmadığı müddetçe yüzleştirilebilmelidir. Sorumsuzluğun sorun olduğunu anlayabilmesi için hayatın ona öğretmesine müsaade etmeliyiz. Örneğin, en ufak bir şekilde masaya kaşıkları koymak görevi çocuğumuza ait olsun. Eğer masaya kaşıkları koymazsa ne ile karşılaşacağımız ve nasıl zorlanacağımızı örneklendirerek çocuğumuza anlatabiliriz. Her konuda olduğu gibi sorumluluk kazandırmada da çocukların özdeşim modeline ihtiyaçları vardır. Bu konuda anne babalar olarak üzerimize düşen sorumlu davranışlarımızı yerine getirmeliyiz. Kendi sorumluluklarını yerine getirmediği için, sürekli etrafındakileri suçlayan bir yetişkin ile büyüyen çocuk zamanla bunun normal olduğunu düşünmeye başlayacaktır. İleride kendisi de buna benzer davranışlar sergileyerek üzerine düşen görevlerinden kaçınacaktır. Anne babalar genelde okul çağı çocuklarının sorumluluklarının sadece ders çalışmak olduğunu düşünürler. Fakat çocuklarımız günlük hayatın içerisinde sadece dersleri ile varolmayacaklardır. Genelde aman yavrum sen sadece ders çalış diyerek büyütülen çocuklarımızın en basit kalacak becerilerden dahi yoksun büyüdüklerine şahit oluyoruz. Sorumluluk almayan çocuklar geç olgunlaşacaklardır. Çocuklarımızın uzayan ergenlik dönemlerinin altında yaşlarına uygun sorumluluk verilip verilmemesinin etkisine de bakabiliriz. Sosyal bir varlık olan insanın topluluk içinde yaşamasının ona yüklediği birtakım sorumluluklar olduğunu çocuklarımızın da bilmesi için, 'sosyal sorumluluk' dediğimiz çalışmalara çocuklarımızın da dâhil olmasını sağlamalıyız. Bu durum onların sorumluluklarını geliştirmenin yanı sıra ahlaklı aynı zamanda ötekinin ızdırabını duyarak duyarlı bir insan olmasına da zemin hazırlayacaktır. İnsan sadece kendisine değil tabiata, kâinata ve yaratılan mevcudata karşı kendini mesul hissetmelidir. Yine çocuklarımızın ileride şuurlu birer Müslüman olmaları için, Yaradan’ın kendisinden istediği ibadetleri yerine getirmesinde erken yaşta kazandığı bu sorumluluk bilincinin olumlu etkisi olacaktır. Burada bahsedilen şuurlu Müslüman kişiyi bir kelime ile tanımlayacak olursak 'sorumlu insandır' diyebiliriz. Bir Müslüman dünyanın gidişinden kendini mesul hisseder. Efendimiz (s.a.v.) de, "Sizden biriniz bir kötülük gördüğü zaman onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu da imanın en zayıf noktasıdır." buyurarak Müslümanın hadisatın akışında şuurlu ve sorumlu bir duruş sergilemesi gerektiğini bizlere bildiriyor. Bizler de çocuklarımızın sorunlu değil, sorumlu davrandıkları, zorluk ve zahmet çekerek üretmenin lezzetini aldıkları, mesuliyet şuuruyla insan kalabilmenin hazzını duydukları bir hayat yaşamaları için onlara erken yaştan başl
Asuman DÜZGÜN
Yazar"Çocukta, uçurtmayla göğe çıkmaya gayret;Karıncaya göz atsa 'niçin, nasıl? ' ve hayret."Dizeleriyle Necip Fazıl Kısakürek çocuklardaki merak ve hayret duygularını ne de güzel ifade ediyor. Sahi çocuk ...
Yazar: Asuman DÜZGÜN
Emine Mihrişah (Mîhr-i Şâh) Kadın, Osmanlı padişahı III. Mustafa’nın annesi ve Sultan III. Ahmed'in ikinci kadınıdır. III. Mustafa’nın eşi, III. Selim’in annesi, Mihrişah Valide Sultan ile karıştırılm...
Yazar: Zühal ÇOLAK
İnsan, çok yönlü ve gelişmeye açık bir varlıktır. Onun bu geliştirilmeye açık yönü, eğitim kavramının da özünü oluşturuyor. İnsanın eğitim süreci ise, doğduğu aile ortamında başlıyor. Dünyaya gözlerin...
Yazar: Asuman DÜZGÜN
-Orhan Şaik Gökyay'a nazire- Bu vatan, üstünde gezenin değil Kan döküp altında yatanlarındır Dinle bak, ne diyor, toprağa eğil Ruhunu cennete katanlarındır Her karış topr...
Şair: Ekrem KAFTAN