ÇOCUKLAR İÇİN (HİKÂYE: EFSUNLU RÜYA)
Çocuklar İçin sayfamızda yayınlanmasını arzu ettiğiniz; yazı¸ bilmece¸ bulmaca¸ fıkra ve şiirlerinizi bekliyoruz çocuklar...
Bir Hadisi Şerif
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor:
Hiçbir evlad¸ babasının hakkını¸ bir istisna durumu dışında ödeyemez.
O durum da şudur: Babasını köle olarak bulur¸ satın alır ve âzad eder."
Erdemli Öğütler
Genç sahabelerden olan Hz. Muaz (r.a.)¸ genç-ihtiyar herkese¸ fakat özellikle gençlere şu beyanda bulunuyor:
Bana¸ Rasûl-i Ekrem (s.a.v) şu on mühim hususu tavsiye etti: Buyurdu ki:
Öldürülsen ve yakılsan dahi Allah'a asla şirk koşma...
Sana câzibeli vaadlerde bulunsalar dahi onlara aldanıp ana-babana karşı gelme.
Kasten-bilerek bir farz namazı kesinlikle terk etme... Kim bunu yaparsa ondan Allah'ın himâyesi uzak olur. Böyleleri dâima huzursuz yaşar.
Asla sarhoşluk veren içkilerden içme; çünkü o¸ her kötülüğün anasıdır.
İşlenilmesi günah olan şeylerden sakın... Çünkü günahların sebebiyle Allah (c.c.) sana haddini bildirir.
Seninle beraber bulunanlar telef olsa bile¸ harbte¸ sakın cepheden kaçma.
Cihad eden mücâhidler tamamen şehid olsalar dahi sen (nöbet) yerinden ayrılma.
Allah'ın sana verdiklerinden öncelikle evlad-u iyâline (eşine ve çocuklarına) harcama yap; sonra da çevreni sevindir.
Terbiye edeceğim diye aman hâ çoluk çocuğunu dövme/dövme teşebbüsünde dahi bulunma.
Çoluk-çocuğuna Allah'a isyan etmemeyi aşıla... İtaati öğret¸ onlara örnek ve önder ol... (Ahmed bin Hanbel/Müsned)
* Nasihat (öğüt) deyince ilk akla gelenlerden biri de Hz. Lokman Hekim'dir. Kur'an-ı Kerim'in Lokman Sûresi'nde O'nun nasihatleri nakledilir.
Hz. Lokman der ki:
Seher vakti bir kısım câhil cühelâlar uyurken¸ sen uyanık ol. Hakk'ı tesbih eden horoz¸ senden akıllı ve uyanık çıkıp da seni geride bırakmasın...
Allah'a ortak/şirk koşma. Şirk¸ Allah'ın hakkını Allah'tan başkasına vermektir.
Bunları Biliyor musunuz?
A) İslâmiyet'i ilk kabul edenler kimlerdir?
İslâmiyet'i ilk olarak kabul ederek imân etme şerefini kazananlar¸ sırasıyla şu kıymetli kimselerdir:
1) Hz. Hatice Vâlidemiz¸
2) Hz. Ebûbekr-i Sıddîk (r.a.)¸
3) Çocuklardan Hz. Ali (r.a.)¸
4) Hz. Zeyd (r.a.)¸
5) Hz. Osman Zinnûreyn (r.a.)¸
6) Hz. Abdurrahman bin Avf (r.a.)¸
7) Hz. Saad bin Ebî Vakkas (r.a.)¸
8) Hz. Zübeyr bin Avvam (r.a.)¸
9) Hz. Talhâ bin Ubeydullah (r.a.).
B) Hulefâ-i Râşidîn (Dört Hâlife) devrini anlatır mısınız?
Hz. Peygamber (s.a.s.) den sonra¸ devlet ve din işlerini yönetmek için aşağıda isim ve hizmet süreleri yazılı zâtlar¸ halifeliklere seçilmişlerdir.
1) Hz. Ebûbekr-i Sıddîk (r.a.)¸ iki sene¸
2) Hz. Ömerü l Faruk (r.a.)¸ on buçuk sene¸
3) Hz. Osman Zinnûreyn (r.a.)¸ on iki sene¸
4) Hz. Ali (r.a.)¸ beş sene¸
Hz. Hasan Efendimiz de görülen lüzum üzere altı ay kadar Hilâfet görevinde bulunmuşlardır.
Hayati OTYAKMAZ
Duyduk Duymadık Demeyin!
Ramazan Ayı Geliyor
Anne ve babalarımızdan sık sık duymuşuzdur. Ramazan ayı bereket ve rahmet ayıdır. Bu ayda ibadetler artar. Adeta ruh beslenir ve dinlenir. İnsanların yüzü bu ayda bir başka güzel olur. Bir de o güzel Ramazan şenlikleri yok mu? Ramazan topu atılır. Davullar sahur vakti "güm güm" diye çalınır. Ramazan ayının güzelliklerini dört bir tarafa saçar. Fakirlerin yüzü güler. Çünkü bu ayda hayır yapmak çok büyük sevap olduğu için¸ zenginler zekatlarını Ramazan ayında verirler. Gecenin en güzel vaktinde davulcular maniler eşliğinde sokak sokak gezerler.
Besmeleyle çıktım yola
Selam verdim sağa sola
A benim devletli beyim
Ramazan'ın mübarek ola…
Hele akşam olunca "güm" diye bir ses. Ramazan topu. Ardından dört bir taraftan yükselen akşam ezanı. Gün boyu dinlenen mideler adeta akşam olunca bayram eder. Bütün gün midemiz aç kaldığı için birdenbire doyurmamalı. Sevgili Efendimiz (s.a.v)¸ orucunu hurma ile açar¸ sonra namazını kılar¸ daha sonra yemeğini yermiş. Günümüzde de doktorlar mideyi birdenbire tıka basa doldurmanın pek çok zararının olduğunu söylüyor. Oruç tutalım¸ orucun güzelliklerinden nasiplenelim ama yediklerimize de dikkat edelim.
Dilara ŞİMŞEK
Hikâye
Efsunlu Rüya
Meryem Aybike SİNAN
" Günah sularının arkından çıkmalısın artık. Dün kaç günah işledin farkettin mi? Öğretmenine¸ annene ve üç arkadaşına olmadık yalanlar söyledin. Hele annene söylediğin yalan kul hakkına girer. Hadi silkin¸ vazgeç bu kötü illetten. Sen iyi bir çocuksun aslında. Annen baban sana doğruları anlattıkça sen kulaklarını tıkıyorsun. Onları üzüyorsun. Hadi kalk. Birazdan sabah ezanı okunacak. Namaz kılmaya başla. Artık on dört yaşındasın. Vakit sandığın kadar uzun olmayabilir."
Ürpererek uyandı. Bu sözler...Ne anlama geliyordu? Niçin tam da sabah ezanı okunurken böyle bir rüya ile uyanıyordu? Ter içindeydi. Yorganı sıkı sıkı üzerine çekti ve kulak verdi ezan sesine. Ne güzel bir ahenkti bu ? Yıllardır böyle bir içtenlikle sabah ezanlarını ne dinlemiş ne de bu ahenge böylesine dikkat etmişti. Öyleyse bunun bir anlamı olmalıydı. İçindeki ses" Yok canım altı üstü bir rüya işte¸ hadi uyu¸ birazdan uyanacak¸ yine okul yoluna düşeceksin¸" diyordu. Daha bir çok şey söylüyordu... Göz kapakları ağırlaştı mahmurlaştı ve tekrar derin bir uykuya daldı.
Birkaç saat sonra okulda arkadaşlarının arasındaydı. Koşuşturuyordu. Ancak içinde garip bir huzursuzluk vardı. Ödevini yapmadığı zamanlardaki gibi içine çöken bir iç sıkıntısıydı bu. Dalgındı ve yorgundu. Yine içindeki ses " mevsim bahar¸ içindeki bu huzursuzluk da üzerindeki bu rehavet de bahardan kaynaklanıyor" diyordu. Ruhunu yağmalayan bu çelişkiye bir anlam veremiyordu.
Elini cep telefonuna attı. Radyo dinlemek istiyordu. Bir iki kez kurcaladıktan sonra bir ilahinin ezgisi çeldi duygularını:
" İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Bu nice okumaktır."
Kendini bilmek. Kendini tanımak. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Latif Bey¸ her konuşmasında asıl önemli olanın; bir insanın kendine uzaktan bakmayı alışkanlık haline getirmesidir. O zaman kendisini daha iyi tanır¸ diyordu.
İlahinin sözleri¸ içindeki var olan tüm sıkıntıyı su yüzüne çıkarmıştı büsbütün. Çocukluğundan beri ruhunun tenha bir yerinde var olduğunu bildiği ancak gidermek için çaba sarf etmediği bir başka duyguydu bu. Tam olarak buna ne denir bilmiyordu. Okul yılları su misali akıp gidiyordu. Yüreğine gün be gün çöken bu iç sıkıntısının bir sebebi olmalıydı. Derin bir kuyuyu andıran derin bir boşlukta ruhunun yarısını kaybetmiş gibi bedbindi. Öyleyse bu unuttuğu¸ ancak bir şekilde hatırladığı bu yoksulluk¸ bu eksiklik neydi?..Hiçbir yerde gönlünü edemediği¸ ruhunu huzura erdirecek bu vuslat neydi?
Kendisini huzura erdirecek o vuslat ne zaman gerçekleşecekti?
Ruhundaki bu ani değişiklik neyin yokluğuydu?
Sorular¸ sorular...
Heyecanlandı. Oturduğu tahta sıraya adeta saklanarak oturdu. Az sonra Türkçe dersi vardı. Kapıda Neslihan öğretmen göründü. Bu dersi bu öğretmen sayesinde seviyordu. Ancak bugün ders dinleyemeyecek kadar yorgundu zihni. Bu bitkin hali Neslihan öğretmenin gözünden kaçmamıştı. Gülümseyerek:
-Alperen¸ neyin var yavrum¸ bitkin gözüküyorsun? diye sordu.
-Biraz rahatsızım¸ dedi sessizce.
Öğretmeni birçok şey söyledi. Dalıp gitmişti.
Binlerce cevapsız soru üşüştü kafasına. Soruların ağırlığı altında yorgun düşen kafasını defter¸ kitap dolu sıraya koydu. İçi geçiyordu. Bir sahrada yol alıyor gibiydi. Birden aynı sesi duydu;
" Bak hala yalan söylüyorsun. Üstelik en sevdiğim öğretmenim¸ dediğin birine. Senin iyiliğini düşünen insanlara haksızlık yapıyorsun. Daha dürüst olabilirdin. İçinde bulunduğun bu ruh halini ona anlatabilirdin. Hem sana yardım eden biri bulunurdu. Hem de vicdanın seni rahatsız etmezdi. Sen kötü bir çocuk değilsin. Kendine gel. Vakit daralıyor."
Telaşla uyandı. Zil çalıyordu. Hayat akıyordu. Herkes nasibine düşeni alıyor¸ yaşıyor ve gidiyordu. Kendisi de nasibine sunulan hayatın içindeydi. İyisiyle kötüsüyle onun gereklerini yerine getiriyordu. Ancak taşlar yerli yerinde değildi. Bedeni alabildiğine yorgundu. Neslihan öğretmen yanına gelmişti. Endişeli gözlerle kendisini süzdükten sonra:
-İdareye in¸ izin alıp eve git. Sen gerçekten iyi değilsin.
Kendini sokağa attı. Geniş caddenin her iki yanını selamlayan iri çınarlara baktı. Azametleri karşısında içi ürperdi. Yüce Yaradanın sırrını her yapraklarında ifşa eden bir ruh haleti içindeydiler adeta.
Kendini eve zor attı. Üşüyordu. Endişeli gözlerle kendini süzen annesine " Başım ağrıyor" deyip yatağa girdi. Üzerini sıkıca örttü. Göz kapakları ağırlaşıyordu. Göz bebekleri solmaya yüz tutan güne açılıyordu. O ses:
-”İşte anneni de kandırdın. Yine yapmaman gereken bir şey yaptın. Yalancı insanı Yaradan sevmez. Bu yalancılık başına çok kötü şeyler açacak. Ağu kadar acı olsa da hakikat bal kadar tatlıdır. Bundan emin olasın.”
Ter içinde uyandı. Artık emindi. Kendisine bir şeyler sezdiriliyordu. Aslında iyi bir genç sayılırdı. Kul hakkına dokunmaz¸ yoksulun düşkünün yardımına üşenmeden koşardı. İbadet etmeye üşenirdi işte. Bir de çok yalan söylüyordu. İçindeki kuş yine gevezelik etmeye başlamıştı."Aman bu rüyalara fazla takıyorsun. Üzerinde durmasan tekrar tekrar rüyana girmezler. Uykunu boşuna bozuyorsun. Hadi uyu. Bak dinlenmen lazım ."
Doğru.Uyuması lazımdı.
Uykuya dalması zor olmadı. Gaflet uykusu ağırdı. İnsanoğlu kolay uyanamazdı bu uykudan. Aradan bir iki saat geçti. Kımıldamadan uyudu. Kenarları mavi çiçekli dar bir yoldan yürüyordu. Karşıdan beyaz feracesiyle gelen kadın annesi olmalıydı. Kendisine yaklaştıkça yüzünün solgunluğunu farketti önce. Kendisine uzun uzun baktı. Sonra ağlayarak:
- Canım yavrum¸ artık büyüdün. Kendine çeki düzen vermezsen¸ hakikatten¸ doğruluktan bir koparsan bir daha toparlayamazsın. Yalan dünya boşa dememişler. Bu hayalhanesinde birer yolcuyuz. Kervanımız yola dizilmiş gidiyor. Elimiz boş¸ ruhumuz sarhoş mu varacağız huzura. Ne olur yavrum¸ kendine gel .Topla kendini.
Bütün gücünü topladı. Yatağından doğruldu. Bedenini üzerine yeni giyinmişcesine rahatlamıştı. Anacığını çok seviyordu. Ona yalan söylediği için kahrediyordu. Rüyada da olsa onu görmek bir ferahlık vermişti yüreğine. Akşam namazı eda ediliyordu.Şöyle bir duraksadı. Biraz hazırlanmalıydı. Uzun zamandır namaz kılmamıştı. Altı yaşlarındayken yaz tatilinde gittiği Kur'an Kursunda öğrendiği ne kadar dua varsa yarım yamalak kalmıştı aklında. Yıllar her şeyin üzerine kara bir perde çekmiş gibiydi.
Kalktı. Harıl harıl evde namaz duaları kitabı aramaya koyuldu. Heyhat evde yığınla kitap duruyordu lakin böyle bir kitap yoktu aralarında. Annesine sormak istedi. Utandı. Duysa çok üzülecekti. Derin bir iç geçirdi. Zavallı anacığım¸ dedi içinden. Hayatımdan meğerse neleri çıkarıp atmışım ben. Beni bağışla anneciğim¸ beni affet...
Şimdi ne yapmalıydı? Yatsı namazını ertelemeyecekti. Dua bilmese de ellerini açıp Allah'a yalvaracaktı. Tövbeler edecekti. Birden oda kapısı açıldı. Annesi gülümsüyordu. Elindeki Dua kitabını uzatarak :
-Bunu mu arıyordun? dedi.
Alperen¸ sustu. Dili tutulmuş gibiydi. Annesinden böyle bir kitap istediğini hatırlamıyordu. Çok şaşkındı. Kitabı annesinin elinden aldı ve sessizce:
-Bu efsunlu bir rüya¸ diye mırıldandı.
Çocuklar için
YazarYavaşça gözlerini açtı. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Son hatırladığı şey zıplarken bir tele takıldığı ve karnının çok acıdığı idi. Ne kadar çabalasa da o telden kurtulamamış bitap düşmüştü. ...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Çocuklar İçin sayfamızda yayınlanmasını arzu ettiğiniz; bilmece¸ bulmaca¸ fıkra ve şiirlerinizi bekliyoruz çocuklar...Çocuklar İçin sayfamızda yayınlanmasını arzu ettiğiniz; bilmece¸ bulmaca¸ fıkra ve...
Yazar: Çocuklar için
Yazar/ Çizer: Emily Gravett Çevirmen: Sima Özkan Yıldırım Sayfa Sayısı: 36 Yaş Aralığı: 4-6 Yayınevi/Yılı: Beta Kids Yayınları/2016 İşlenen Konular: Çevre bilinci, doğal hayat, temizlik ve düzeni...
Yazar: Tuğba Karataş AYDAN
“Sâde” yazmak, “basit” yazmak değildir. Çoğu kimse sâde kelimesini basit kelimesiyle aynı anlamda kullanır. Oysa sâde, içinde derinlik barındıran bir kavram… Fakat basit, sathîdir; yüzeysel, üstünkörü...
Yazar: Bilal KEMİKLİ