ÇOCUKLAR İÇİN
Bir Hadisi Şerif
"Küçüklerimize merhamet¸ büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir."
Çocuklar İçin sayfamızda yayınlanmasını arzu ettiğiniz; yazı¸ bilmece¸ bulmaca¸ fıkra ve şiirlerinizi bekliyoruz çocuklar...
Adres : Zaviye Mah. Hulusi Efendi Cad. No : 71 Darende 44700 Malatya
E-Posta : bilgi@somuncubaba.net
Bir Hadisi Şerif
"Küçüklerimize merhamet¸ büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir."
Çocuklar İçin Dediler ki:
"Çocuk¸ cennetin nimetlerinden biridir."(Hadis-i Şerif) "Küçük çocuğu olan onun hatırı için çocuklaşsın."(Hadis-i Şerif)
Çocuk tertemiz bir beyaz sahife gibidir. Onu iyi şeylerle doldurmak ana¸ baba¸ çevre ve öğretmenin görevidir." (M. Emirgil)
"Çocuğum! Günah yükünün altına girme¸ çünkü yolculukta yük taşıyanlar¸ aciz¸ kalırlar." (Şeyh Sâdi Şirazî)
"Bir çocuğun küçüklüğünde aldığı ilk intibalar bütün ömrünce devam eder." (H. Schlimann) "Çocuk¸ dünyanın en büyük saadetidir." (Dostoyevski)
"Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzerine (yani Müslüman olarak) doğar. Onu Yahudileştirilen veya Hıristiyanlaştıran veya Mecûslileştiren ana ve babasıdır." (Hadis-i Şerif)
"Çocuk kokusu¸ cennet kokularındandır." (Hadis-i Şerif)
"Çocuğun daha küçük iken onu okut. İyi şeyler için mükâfât vâdet¸ kötü şeyler için korku ver." (Şeyh Sâdi Şirazî)
"Çocukların nasihattan çok¸ iyi örneğe ihtiyaçları vardır." (J. Joubert)
"Kim çocuğa yâr olursa¸ mutlak bahtiyâr olur." (Atasözü)
"Çocuklarımızın midelerini ve zihinlerini doyurduğunuz kadar ruhlarını da beslemeliyiz." (M. Marshall)
"Kim demiş ki çocuk küçük bir şeydir¸
Belki de çocuk en büyük şeydir."
(A. H. Tarhan)
Hikâye
Beni Bu Şehirden Al Götür Anne
Meryem Aybike SİNAN
Bengisu¸ sessizce karşıdan dalgalanan denize baktı. Büyük bir fırtına vardı dışarıda. İnsanlar ellerinde şemsiyeler koşuşturuyorlardı bir yerlere. Sokaklar¸ caddeler çamur içindeydi. Asfaltta biriken yağmur sularında uzayıp giden bir göl oluşmuştu. Koskoca arabalar denizin ortasındaymış gibi yüzüyorlardı. İnsanlar çaresizce sağa sola koşuşturuyorlardı. Birden içine derin bir acı oturdu. Annesi henüz okuldan gelmemişti. Bu yağmur altında muhakkak ıslanacaktı. İçi daraldı küçük kızın.
Ellerini açıp¸ sessizce:
-Ey güzel Rabbim¸ annemi koru. Beni onsuz bırakma¸ dedi.
Küçük kız daha önce böyle yapmazdı. Annesiyle bu şehre geleli sık sık bir şeylere ürperiyor¸ sebepli sebepsiz ağlıyordu. Yine ağlamaya başlamıştı. Bakıcı kadın¸ küçük kızın ağlamaya başladığını görünce yanına gelip saçlarını okşamaya başladı. Şefkatle kucakladıktan sonra:
-Neyin var canım yavrum¸ neden ağlıyorsun? dedi.
Bengisu¸ uzun süre cevap vermedi. Gözlerini uzun uzun ovuşturduktan sonra:
-Yağmur yağıp gök gürlemeye başlayınca çok korkuyorum. Anneme bir şey olacak sanıyorum. Allah'a dua ediyorum. Babaannem böyle yapardı. Ben annemi çok özledim.
-Korkma yavrum¸ dedi bakıcı kadın. Üzülmüştü. Parmak kadar kızcağız annesiz kalmaktan korkuyordu. Durmadan dua ediyordu. Minik ellerini açıp açıp Yüce Yaradan'a o sıcak¸ minik dualarını sıraladıkça içine dayanılmaz bir hüzün tufanı hücum etti. İnanmak ve inandığı ilahtan yardım dilemek. Şu ufacık beden bunu bu yaşta keşfetmişti demek ki. Hazırladığı taze keklerden masaya bıraktıktan sonra şefkat dolu sesiyle:
-Hadi yavrum¸ bak isteğin keklerden hazırladım. Sen bunları yerken ben de öğle namazımı kılayım olur mu?
Bakıcı kadın¸ usulca namaza durduğunda aklında sadece bir şey vardı. Yaradana şükrünü bildirmek. Birden yanına çömelen küçük kızın varlığıyla vecd halinden sıyrıldı. Ne zaman namaza dursa Bengisu bir güvercin sessizliğinde yanına çömeliyor kendini taklide çalışıyordu. O da şimdi kendince namaza durmuştu. En son elini tespihe atıp çekişi vardı ki işte buna doyamıyordu.
Namaz sonrasında küçük kız yine pencere kenarına gitti. Gözü hep annesini kendisine getirecek yoldaydı. Her gün bıkıp usanmadan aynı şeyi tekrar etse de değişmeyen bir şey vardı ki o da annesinin çalışan bir anne oluşuydu. Şehrin bu gürültülü ortamında bahçeleri ellerinden alınan çocukların anneleri de tıpkı serin bahçeler gibi onların değildi.
Bakıcı kadın mutfakta yemek hazırlarken Bengisu'nun gözleri bulutlu¸ kapıdan öylece mahzun baktığını farketti:
-Neyin var yavrum¸ hadi bana anlat¸ dedi.
-Biliyor musun¸ benim bir hayalim var. Büyük bir bahçe olacak¸ içinde de evimiz. İki katlı. Annem hep evde olacak. Balkonda çay içecek ben de bahçede sallanacağım. Küçük bir kuzum olsun istiyorum. Horozum beni uyandırsın. Yağmur kokusu dolsun odama... Hafif hafif esen rüzgarın sesi uğuldasın penceremden... Ağaçların yaprakları nazlı nazlı hışırtıyla salınsın istiyorum. Benim böyle bir hayalim var. Ayşe Teyze¸ bu hayalim gerçek olur mu?
Bakıcı kadının gözleri doldu. Henüz beş yaşındaki bir kız çocuğu yetişkinlerin hayal edemediklerini arzuluyordu. İnsanca yaşamanın¸ toprakla yakın temasın güzelliğini seziyor bunu hayallerine sokmayı başarıyordu. Şehrin beton yığınları arasında insani tarafların dumura uğradığı kent yaşamı¸ iyi olan güzel olan her şeyi nasıl da yağmalamıştı. Nasıl da yitip gitmişti efsunlu güzellikler. Bir hoşluk kalmamıştı insanların bakışlarında.
Kapı zilinin çalmasıyla düşüncelerinden sıyrıldı ve Bengisu ile kapıya koştu. Annesi gelmişti. Annesini karşısında sırıl sıklam gören Bengisu annesine sarılıp ağlamaya başladı:
-Bak ne hale gelmiş canım annem¸diye durmadan annesinin saçlarını okşuyor¸ bir taraftan durmadan yanaklarından öpüp kokluyordu..
Süheyla Hanım¸ kızının bu davranışına bir anlam veremedi önce. Ayşe Hanım yağmur sebebiyle yaşadığı endişeyi anlatınca başını salladı ve uzun süre sustu. Sonra:
-Ayşe Hanım¸ şehir yaşamında biz yetişkinler kendimize göre bir dünya kursak da çocuklarımız için çok hayırlı olmuyor ne yazık ki. Seni tanımasaydık kim bilir kızım kimlerin ellerinde olacaktı. Oysa dedeleriyle¸ büyükanneleriyle büyüyen çoçukların daha sağlıklı olduğunu inkar edemeyiz. Bir huzur atmosferinde büyüyorlar. Masalımsı dünyalarında en azından bir süre huzurla yaşıyorlar. Beton yığınlarına gömdüğümüz yarınlarımız¸ hayal dahi kuramıyor. Oysa burada... Tek güvendiği annesi ve babası. Onların yokluğu çocukta endişeye sebep oluyor ne yazık ki. Bazan tayin isteyip kasabamıza dönmek isteğiyle doluyorum. Ne yazık ki gelecek kaygısı¸ bir takım değişik nedenler alıkoyuyor.
Bengisu¸ sessizce annesini dinliyordu. Birden ayağa kalktı ve:
- Hani anne birlikte bir şarkı dinlemiştik hatırlıyor musun? "Beni bu şehirden al götür anne " diyordu şarkı. O şarkıyı çok sevmiştim ben. Lütfen anne... Sen de beni götür bu şehirden. Babaannemin köyünde toprak eşelemek istiyorum. Sarıkızın peşinde otlakları gezmek istiyorum. Babaannemin yoğurdunu yemek istiyorum. Buradaki yoğurtlar ilaç kokuyor anne. Ne olur gidelim buralardan. Ben bahçede oynamak istiyorum. Çamurdan evler ve kaleler yapmak istiyorum. Elbisem kirlensin istiyorum anne.
Süheyla Hanım¸ çok duygulanmıştı. Minik yavrusu kendinden büyük laflar ediyordu. Onun güzel konuştuğunu biliyordu ama bu kadar şehirden nefret ettiğini düşünmemişti. Sık sık geldikleri kasabadaki bahçeli evlerinden bahsediyor¸ orada yaşamak istediğini söylüyordu.
Gerçekten de meyve bahçesi içindeki geniş pencereli evlerinde çok mutlu günleri olmuştu. Her akşam¸ kasabanın çiçekli yollarında yürüyüş yapar¸ evlerinin bahçeye bakan balkonunda yemeklerini yerlerdi. Bengisu o evde doğmuştu. Uzak dağlardan gelen ıtır kokulu rüzgârların fısıltısıyla büyümüştü. Pencereleri geniş¸ balkonları sardunyalı olan bahçeli evin perisi gibiydi küçük kız. Hayalini büyüten o evden ayrıldıklarında küçük kızlarının dünyası kararmıştı. Şehrin kalabalığına ve gürültüsüne alışamamıştı. O mutlu ve huzurlu kız gitmiş¸ yorgun hırçın bir kıza dönüşmüştü.
Kızını kucağına alan Süheyla Hanım¸ onu yatağına götürdü. Her öğlen sonrası uyuturlardı. Birlikte yatağa uzandılar. Gök gürültüsü ve yağmurdan çok korktuğu belliydi. Sıkıca annesinin göğsüne sokuluyordu. Saçlarını okşadıkça rahatladı ve derin bir uykuya daldı. Uykusunda gülümsüyordu Bengisu. Rüya görüyordu. Süheyla Hanım¸ sessizce mırıldandı:
- Biliyorum ki şu an rüya görmektesin küçük kızım. Sana bu büyük kentin kollarında bahçesi çiçeklerle bezeli¸ seveceğin bir ev bulamadık ne yazık ki. Hayallerini kirlettik. Seni daracık balkonlara hapsettik. Senin mutsuz olacağını bilemedik yavrum. Alışırsın¸ anlamazsın sandık. Senin de kocaman bir dünyan¸ üstelik te bizim dünyamızdan daha temiz bir dünyan olacağını hesaplamadık. Bizi affet yavrum¸ bizi affet. Birkaç ay sonra¸ tayin zamanı seni sessiz¸ ağaç ve çiçeklerle süslenmiş olan bir kasabaya götüreceğim. Söz veriyorum. Seni bu şehirden götüreceğim...
Süheyla Hanım¸ sözlerini bitirmemişken kızının rüyasında mırıldandığını gördü. Susup kulak kabarttı... Duydukları karşısında gözyaşlarına boğuldu. Küçük kız rüyasında durmadan:
-Beni bu şehirden al götür anne¸ diyordu.
-Beni bu şehirden al götür...
Çocuklar İçin sayfamızda yayınlanmasını arzu ettiğiniz; bilmece¸ bulmaca¸ fıkra ve şiirlerinizi bekliyoruz çocuklar...
Adres : Zaviye Mah. Hulusi Efendi Cad. No : 71 Darende 44700 Malatya E-Posta : bilgi@somuncubaba.net
Abdulaziz HATİP
YazarToplumun Kanayan Yarası: İntihar İntihar¸ insanın kendi canına kıyması¸ herhangi bir biçimde hayatına son vermesidir.Toplumun Kanayan Yarası: İntihar İntihar¸ insanın kendi canına kıyması¸ herhangi...
Yazar: Abdulaziz HATİP
Her ilim dalı ‘hoca-talebe’ münasebetinin zorunlu olduğu süreçlere şahitlik eder. Örneğin bir ustanın dizinin dibine oturmadan usta bir marangoz olunmayacağı gibi bir kimsenin alanında uzman bir hocan...
Yazar: Fatih ÇINAR
Ey öğrencim! Dünya sevgisinden sakın. Zira sirke saf balı bozduğu gibi dünya sevgisi de sâlih ve iyi amellerini bozar. Yetimlere, şefkat, çıplaklara elbise giydirmekle merhamet, açları doyur...
Yazar: somuncueditor
Tonton tavşan yavrularını gezdiriyordu. Onlara ormanı tanıtmaya çalışıyordu. - Yavrularım, ağaçlara, yapraklara, otlara bakın ne güzel. Kelebekler uçuşuyor dört yanda. Pamuk: - Evet. Kır çiçe...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ