ÇOCUK MU TERBİYESİ Mİ?
Hayran olunan kişiye bir buket gül sunarmış gibi zarif ve mânâlı bir edâyla, âdeta reverans yapılarak ebeveynin eline tatlı telaşla tutuşturuluverilen can emânetleri, yavrularımız... Canımızdan can, kanımızdan kanla yoğurduğumuz paha biçilmez mücevherler... Dünyada göz aydınlığı, gönül süruru, ukbâda rahmete vesile, kabirde amel defterini açık tutan berrak bir pınar ve belki de mahşer günü Allah ve Rasûlü’ne karşı -bu sefer bizim sunduğumuz kır çiçekleri misali- medâr-ı iftihârımız, övüncümüz, yüz aklığımız... İstikbâlimizin tohumları, asırlar sonrasının çınarları... Tepeden tırnağa edeb, fazilet, iffet, sehavet, takva ve nezâket elçileri... Damarındaki asaletin farkında, açacağı çığırda, keşfedeceği güzelliklerde fıtratındaki potansiyelin şuurunda olan gençliğin ilk filizleri... Anasının gözünde nûr, babasının dizinde fer... Hakîki mü’min olmanın alâmet-i fârikasını görmüş, yudum yudum özümsemiş, “aranan” ve boşluğu doldurulamayan er oğlu erler... Velev ki saf, masum, temiz olan bu sıbyan cevheri, kadir-kıymet bilmez, kulluk bilincinde olmayan ebeveynin eline düşmüşse, boca edilmiş, telef olmuş bir hurdadan farksız, buruşturulup bir köşeye savrulmuş ibrişim atlas olmaktan öteye gidememiştir. Ebeveyn kendi çocuğunun nasıl olmasını isterse, öylece neşvü nemâ bulur yuvada çocuk. Said mi şakî mi, evliya mı eşkıya mı, mahir mi safdil mi? Hangisi? Anne, evlat üzerinde en büyük rol-model ve geleceğinin mimarıdır. Bireyin hayat boyu duyduğu iç sesleri, annesinin cümleleri, etiketlemesi, teşviki veya tenkididir. Ana nasıl vasıflandırırsa çocuk o minval üzere gider. Şahsiyeti, anne başrolde olmak üzere, ebeveyn yani anne-baba ikilisi imar eder. Sabırla, çocuğun yetenek ve kabiliyetini beslerken ona duyduğu güveni de perçinlemelidir ebeveyn. Özgüveni yüksek, erdemli, hassas ve toplumun hayırlı işlerinde öncü olurken insan, doğrudan doğruya Kur’an-ı azimü’ş-şandan beslenmelidir. Yine bunun da temelini atacak olan ebeveyndir. Dünyaya geldiği anda bebeğin ağzına damlayacak ilk süt damlasından itibaren abdestli ve ehl-i salât anneler için ayaklar altına serilmiş cennetleri müjdeleyen bir dinin mensubu olduğu şuurunda olmak, o masum yavrucağa yapılacak en büyük ikramdır. Babanın helal kazanç için harcadığı emek cihat, ailesine yaptığı her masraf sadaka hanesine yazılıyorsa, bu huzurla yapılan tasarruf haneye saadettir ve aynı zamanda yüce Rabb’imize olan bir şükran borcunu yerine getirmektir. Benim çocukluk yıllarımdan beri zihnimde yankılanan birçok iç seslerimden biri de “Çocuk azizdir ancak terbiyesi daha azizdir.” sözüdür. Bu atasözü, bir çocuğun değerli ve fakat terbiyesi kadar değerli olduğunu anlatmaya çalışır. Bu ses bir evde sık sık yankılanıyorsa edebe muhalif davranmak, haddi aşan tavırlarda bulunmak muhaldir. Bu vecizeyi bir şablon olarak alıp sokak kültürü ile büyüyen, küfür veya argo kelimeler kullanarak yaşama tutunmaya çalışan insanlara oturtursanız nasıl bir tablo elde edebilirsiniz kestiremiyorum ancak Osmanlı Devlet-i Âliye’sinin son dönemlerinin çocuğu olan anneannemin yetiştirdiği merhume annem, Osmanlı terbiyesinin izlerini sürmeye çalıştı. Misal vermek gerekirse, çocuk banyo yaptıktan sonra evdeki büyüklerin ellerini öper, büyükler de onun alnından öperdi yahut bir çocuğa bir büyüğü hâl-hatır sorarsa çocuk gayet edeplice teşekkür eder ve başını hafif öne eğerdi; kesinlikle çocuk büyüğün hatırını sormazdı çünkü bu edebe muhalif bir davranıştı. Çocuğun bulunduğu odaya anne-babadan biri özellikle de baba girerse çocuk derhal ayağa kalkar, ebeveyni oturana kadar beklerdi... Bir kuyumcu titizliği gösterilerek terbiye edilmiş çocuk, tıpkı padişahların sorgucundaki o paha biçilmez, eşsiz mücevher gibidir ki cümle âleme teşhire sezadır. Hem kaç kırat ettiğinin haddi hesabı yoktur hem göz kamaştırıcıdır hem başlar üstünde. Heba edilmiş bir çocuk ve cemiyete kambur olmuş bir fert ise ana-babanın yüz karası, el-âlemin maskarası olmaktan ileri gidemeyecektir. Bir çocuk yetiştirmek bir dünya inşa etmektir. O dünyayı mamur edecek olan da harabe yapacak olan da emaneti yüklenen insanoğludur. Allahu Teâlâ, ayet-i kerimede ne kadar beliğ bir şekilde vurgulamış: “Biz emaneti yere, göğe, dağlara teklif ettik de almadı; onu insanoğlu yüklendi. İnsan, gerçekten zalim ve cahildir.” Emanete riayet eden, her şeyi değil elindeki nimetin kıymetini bilen, layıkıyla ve tam hakkını vererek hayatı yaşayıp şehadet mertebesinde ruhunu teslim edenlerden olmak niyazıyla, hayra karşı...
A. Tuba BÂKİLER SÜTDEDE
YazarSabır kula düşen büyük nimettir. Mayası hüzündür, gül ister senden. Açarsan gönlünü bir ganimettir, Yalçın kayalıkta yol ister senden. Dünya debdebesi üstüne biner, Neden niçin dersen ı...
Şair: Rabia BARIŞ
Adamın biri, yola çıkmak üzere olan Hz. İsa’ya “Sana yoldaş olabilir miyim?” der. Teklifin kabul edilmesi üzerine beraber yola koyulurlar. Bir nehir kenarına varınca yemek molası için otururlar. Yanl...
Yazar: A. Tuba BÂKİLER SÜTDEDE
İnsanlık adına gününüz kutlu olsun efendim. Öğretmenler Günü kutlanmaya en layık kişi sizsiniz şüphesiz. Bütün insanlık, sizin rahle-i tedrisinizden geçti kuşkusuz ey ulular ulusu... Haddime düşmüşse;...
Yazar: A. Tuba BÂKİLER SÜTDEDE
Bugün bilim ve teknolojideki olağanüstü gelişmelerle dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan bir olay, anında evlerimize misafir olup gündemimizi değiştirebiliyor. Teknolojideki bu baş döndürücü ilerlem...
Yazar: Asuman DÜZGÜN