ÇOCUĞUMU “ELLER” Mİ EĞİTİYOR?
Bugün kariyerinden fedakârlık etmeyen anneler tarafından, annesine en çok ihtiyacı olduğu dönemde bakıcı ve kreşe verilen çocuklar; kendilerine en çok ihtiyacı olduğu yaşlılık döneminde, anne ve babalarını huzurevine vermektedirler.
Bu Hale Nasıl Geldik?
Bir zamanlar şehirlerde kız çocuklarının okutulmasına “zaman kötü” diyerek karşı çıkılırken kırsal kesimlerde de buna ilaveten ekonomik şartlar gerekçe gösterilmişti. Zamanında değişik mazeretler sebebiyle okutulmayan günümüz anneleri, bugün çocuklarını okutmak için sonuna kadar çaba sarf etmektedirler.
“Biz okuyamadık, hiç olmazsa sen oku; biz ezildik, sen ezilme, kendi ayakların üzerinde dur...” denilerek okutulan bu çocuklar, bugün üniversiteyi bitirip meslek ve kariyer sahibi oldular.
Eskiden kadınların çalışması ayıplanırken, onlara izin veren anne baba ya da eşlere farklı tepkiler verilirdi. Günümüzde ise ev hanımlığı yadırganır hale geldi. Hal böyle olunca günümüz kadınları da en kutsal görev olan annelik görevini ikinci plana atmış, erkeğe bağımlı kalmamak, ekonomik güce sahip olmak ve daha özgür yaşamak için okuyup kariyer sahibi olmuşlardır.
Meslek ve kariyer sahibi olduktan sonra biraz da hayatımızı yaşayalım diyerek üç dört yıl da çalışan bu kızlar, zamanla evlilik için yaşlarının geçmeye başladığının farkına varırlar. Bir yandan evlenmek isterlerken, bir yandan da evlilik ve çocuk bakmak bunları korkutur. Hiç kimsenin sorumluluğunu almadan büyütülüp okutulan bu çocukların, kendilerinden başkasının hayatını düşünmesi, onun sorumluluğunu alması kolay bir iş olmayacaktır.
Çocuğa Kim Bakacak?
Yaşın ilerledi, evlen diyenlere genelde; “Evlenmek mesele değil; evlendikten sonra çocuğa kim bakacak?” cevabı verilir. Evet, çocuğa kim bakacak? Annesi ya da kayınvalidesinin bulunduğu yerde yaşayanlar, genelde annesi ya da kayınvalidesine baktırmaktadırlar. Böyle bir imkânı olmayanlar ise ya bakıcıya ya da kreşe vermektedirler.
Şu bir gerçek ki anneanne de olsa babaanne de olsa bir çocuğa hiç kimse annesi kadar sevgi veremez. Şu da bir gerçek ki çocuklarını büyütüp torun sevmesi gereken bu insanları rahat ettirmek yerine onlara tekrar çocuk baktırmak ya da baktırmaya çalışmak büyük bir haksızlık. Hem anneanne ya da babaannenin yanında büyüyen çocuklar şımarık olacaklarından, bu durum disiplin sorununu da beraberinde getirecektir.
Fiziksel İhtiyaç mı yoksa Duygusal İhtiyaç mı?
Bugün anne babalık duygusunu tatmamış birçok kariyercinin, çalışan anneleri rahatlatma adına, kimisi bir yaşında, kimisi iki yaşında, kimi de de üç yaşında çocuklar kreşe verilebilir diyor. Hiç kimse, ağzı süt kokan bu çocuğun anneye ihtiyacı var; bakıcı ve kreşe değil demiyor.
Bu çocukların en az 4-5 yıl annenin yanında olması ve anne sıcaklığını hissetmesi gerekir. Bu çocuklar, günün en verimli saatlerini anne kokusundan uzak, bakıcılarda ve kreşlerde geçirmektedirler. Bu çocukların karınları doyuyor olabilir; ancak ruhları aç kalmaktadır.
Çocukların sadece fiziksel ihtiyacı olduğunu düşünen anneler, daha bir yaşını bile doldurmadan çocuğu bakıcı ya da kreşe teslim etmektedirler. Oysa bu çocukların fiziksel ihtiyaçlarından daha çok duygusal ihtiyaçlarının karşılanması gerektiği hiç düşünülmemektedir.
Kreş ve bakıcıya verilen çocukların fiziksel ihtiyaçları her ne kadar karşılansa da, duygusal ihtiyaçları istenen şekilde karşılanmadığından bu çocuklar mutlu olamamaktadırlar. Yeteri kadar ilgi ve sevgi görmeyen bu çocukların vücut dirençleri güçsüz olacağından bu çocuklar daha sık hastalanacaklardır.
Gelişim Sürecinde Çocuğun Yanında Olamamak
Biz annelerin eğitimli ve donanımlı olmalarına ve çalışmalarına karşı değiliz. İslâmî ölçüler dâhilinde olduğu sürece kadınların çalışmasını da destekliyoruz. Bizim karşı olduğumuz, ağzı süt kokan bu yavruları “ellerin” eğitmesidir. Biliyorum birçok anne maddi imkânsızlıklardan dolayı çalışıyor. Ben onları burada ayrı tutmak istiyorum. Rabb’im onların yardımcısı olsun.
Ama maddî problemi olmayıp “Ben onca seneyi evde oturup çocuk bakmak için mi okudum?” diyerek çocuğunu büyütmek için en az iki yılını feda etmeyen annelerin gerekçelerini yersiz buluyorum. Ben hem mesleğimi icra ederim hem çocuğumu büyütürüm diyenlerin bir koltukta iki karpuz taşınamayacağını bilmeleri gerekir. Oysa şimdiki anneler, bırakın iki karpuzu bir koltukta taşımayı, 3-4 karpuzu birden taşımaya çalışmaktadırlar.
Bizim kültürümüzde halen erkekler genel anlamda mutfağa girmemektedirler. Bunun sonucunda, erkek akşam eve gelince koltuğuna uzanmakta ve elinde kumandası ya da cep telefonu olmaktadır. Oysa anneler akşama kadar çalışıp yorgun argın eve gelecek, eve gelince de adresi doğru mutfak olacak. Bir taraftan yemek, bulaşık, çamaşır gibi ev işlerini yapacak, bir taraftan da çocuklarla ilgilenecek. Tabii buna da ilgilenme derseniz.
Çalışmayan annelerin görevini mükemmel yaptığını iddia etmiyoruz. Çocuğun dışarı çıktığı zaman annesinin evde olduğunu bilmesi, kendisini güvende hissetmesini sağlayacaktır. Küçük bir çocuğun annesine; “Anneciğim, sen evde olmadığın zaman benim de eve giresim gelmiyor!” demesi bunu çok daha iyi ifade etmektedir. Bu güvene bir de annenin donanımlı olması eklenirse bu, çocuğun daha bilinçli yetiştirilmesini sağlayacaktır.
Çocuğun gelişim sürecinde, özellikle 0-2 yaşlarında, annesinin yanında olmaması bazen telafisi mümkün olmayan problemleri de beraberinde getirecektir.
“Anneler, çocuklarını tam iki yıl emzirirler. Bu, emzirmeyi tamamlamak isteyen içindir…” (2/Bakara, 233). Süt çocukları için özellikle 0-2 yaşları arası temel güven ya da güvensizlik duygusunun kazanıldığı bir dönemdir. Bu dönemi sağlıklı geçirmeyen çocuklar, ileride kendisi ve çevresiyle güven problemleri yaşayacaktır.
Çalışan Annelerin Suçluluk Psikolojisi
Çalışan anneler, işten geldikleri zaman çocuklarıyla yeterince ilgilenemeyecektir. Yeterince ilgilenmeyince de, ilgilenme adına, çocukların her isteklerini ikiletmeden yerine getirmeye çalışacaktır. Annenin “Duygusal anlamda annelik yapabiliyor muyum?” endişesi, anneleri olduğu kadar, çocukları da huzursuz ve güvensiz yapacaktır. Çocuklarına yeterli ilgi gösteremediği zaman da anneler, vicdanen kendilerini suçlu hissedeceğinden, çocukların üzerine aşırı düşmeye başlayacaklardır. Çocukların yersiz ve zamansız isteklerini de ikiletmeden yerine getireceklerdir. Sevgi yerine parayla satın alınabilecek şeylerle çocukların gönülleri kazanılmaya çalışılacaktır.
Çocukların, her şeyi alıp ne yapması gerektiğini söyleyen anneye değil, yüreğiyle seven ve ne yaptığıyla ilgilenen anneye ihtiyaçları vardır. Paranın verdiği güvenle çocuğa alınan maddi şeyler, çocuklara yetiyor sanılmasın. Çocukların, kendisiyle abartılı ilgilenen, her dediğini yapan, sürekli kucaklayıp öpen anneye değil; yerinde ve zamanında gösterilecek tatlı bir bakışa, samimi bir gülüşe, içten bir sarılışa, kendisine sorumluluk verip güvenen ve onu yüreklendiren bir anneye ihtiyacı vardır. Tabii birçok anne kariyer için işte olduğundan yerinde ve zamanında bunları veremeyecektir.
Davranış Eğitiminden Dinî Eğitime
Çocuk eğitiminde hiç kimse annenin yerini tutamaz. Çünkü çocukla anne arasında, anne karnına dayanan bir bağ (göbek bağı) vardır. Çocuğun kişilik gelişiminde model alacağı insan çok önemlidir. Çocuk sevgiyi, şefkati, merhameti annesinden öğrenir. Şefkat ve merhametten uzak yetişen çocuklar “Ben” eksenli büyüyeceklerinden şefkat ve merhamet duyguları istenen şekilde gelişmeyecektir. Bu da çocukların acımasız olmasına kendisi ve çevresiyle uyum problemi yaşamasına neden olacaktır.
Annenin çocukların yanında olmaması çocukların davranış eğitimlerinin yanı sıra dinî eğitimlerinde de sıkıntı oluşturacaktır. Çünkü çocuklar, üç yaş itibari ile öğrenmeye hazırlık olarak merak duygularından çok soru sorarlar.
Alman Psikolog Hollenbach diyor ki: “Çocukta görünmeyen ve henüz izah edilemeyen çok güçlü bir merak duygusu ve kendine yardım edecek, kendini koruyacak ‘sonsuz bir kuvvet sahibi’ arayışı vardır. Çocuğu dindar yapan, onun içindeki bu sonsuzluğa karşı duyduğu merak ve özlemdir. Ancak bu özlem ve merakın, aile tarafından teşvik edilmesi ve yönlendirilmesi gerekir.”