ÇİNİYE GÖNÜL VEREN SANATÇI PROF. DR. IŞIL AKBAYGİL İLE RÖPORTAJ
Özgeçmişi
1962 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun oldu. 1966 yılında aynı fakültede doktora programına başladı.
1966-1968 yıllarında İngiltere'de London School of Economics'de "Posta İdaresi Reorganizasyonu"nda çalıştı. 1980 yılında profesör oldu.
Bu tarihten itibaren İstanbul Üniversitesi'nde çeşitli görevlerde bulundu. 1986-1993 yıllarında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü görevini sürdürdü.
Bu görevi sırasında 1989 yılında Uluslararası İznik Çini Sergisi düzenledi. Orijinal İznik çinileri hakkında en kapsamlı eser olan "İznik" kitabının çıkmasını sağladı.
1993 yılında İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı'nı kurdu. İznik çinisini yeniden üretme çalışmalarına başladı. 1995 yılında İznik Çini ve Seramik Araştırma Merkezi'nin çalışmaları sonucunda 16. yüzyıl üretim teknikleriyle İznik çinisi üretimine başlandı.
2000 yılında İznik Çini Sempozyumu düzenleyerek, İznik Çini Sanatı konusunda üç yüz yıl aradan sonra yeni bir başlangıç gerçekleştirdi.
Çini sanatı deyince ne anlarız?
Çini sanatı seramik sanatı şeklinde de isimlendirilmektedir. İnce ayrıntılar ile işlenen ve işlenmiş olan objelere hayat veren, Osmanlı tarihinin en çok kullanılan sanat dalı, günümüze dek değerinden hiçbir şey kaybetmeden devam ediyor.
Osmanlı tarihinden günümüze kalan en özel ve nadide miraslardan biri olan çini sanatı, hâlâ gündemini korumaktadır. Cami ve türbelerin duvarlarında karşılaştığımız bu sanat dalı, köşk ve sarayların dış ve iç cephelerini de süslemektedir.
- yüzyılda İznik'te üretilen çinilerde gerek kalite ve gerekse desen üretiminde büyük gelişmeler olmuş ve Türk çini sanatı en parlak dönemini yaşamıştır. Osmanlı, mozaik gibi teknikleri bırakmış sır altı boya ve sır tekniğini geliştirmiştir. Bunun yanı sıra saray nakkaşhanesinde yeni motifler geliştirilmeye ve üretilmeye başlanmıştır. Kırmızı, yeşil, mavi, lacivert, turkuaz ve kahverenginin kullanımıyla İznik çinilerinde yeni bir devir yaşanmaya başlanmıştır.
Geleneksel sanatlarımızdan Türk çiniciliğinin Anadolu’daki gelişimi nasıl başlamıştır?
Mimarî eserlerde çini süslemelerin, bu sanat dalının asıl gelişmesini sergilediği Türk-İslâm sanatında Karahanlılar, Gazneliler ve Harezmşahlar’dan itibaren kullanıldığı görülmektedir.
Türklerde iç ve dış mimarî süslemenin en renkli kolu olan çini sanatı, asıl büyük ve sürekli gelişmesini Anadolu’da göstermiştir. Çeşitli tekniklerle zenginleşen bu sanat daima mimariye bağlı kalmış ve onun üstünlüğüne gölge düşürmediği gibi renkli bir atmosfer yaratarak binaların mekân etkisini de arttırmıştır. Anadolu Selçukluları ile çok çeşitli tipteki mimari eserler üzerinde büyük bir gelişme gösteren çini sanatı varlığını günümüze kadar sürdürmüştür.
Toprakla insanı münasebeti hayatta da ölümde de devam ediyor değil mi?
“Toprak Ana” denilmesinin sebebi de budur. Büyük bir doğurganlığa sahiptir toprak. Besinlerimizi topraktan ürettiğimiz gibi ondan elde ettiğimiz hammadde ile çini gibi büyük sanat eserleri yapılabiliyor. Yani toprak aslında büyük bir hazine.
Ve tabi ki öldüğümüzde de yine toprağa geri dönüyoruz. Yani sonsuzluğa toprak sayesinde ulaşıyoruz.
İslâm sanatları açısından çini en çok nerelerde kullanılmıştır?
Çini ustalarının en büyük müşterilerinin saray olması nedeniyle cami ve saraylarda mimarî bir eleman olarak kullanılmıştır.
Selçuklu çiniciliği hangi hususiyetlere haizdi?
Anadolu Selçuklularında çini, mimariyi tamamlayan bir öğe olarak kullanıldı; perdah ve minai teknikleriyle yapılmış çok güzel çini örnekleri ortaya kondu.
Kayseri Keykubadiye Sarayı’nın çinileriyse sıraltı tekniğiyle üretilmişlerdir. Beyşehir’deki Kubadâbâd Sarayı’nın yıldız ve kare biçimli, perdah ve sıraltı tekniğiyle üretilmiş çinileri, 13. yy. Türk çiniciliğinin en güzel örneklerindendir.
Osmanlı Dönemi’nde çinicilik saraydan destek görmüş müdür?
Elbette, saray desteklemekten öte hemen hemen çiniciler bütün siparişlerini saraydan almışlar ve üretimlerini devam ettirebilmişler. Çünkü Osmanlı Dönemi’nde de çini oldukça pahalı bir ürünmüş.
İznik çinileri hangi geleneğin gelişimiyle vücut bulmuştur?
Çini süslemelerinde genellikle kozmik düşünceleri ve inançları simgeleyen geometrik şekiller, bitkisel süslemeler ve hayvan figürleri, değişik renk kompozisyonlar ile kullanılmaktadır. Renk kompozisyonlarında beyaz veya lacivert fon üzerine kırmızı, kobalt mavisi, turkuaz ve yeşil renklerin kullanımı geleneksel çinilerin karakteristik özelliğidir.
İznik çiniciliğinde “lonca sistemi” vardır. Desen ve tasarımlar genellikle İstanbul’da nakkaşhanede hazırlanmış ve İznik atölyelerde üretilmiştir.
Çini sanatında kullanılan üsluplardan bahsedebilir misiniz?
Bunlar için çok farklı söylemler olmasına rağmen genel olarak baba nakkaş, tuğrakeş, ustaların üslubu, saz yolu, lotus, düğüm gibi başlıklar altında toplanabilir.
Çini eserlerimizin ülkemizden kaçırılması meselesi ayrı bir dert değil mi?
Haklısınız. Çok kıymetli bir ürün olduğu için ülkeden kaçırılarak özel koleksiyonlarda ve müzelerde alıcı bulabiliyorlar.
Günümüzde çini sanatının durumu hakkında bilgi verir misiniz?
Çini günümüzde maalesef hakkettiği değeri bulamamaktadır. İznik çinisinin çok fazla taklitleri yapılmaktadır. Bu da böyle önemli bir sanatımızın özellikle yurtdışında yanlış tanıtılmasına sebep olmaktadır.
Çini sanatını icra eden sanatkârlar nelere dikkat etmelidir?
Bizim ustalarımız vakıf üretimi çinilerin canlı olduğunu söylerler ve “Biz onları yaparken ruhumuzu veriyoruz.” derler.
Gerçekten de bu böyledir, ruhunuzu vermediğiniz hiçbir sanat gerçek sanat olmuyor.
Somuncu Baba Dergisi’nde çinicilik sanatı eserlerine yer verilmesi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Sizler gibi kıymetli yayın organlarında dünyaca ünlü bir sanatımıza yer verilmesi, gelecek kuşaklara doğru bilgilerin aktarılması için çok önemlidir.
Çabalarınız için çok teşekkür ederim.
Şerif Hamideddin TEKTAŞ
Yazar