Çevre Bilinci
Kâinat, Allah’ın varlığının ve kudretinin en büyük delilidir ve Allah’ın belli bir gaye için yarattığı eserler bütünüdür. Allah hiçbir şeyi boşuna yaratmamıştır. Tabiatta her varlığın bir görevi ve görevi ile doğru orantılı değeri vardır. Bu sebeple kâinatta hiçbir canlı varlık sebepsiz yere öldürülemez, cansız varlıklar da imha edilemezler.
Çevremizi ve içinde yaşadığımız dünyayı korumalıyız, çünkü;
Allah, kâinatı belli bir düzen ve dengede yaratmıştır: “Göğü Allah yükseltti ve dengeyi koydu. Sakın dengeyi bozmayın.”[1] Ayette geçen vezn kelimesini ayet bağlamında değerlendirdiğimizde tabii ve ekolojik denge anlamına geldiği anlaşılmaktadır. İnsanlar içinde yaşadığı çevreyi tahrip ettiklerinde dünyanın dengesi bozulmakta ve çeşitli doğal afetlere zemin hazırlamaktadır. Bu konuda da Allah bizleri uyarmıştır: “İnsanların kendi elleri ile yaptıkları işler yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu.”[2] Tabii, dengenin bozulması sebebiyle deprem, tsunami, sel felaketi, erozyon, verimli arazilerin çölleşmesi, ürünlerde kıtlık ve salgın hastalıklar gibi felaketlerle insanlık yüz yüze gelmektedir.
1986 yılındaki Çernobil vakasından sonra etrafa yayılan radyasyonun kanser vakalarını artırdığı, Karadeniz kıyılarında 90’lı yıllarda kanser vakalarının artmasında radyasyonun etkili olabileceği belirtiliyor.
Ülkemizde yaygın bir yanlış uygulama olan hasat mevsiminden sonra tarlalarda anızların yakılması da tabii dengenin bozulmasına yol açmakta ve çevreye büyük zarar vermektedir.
Çevre; canlı ve cansız varlıkların ahenk içinde yaşamını sürdürdüğü, insanlığın istifadesine açık, ortak kullanım alanıdır. Bu çevrede şu anda bizimle birlikte hayat süren bütün varlıkların hatta bizden sonra gelecek nesillerin hakları vardır. Allah, “Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.”[3] “Allah yolunda harcayın, kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın.”[4] mealindeki ayetlerle kullarını çevreye zarar vermemeleri konusunda uyarmıştır.
Kur’an’da dağlardan, nehirlerden, bitkilerden ve diğer canlı varlıklardan bahisle, onların yaratılış hikmetine ve işlevine dikkat çekilmekte ve varlıkların Allah’ı tesbih ettikleri haber verilmektedir. “Yedi kat gök, yer ve onlarda olanlar, O’nu tesbih ederler; hamd ile O’nu tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız.”[5]
Her varlık kendi görevini yerine getirmekle hem Allah’a itaat etmekte hem de Allah’ı zikretmiş olmaktadır. Mutasavvıflar da her varlığı kul olarak görmüş ve onların zikir halinde olduklarını söylemişlerdir. Yunus Emre, şu dizelerle tabiatın tercümanı olmuştur:
Şol cennetin ırmakları / Akar Allah deyu deyu
Çıkmış İslam bülbülleri / Öter Allah deyu deyu
Havası, suyu, yeşilliği ve manzarası ile en güzel yerleri, daha çok hafta sonları temiz hava almak ve dinlenmek için piknik yeri olarak seçiyoruz. Bir süre sonra ise o güzelim yerler, hor kullanım sebebiyle kullanılamaz hale geliyor. Oysa kullandığımız yerleri emanet olarak görmemiz ve görmek istediğimiz gibi bırakmamamız gerekmektedir.
Peygamberimiz (s.a.v.), Hayber Seferi’nden dönerken Medine’ye yaklaşınca şehri göstererek “Ya Rabbi! Hz İbrahim Mekke’yi haram kıldığı gibi ben de Medine’yi haram kıldım. Onun iki kayalık arası harem bölgesidir. Ağaçları kesilmez, hayvanları avlanmaz, otu yolunmaz, ağaçlarının yaprakları koparılmaz.”[6] Böylece Allah Rasûlü bugünkü anlamda Medine’yi bir nevi sit alanı ilan ederek doğal yapısını korumak istemiştir.
Peygamberimiz, Medine’de iki kattan yüksek evlerin yapılmasını yasaklamış, yapılanı da yıktırmıştır. Günümüzde büyük şehirlerde inşa edilen neredeyse bir kasaba nüfusunu içinde barındıran siteler ve bu sitelerde yer alan çok katlı binalar, insanları doğal ortamdan koparmakta ve insanın manevi ve psikolojik duygularını olumsuz etkilemektedir. Günümüzün hanımları, yeşile olan özlemini, evlerinde saksılarda besledikleri çiçeklerle telafi etmeye çalışmaktadırlar.
Çevre Temizliği
Peygamberimiz (s.a.v.), “Temizlik imanın yarısıdır. Temizlik imandandır.” hadis-i şerifleriyle temizliği imanla irtibatlandırmıştır. Dinimiz, her bakımdan temizliğe çok önem vermektedir: Bizler, evde tükettiğimiz yiyecek atıklarını eve rastgele atıyor muyuz? Hayır. Çarşıda ve caddede bütün insanların içinde nasıl yapıyoruz böyle şeyleri?
Cadde ve sokaklar da toplumun evidir. Sokaklar, hepimizin ortak evidir. Bir atasözümüzde “Aslan, yatağından belli olur.” deniliyor. Çevre de toplumun yatağıdır. Çevre temizliğine karşı özensizlik, ferdî ve sosyal yönden gelişmemişliğin bir göstergesidir.
Çevreye rastgele atılan çöplerde, sıcak havanın da etkisiyle mikro organizmalar oluşmakta, etrafa yayılarak birtakım hastalıklara yol açmaktadır. Çevre, su ve hava kirliliği sebebiyle meydana gelebilecek hastalık hatta ölümlerin vebali, kirliliğe sebep olan herkesin omzundadır.
Çevre iki kısma ayrılmaktadır:
Suni çevreyi bilgi, bilinç, görgü ve kültürün artması ile daha iyi koruyabiliriz ama tabii çevrenin korunması, akarsular, nehirler, barajlar, denizler, hava ve orman gibi ortamları korumak için devlet tarafından görevlendirilen uzman ve yetkili görevlilerin olması gerekir. Hatta evrensel boyutlu çevre kirliliğinin önlenmesi için uluslararası iş birliği gerekmektedir.
Allah’ın yararlanmamız için hem nimet hem de emanet olarak verdiği ve atalarımızdan bize miras kalan bu vatanı, çevreyi ve toprakları hassasiyetle koruduğumuzda emanete riayet etmiş ve bizden sonra gelecek nesillerin hakkını da zayi etmemiş oluruz.
“Yaratılanı severiz yaratandan ötürü.” anlayışı, genel bir prensip olarak Müslüman Türkler arasında, özellikle mutasavvıflar arasında yayılmış, bu anlayışla sadece insanlara değil bütün mahlûkata sevgi ve şefkat gösterilmiştir.
[1] 55/Rahman, 7-8.
[2] 30/Rum, 41.
[3] 7/Araf, 56.
[4] 2/Bakara, 195.
[5] 17/İsra, 44.
[6] Buhari, Cihad,71; Müslim, Hacc, 458.
Emine Büşra YÜKSEL
YazarGelenek ve görenekler; toplumda asırlardır yapılagelen, toplumun çoğunluğu tarafından benimsendiği için kuşaktan kuşağa aktarılan, bireyleri psikolojik olarak uymaya zorlayan, uymayanı ayıplayan kültü...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Kâinatta her şeyin yaratıcısı, sahibi ve yöneticisi Allah’tır. “Allah” lafzı, O’nun özel adıdır. Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak aklî ve ahlakî bir mecburiyettir. Çünkü akıl, zaman ve mekânı b...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Bahar değmiş gönülleri sevmeliOnlar nice kış görmüş geçirmiş /Çiçeklenmeyi bilirler....Bahar mevsimi, doğanın uyanışını ve yenilenmeyi simgeleyen bir dönemdir. Bu mevsimin etkileri insan ruhu üzerinde...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ
Kitabın adı: Kalem SohbetleriYazar: Bekir OğuzbaşaranYayınevi: Nüve Kültür Merkezi YayınlarıYayın yeri ve yılı: Konya / 2016Sayfa sayısı: 214Yaş aralığı: 14+Kayseri’nin bağrından çıkan, kültür, sanat ...
Yazar: Sait ÖZER