CEMÂLEDDÎN-İ HULVÎ ve “LEMEZÂT”I
Cemâleddin Hulvî, on yedinci yüzyılda Halvetiyye Tarikatı’yla ilgili geniş çaplı çalışmasıyla dikkat çeken bir isimdir. Cemâleddin Efendi, 982/1574’te İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Asıl adı “Cemâleddin Mahmûd” olan bu zât, saray helvacıbaşılarından Ahmed Ağa’nın (ö.?) oğludur. Bazı kaynaklarda onun baba mesleğini devam ettirdiği için “Hulvî” şeklinde bir mahlas kullandığı bilgisi yer almaktadır.[1] Fakat kendisinin, meşhur eseri “Lemezât”ın sonunda verdiği bilgiye göre bu mahlası o, şeyhi Necmeddin Hasan Efendi’nin Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin divanında seçtiğini söylemiştir.[2] Babasının mesleği ve ismi dışında ailesine dair bir bilgi bulunmayan Cemâleddin Efendi, Lemezât’ın sonunda verdiği bilgiye göre babasıyla birlikte on dört yaşında hacca gitmiştir. O, hac dönüşü baba mesleğine başlamış, bir müddet sonra sipahi olmak düşüncesiyle devlet hizmetine girerek Divân-ı Hümâyûn’da çavuş olmuştur. Babası, 1010/1601-1602’de vefat edince Hulvî Efendi, Mısır’a gitmiş ve burada Şeyh Haşhâşî ve Sersem Dede ile görüşmüştür.[3] Cemâleddin Efendi, çavuşluk görevinden ayrılınca Merkez Efendi’yi rüyasında görmüş ve onun yönlendirmesiyle Koca Mustafa Paşa Âsitânesi postnişini Halvetî-Sünbülî şeyhi Necmeddin Hasan Efendi’ye intisap etmiştir.[4] Üstadının yanında seyr ü sülûkünü tamamlayan Cemâleddin Efendi, gönlündeki, Mısır’a gidip Gülşeniyye Tarikatı’na intisap etme arzusuna tâbi olarak 1028/1619’da Mısır’a gitmiş ve Kahire’de Gülşenî Âsitânesi şeyhi Hasan Efendi-zâde İbrahim Efendi’yi ziyaret etmiştir. İbrahim Efendi’ye intisap edip icazet aldıktan sonra İstanbul’a dönen hazret, Dâvud Paşa Cami vaizliğine tayin edilmiştir. Hulvî Efendi, Sultan Ahmed, Şehzâde ve Fatih Camiilerinde de vaizlik görevinde bulunmuştur.[5] Cemâleddin Efendi, döneminin önde gelen Halvetiyye şeyhlerinden Nûreddin-zâde’nin kızıyla evlenmiştir. Babasından kalan evi tekke haline getirerek, bu tekkeye gelir getiren eserler vakfetmiştir. Kendisi, vefatına kadar bu tekkede Sünbülî ve Gülşenî şeyhi olarak hizmet etmiştir. O, mukabele günü olan Perşembe günleri tekkesinde “Mesnevî” mütalaasını âdet haline getirmiştir.[6] 1064/1654’te vefat eden Hulvî, tekkenin haziresine defnedilmiştir. Vefatına Nisârî Hüseyin Çelebi şu şekilde tarih düşmüştür: “Cân-ı Hulvî eyledi ikbâl şehd-i cennete.” Hulvî’nin tekkesinde görev yapan şeyhler ve vefat tarihleri şu şekildedir: Hulvî Mahmud Efendi (ö.1064), Şeyh Sinan b. Şeyh Arab Şerif Mehmed Efendi (ö.1070), Şeyh Ali Efendi (ö.1126), Şeyh Ahmed b. Şeyh Ali Dede Efendi (ö.1185), Şeyh Halil Efendi (ö1196), Şeyh Hasan b. Şeyh Mustafa Efendi, Şeyh Seyyid Mehmed Sırrı b. Şeyh Seyyid Mehmed Efendi, Şeyh Mustafa Hulvî. Gülşenî (ö.1215), Tabancacı Şeyh Mehmed Arif Efendi (ö.1238), Şeyh Ahmed b. Şeyh Mehmed Arif Efendi (ö.1256), Şeyh Abdülkâdir Ulvân b. Şeyh Arif Efendi (ö.1260), Şeyh Mehmed Arif b. Şeyh Ahmed Efendi. (ö.1319)[7] Şiire ilgi duyduğunu eserlerinde dile getiren Cemâleddin Efendi,[8] velûd müelliflerdendir. Eserleri şunlardır: “Lemezât-ı Hulviyye ez Lemeât-ı Ulviyye”, “Divân”, “Câm-ı Dilnüvâz”[9], “Kitâbü’n-Nesâyih” ve Taşlıcalı Yahyâ Bey’in “Hamse”sine Nazîre Olduğu Kaydedilen “Hamse”.[10] Cemâleddîn-i Hulvî’nin “Lemezât-ı Hulviyye ez Lemeâtı Ulviyye” Adlı Eseri Eserin mukaddimesinde müellif, Allah dostlarının anıldığı yere rahmet ineceği düşüncesinden hareketle eseri kaleme almaya karar verdiğini ifade etmiş ve Sultan I. Ahmed Dönemi’nde eseri yazmaya başladığını söylemiştir.[11] Eseri, H.1030’da Sultan II. Osman Dönemi’nde tamamladığını da belirten Cemâleddin Efendi, eserini otuz iki bölüme ayırmış (Lemza) ve her bölüm için üç alt bölüm oluşturarak çalışmasını şekillendirmiştir. Mukaddimede sırasıyla ilk dört halife, dört büyük mezhep imamı, Hz. Ali, Selmân-ı Fârisî, Kümeyl b. Ziyâd, Câbir Ensârî’nin (Câbir b. Abdullah) ve on iki imamın menkıbelerine yer verilmiştir.[12] Reşat Öngören, Cemâleddin Hulvî’nin bu kitabındaki sistemini şu şekilde tarif etmiştir: “Her şeyhin ileri gelen dört halifesinden üçü “zâika” başlıkları altında anlatıldıktan sonra şeyhin yerine geçen, silsilenin kendisiyle devam ettiği dördüncüsü “lemza” başlığı ile ele alınmıştır. Eserin hâtime kısmı iki “tetimme” ile “hatm-i kitâb” bölümlerinden oluşmaktadır. Birinci tetimmede müellifin bizzat görüştüğü ve silsilelerini tespit ettiği kırk iki şeyhin biyografisi anlatılmıştır. Bu kısımda tarikat ayırımı gözetilmemiş, Halvetîler’le birlikte Bayramiyye, Nakşibendiyye, Kübreviyye, Zeyniyye, Bedeviyye, Kādiriyye ve Mevleviyye şeyhleri de anlatılmıştır. Bu bakımdan eser, Halvetiyye için temel kaynak olmakla birlikte diğer tarikatlar için de kaynak niteliği taşımaktadır. İkinci tetimmede tarikat silsileleri tesbit edilemeyen devrin şeyhlerine ve bir tarikata intisap ettiği halde sonradan cezbeye kapılarak meczuplar zümresine katılan toplam on üç kişiye yer verilmiştir. Kitabın sonundaki bölümde (hatm-i kitâb) müellif kendi hayatını yazmıştır. Eser mukaddimede yirmi iki, lemza ve zâikalarda 130, hâtimede müellifle birlikte elli altı olmak üzere toplam 208 tarikat mensubunun hayat hikâyesini ihtiva etmektedir.”[13] Netice olarak ifade etmemiz gerekirse, Cemâleddin Hulvî, Osmanlı’nın ihtişamlı döneminde yaşamış, İstanbul, Mısır, Mekke ve Medine gibi önemli ilim ve maneviyat merkezlerinde birçok büyük isimle görüşme fırsatı bulmuş birisidir. İlmî ve edebî kişiliği ile İslâm’a ve Müslümanlara hizmeti şiar edinen Hulvî, Dâvûd Paşa, Sultan Ahmed Cami, Fatih ve Şehzade Camiilerindeki vaazları ile irşad faaliyetlerinde bulunmuş etkili bir vaizdir. O, aynı zamanda, gönül dünyasını ihya etmek ve insanları Hakk’ın rızasına erdirmek düşüncesiyle birçok mürşid-i kâmilin rahle-i tedrisinden geçmiş bir Hak dostudur. O, Gülşeniyye ve Halvetiyye Tarikatlarının önde gelen temsilcilerinden biri olarak, müntesibi olduğu yolların temsilcilerini ve görüştüğü birçok kişiyi konu edindiği “Lemezât-ı Hulviyye” adlı eseri ile tasavvuf tarihi açısından son derece büyük bir öneme haiz çalışması ile aramızda yaşamaya devam etmektedir. Cemâleddin Efendi, hakikat arayışında bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve hizmet yolundaki fedakâr gayretleri ile günümüz insanına da anlam arayışında rehber olmaktadır. O, zâhir ve bâtın dengesini sağlama noktasındaki hassasiyeti ve gönül erlerinin tatlı hallerini modelleyerek sünnet-i seniyyeye olan sadakati ile gerçek sûfînin hakikat yolculuğunun temel gereksinimlerini gözler önüne sermiştir. [1] Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, c.I, s.61; Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, Hazırlayanlar: Mehmet Akkuş- Ali Yılmaz, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2006, c.III, s.305-306. [2] Mustafa Uzun, “Hulvî Cemâledin”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1998, c.XVIII, s.347. [3] Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, c.III, s.305-306. [4] Cemâleddin Hulvî, Lemezât, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 281, vr.24b. [5] Şeyhî, Vekâyiu’l-Fuzalâ, s.552. [6] M. Serhan Tayşi, “Cemâleddîn Mahmûd Hulvî”, Sahabeden Günümüze Allah Dostları, Şule Yayınları, İstanbul 1995, c.VIII, 235-237; Hüseyin Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Ayvansarâyî, Hazırlayan: Rıfat Kütük, Doğuş Kültür Sanat Yayınevi, Erzurum 2012, s.130-131. [7] Mahmud el-Hulvî, Lemezât-ı Hulviyye ez Lemeât-ı Ulviyye, Halvetî Büyüklerinin Tatlı Halleri, Hazırlayan: Mehmed Serhan Tayşi, Semerkand Yayınları, İstanbul 2013, s.21. [8] Müstakimzâde, Mecelletü’n-Nisâb, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 628, vr. 188b. [9] Abdülbâki Gölpınarlı, Gülşen-i Râz Şerhi, İstanbul 1972, s.VI-VII, 229; Agâh Sırrı Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1984, s.112, 430. Bu eser, İnsan Yayınları tarafından neşredilmiştir. Cemâleddin Mahmud Hulvî, Câm-ı Dil-Nüvâz (Gülşen-i Râz Şerhi), İnsan Yayınları, İstanbul 2012, 789 s. [10] Bazı kaynaklarda zikredilen son iki esere ulaşılamamıştır. Şeyhî, s. 552; Tahir, Osmanlı Müellifleri, c.I, s.61. [11] Lemezât’ın tespit edebildiğimiz nüshalarını şu şekilde gösterebiliriz: Ali Emirî Ktp., Şer’iyye, nr.1100. 217 varak. Müstensihi: Sırrîzâde Abdurrahim Mustafa Efendi. İstinsah Tarihi: H.1256; Ali Emirî Ktp., Şer’iyye, nr.1101. 314 varak; İstanbul Üniversitesi Merkez Ktp., Türkçe Yazmalari nr.1894, 216 varak. İstinsah Tarihi: H.1199; Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Ktp., İsmail Saib Sencer, nr. 722; Süleymaniye Ktp., Düğümlü Baba, nr.565. 233 varak. H.1293; Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr.4536. 201 varak. H.1263; Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr.4546. 326 varak. H.1190; Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr.281. 298 varak. H.1155; Süleymaniye Ktp., İzmir, nr.376.. 471 varak. H.1044; Âtıf Efendi Ktp., nr.1485. 184 varak. H.1161; Topkapı Sarayı Müzesi Ktp., Emanet Hazinesi, nr.1229. 184 varak. H.1161; Topkapı Sarayı Ktp., nr.241. 320 varak. H.1183. Eserin bu kadar çok istinsah edilmesi, yazıldığı günden günümüze kadar etkisini göstermesi bakımından önemlidir. [12] Reşat Öngören, “Lemezât”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2003, c.XXVII, s.136-137. [13] Öngören, “Lemezât-ı Hulviyye”, s.137.
Fatih ÇINAR
YazarHer kuytuda bir esrar, her zerrede bir sanat, Rahmet iner semâdan, idrâksiz küfre inat, Tâzimdedir dağla taş, secde eder kâinat, Zâviye’nin kapısı, hikmet ile açılır, Âşka hasret...
Yazar: Yaşar ÖZKAN
Asıl adı Mehmed Vehbi olan ve ismi Erzincan ile özdeşleşen Terzi Baba, mesleği dolayısıyla bu sıfatla anılmıştır. Terzi Baba mesleğinden dolayı “Terzi Ağa”, boyunun uzun olmasından dolayı “Uzun Terz...
Yazar: Fatih ÇINAR
Kınayanın kınamasından çekinmeden ve ihlâs merkezli salih amelle hayatı anlamlı kılma gayreti şeklinde özetlenebilecek melâmet yolu tarihî seyr içerisinde üç devirden oluşmaktadır.[2] Hamdûn Kassâr’ın...
Yazar: Fatih ÇINAR
Hadis: "Rabb’in kula en yakın olduğu vakit, gecenin son kısmındadır. O saatte Allah’ı zikredenlerden olmaya gücün yeterse, öyle ol." [1] Somuncu Baba Diyor ki: “Allahu Teâlâ'ya kemâl-i k...
Yazar: Enbiya YILDIRIM