Canını Sevdiğine Fedâ Edebilmek
1.Beyit
Ey gönül hâk idi aslın sen yine hâk olagör
Derd-i Hakk ile yanuban cümleden pâk olagör
(Ey gönül! Senin aslın toprak idi, sen yine (aslına dönerek) toprak ol, Hak (Allah’a kavuşma) derdiyle yanarak cümleden pâk (temiz) ol.)
Gönül tahtında dünya olan kişi ehl-i dünya; Allah olan kişi ise ehl-i İslâm ve ehl-i îmandır. Gönlünde dünya olan gösterişten, şatafattan, nefsi arzulardan ibâret istekler doğrultusunda hareket eder. Şahsî çıkar ve hesapları vardır bu hesapları gerçekleştirmek içindir tüm gayretleri, insaf ehli değildir, adaletten uzak ve şahsîdir her daim.
Gönül tahtında Allah olan kimse ise hesapsız olarak Yaratıcı’ya tâbîdir, her şeyi O’na bırakmış ve teslim olmuştur. Bilir ki bir hesap zamanı vardır ve o gün geldiğinde tüm defterler açılır hesaplar görülür en çetin günde, bunun içinde iman ehli mütevazıdir, sabırlıdır yaratanına sığınmış, dalgasız derya gibi huzurla zamanın tamamlamasını bekler.
İnsanın aslı topraktır, toprak dört unsurun (ateş, su, hava, toprak) en aşağısındadır. Dolayısıyla tevâzua işarettir. O sürekli vermesine rağmen hiçbir karşılık beklemeyerek aynı zamanda cömertlik timsâli olarak kabul edilmiştir. Bu açıdan derviş te toprağa benzetilmiştir. Ona her kötü ve çirkin şey atılır, ondan ise sadece güzellikler zuhur eder. O görevini en iyi şekilde yerine getirir, kulluk vazifelerini yapar.
Önder ve Örnek Din Adamı
İlçede müftü olmadığı zamanlar müftü vekilliği de yapan Osman Hulûsi Efendi, Darende Müftülüğü’ne bir hizmet aracı alınmasını sağlamış ve şahsî gayretleriyle hükûmet binasında, bir kaç tane telefon olduğu yıllarda ilçe müftülüğüne bir telefon bağlatmıştır.
1965 yılında Darende Kaymakamı olarak görev yapan Kutlu Aktaş müftü vekilliği görevini çok dikkatli bir şekilde yapan Osman Hulûsi Efendi’ye hitaben; "Muhterem hocam, bu hükûmet binasında görev yapan bütün âmirler ve memurlar sizin görev anlayışınız ve hizmet telâkkiniz ile vazifelerini yapsalar, çok mutlu olurum. Siz önder bir din adamısınız." diyerek takdir ve taltif etmişlerdir.
Beytin ikinci mısraında ifade edilen derd-i Hakk ile yanmak, diğer bir deyişle ‘aşk’ derdiyle yanmaktır. Tasavvufa göre, dert, gerçek aşktır. Dert, gerçeğe ulaşma derdidir. Dert, keder ve hüzün mü’mine yakışan hasletlerdir. Çünkü dünya hayatı, sevgiliden uzak kalan mü’minin gurbetidir.
Bu nedenle her mü’min dünyada Hakk’a ulaşma yollarını aramalı ve gurbetten vatana dönmek için çaba sarf etmelidir. Bu yolun temeli ise maneviyat ehli olmak Allaha kul, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e ümmet, mürşide ittiba etmektir.
Sana cân u dil verüben ismini Âdem koydu
Nefsini katl eyleyüben kurb-ı levlâk olagör
(Allah Sana cân ve gönül vererek ismini Âdem koydu. Nefsini öldürerek levlâk sırrına yakın ol.)
Bu beyitte üzerinde durulması gereken asıl mesele kurb-ı levlâk sırrıdır. Levlâk, "Levlâke levlâke Lema halaktül-eflâk ” hadîsine işaret eder ve “Ey Habîbim, sen olmasaydın, bu kâinatı yaratmazdım.” mânâsına gelmektedir. Hulûsi Efendi’nin “kurb-ı levlâk ol” demek suretiyle yaratılış sırrına işaret etmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kâinatın yaratılışının tek ve gerçek sebebidir. O nübüvvet ve risâlet nazarında diğer nebi ve resullerin, beşeriyet nazarında ise insanlığın fevkinde bir makama sahiptir. Bu nedenle Allah Rasûlü’nü çok iyi anlamak onun izinden gitmek ve O’nun takipçileri ile bir olmak gerekir. Bunlar ise maneviyat ehilleri olan Sadat-ı Kiram ile O pak nesilden gelen nadide simalardır.
Şugl-ı dünyâdan arıt içini hîç çekme elem
Nâr-ı aşk ile tutuşup sînesi çâk olagör
(Dünya meşguliyetlerinden içini temizle hiç elem çekme. Aşk ateşiyle yanarak göğsü yaralı olmaya bak.)
Beytin ilk mısraın da önemle üzerinde durulan mesele dünya meşgalesinden uzaklaşarak iç âlemin temizlenmesidir. Kin ve öfkeden uzaklaşmak gerekir, aksi hâlde sıkıntılar peşini bırakmaz günü birlik iyi zannettiği, işlerin yolunda olduğunu sandığı anlar kendi kendini aldattığı zamanlardır.
Elemden kurtulmak için bu hâllerden kurtulması gerekir. Kişi Allah’tan gayrısını istemeyi unutursa işte o zaman necat bulup eleminden arınacaktır. Öyle ki kişi sinesini Allah yolunda sarf etmedikçe, adaletli olup insaf ehli olmadıkça, doğru ve dürüst olmadıkça hakîkî mânâda yaşamamış ve var olmamış olacaktır.
Bir başka deyişle beden kafesi dünyaya aittir ve ondan geçip dünyadan arınmadıkça kişinin elemi bitmeyecek gerçek İnsan olamayacaktır. Bunun içinde bir mürşid-i kâmilin rahlesinden geçmek gerekir. Dünyevî istek ve arzularından uzaklaşması gerekir.
Kötülüğe İyilikle Cevap Vermek
Günümüzden bir hatıra: Hamid Hamideddin Efendi şu şekilde buyurur: “İşlerinizi ve hizmetlerinizi Allah rızası için yapınız.” Darende’de kayısı bahçelerine sulama tesisatı yapılır, kırarlar bir daha yapılır yine kırarlar, tüm halkın içme suyunu karşılamak için çeşme yaptırılır yine kırarlar tekrar yaptırılır.
Arkadaşlar; “Efendim, müsaade edin müdâhalede bulunalım.” dediklerinde Hazret; “Hayır! Bir şey yapmayınız. Onların görevi kırmak, bozmak, zarar vermektir. Bizim görevimizde yapmak, düzenlemek, hizmet etmektir. Kötülüğe iyilikle cevap vereceksiniz. Olumsuzluğu güzellikle karşılayacaksınız.” demek suretiyle çevresindekileri iyilik, güzelliklere yönlendirmiştir.
Sabr edip Hakk’dan gelen cümle belâya râzı ol
Dostdan ihsândır deyüben ehl-i idrâk olagör
(Sabredip Hakk’tan gelen bütün belalara râzı ol. Bu belalar dosttan ihsandır diyerek idrak ehli olmaya bak.)
Sabır, tasavvufî olarak başa gelen musîbetlerden dolayı Allah’tan başka kimseye şikâyetçi olmamak, sızlanmamak, yakınmamak, kendini acındırmamaktır. Kul karşılaştığı sıkıntı ve belâların verdiği üzüntüyü sadece Allah’a arz eder ve onun inâyetini ister. İdrak ehli olur, aslında tokat atana değil attırana bakmak gerekir.
Her gelen bir tokatta/sıkıntıda insan kendine gelir hatalarını düzeltir çünkü sıkıntı ve bela kişiye sevdiğini hatırlatır, sevdiğiyle bir olma fırsatı verir. Hâlini, ahvâlini yaşantısını düzeltir, kendine çeki düzen verir. Sığınır âlemlerin sahibine, gözyaşları damlar yüreğine, tefekkür ettikçe âlemlerin yaratanını, huzura erer, bilir ki her şey ama her şey Yaratan’ın kontrolündedir. Sükût hâlinde, seher vakitlerinde, sığınır sevdiğine, bu sığınmada her şeyin sahibini bir kez daha idrak etmiş olur.
Kendini mir’ât kıl tâ kim tecellî ede Hakk
Kendin idrâk eyleyenler ile derd-nâk olagör
((Sen) kendini ayna yap ki Allah tecellî etsin. Nefsini bilenler ile dert arkadaşı olmaya bak.)
Ayna aydınlık, parlak, lekesiz ve pas tutmamış olduğu zaman iyi gösterir. Bu sebepledir ki sen öyle tertemiz ol ki, için dışın pak olsun o zaman Cenab-ı Allah tecellî edebilir. O’nun tecellîsinin güzelliği ayna olduğun için etrafına yansır. Tecellî ile öyle güzel bir hâle bürünürsün ki seni gören Cenab-ı Allah’ı hatırlar.
İkinci beyitte ‘kendini idrak eyleyenler’ ifadesi nefsini bilenlerdir ki nefsini bilen Rabb’ini bilir. Öyle ise Rabb’ini bilenlerle arkadaşlık, dostluk yapmak gerekir. Seçilen dost o kadar önemlidir ki kişinin iki âlemde de bahtiyar olmasını sağlar. Bu sebeple Hak dostları ile dostluk etmek gerekir ki avam ve ağyardan uzak kalmak zarûrîdir.
Ölmeden ön ölmek olsun dâim ârzun ey gönül
Nefs ü şeytânın elinden çeşm-i nem-nâk olagör
(Ey gönül! Daim arzun ölmeden evvel ölmek olsun. Nefis ve şeytanın elinden kurtulmaya çalış, (Allah için daima) gözü yaşı akıtanlardan ol.)
Bu beyitte önemle üzerinde durulan husus, “ölmeden önce ölmek” arzusudur. Bu ifade tasavvufî olarak şu şekilde yorumlanır: Nefsin, hevâ ve hevesini yok etmek. Maddî hazlara ve bedeni zevklere yönelten hevâ ve hevesin yok edilmesi nefsin ölümü anlamına gelir. “Ölmeden evvel ölmek” budur. Nefsi öldürmek için açılan savaşa cihâd-ı ekber denir.
Ölmeden evvel ölünüz mânâsında ki hadis-i şerifi mânâ dünyasında doğuşu ifade eder. Mânâ dünyasında doğuş ancak kalbi dünyevî tüm arzulardan arındırmakla yani kinden, nefretten, tamahkârlıktan, nefisten ve şeytanî heveslerden temizlemekle olur. Dünya hayatı bir rüya misâli aldatıcıdır.
Nasıl bu âlem bir rüya âlemi ve âhiret hayatı da gerçek bir âlem ise ölüm de bu rüyadan uyanış, gerçek âleme giriş kapısıdır. Hakîkat nazarında bu böyledir. Ölmeden evvel ölmek ise bu temsilde olduğu gibi beden kafesini terk etmeden bu rüyadan uyanmanın ve dünyanın gerçek yüzünü görebilmenin anahtarıdır.
Nefis ve şeytan belâsına karşı koyan kişiler Allah’ın elçileri olan peygamberler, insan-ı kâmil mertebelerinde evliyalar, veliler ve mürşid-i kâmillerdir. İnsanoğlu ancak ve ancak onlarla, onlara yakın olmakla, onlara yakın olanlara yakın olmakla ve onların yolundan gitmekle bu musîbetten en az zararla kurtulabilir.
Ey Hatîboğlu Hulûsi bezl-i cân et dostuna
Gülme fânîde anın derdiyle gam-nâk olagör
(Ey Hatîboğlu Hulûsi! Canını dostun için seve seve fedâ et. Bu fani dünyada gülme! O’nun derdiyle dertlen derdiyle gamlı olmaya bak.)
Son beyitte gazelin tamamında ifade edilen dünyada varlığından sıyrılarak Hakk’a kavuşma isteği belirtilmiştir. Beyit canı dosta seve seve fedâ etme ifadesi üzerine kurulmuştur. Her şey Âlemlerin Rabbinindir ve O’na aittir. Kâinatta insan bir zerreyi dahi ifade edemez, bize ait olan her şey aslında Allah’a aittir.
Eğer öyleyse senin olmayan bir şeyde varlık addetmek hataların en büyüğüdür. Ten, can, mal, mülk, evlât O’nundur. Öyleyse canı ondan esirgemek olmaz, seve seve verilir elbette yeter ki kulum desin, kulluğa kabul etsin. Ebedî âlemde mahcûp etmesin…
Resul KESENCELİ
Yazar1909 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası bir subaydı; hem Osmanlı Ordusu’nda hem de TBMM’nin kurduğu Düzenli Ordu’da önemli görevlerde bulundu, birçok savaşa katıldı.Nezahat, çocukluk çağını hiç...
Yazar: İsmail ÇOLAK
1.BeyitTâlibâ gel gir şu bezm ile müdâm ol bir nefes Dilberi gör kâm alıp her emre râm ol bir nefes(Tâlib olan gel ve bu meclise gir, her an bu meclisin havasını teneffüs et. Mecliste bulunan sevgiliy...
Yazar: Resul KESENCELİ
Beyit:Ey yâr olmak istemedin bir lahza âşinâ banaHastalığım bilip derdim eylemedin şifâ bana (Ey sevgili, Bir an olsun dost, tanıdık gibi olmadın (davranmadın) bana, yabancı gibi davrandın, Has...
Yazar: Resul KESENCELİ
Batı kültürünün her şeyimizi savuran etkisi ve yaşamın bireyselleşmeye doğru hızla kaymasıyla birlikte, bizleri birbirimize bağlayan ve toplum yapan değerlerin önce örselendiğini, sonra aşındığını, en...
Yazar: Enbiya YILDIRIM