ÇAĞLAR ÖTESİNE NİDÂ PEYGAMBER EFENDİMİZ’İ MEDH Ü SENÂ
Kutlu Nebî’nin teşrifini bekleyen Yesriblilerin[1] gözleri, yüksek ağaçlara çıkan gözlemcilerin “İşte Rasûlüllah’ın devesi!” nidalarıyla aydınlanmış, Medine nurlanmış, Evs ve Hazreç onurlanmıştı. Küfrün karanlığından imanın aydınlığına çıkmanın verdiği sevinç, Hz. Peygamber (s.a.v)’e kavuşmanın manevî hazzıyla kat kat katlanmıştı. “Ay doğdu üzerimize…” beyitleri kalplerden zihinlere, zihinlerden dillere dökülürken, beller şükür secdesi için bükülmüştü. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) büyük bir kalabalık tarafından coşkuyla karşılanmıştı.[2] Peki insanlığın Efendisi kimin evinde konuk olacaktı? Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konuda bir tefe’üle başvurmak suretiyle işi Allah’a havale etmiş ve serbest bıraktığı devesinin durduğu yeri konak seçmişti. Fetanet ve letafet abidesi Peygamber Efendimiz böylelikle kendisini misafir etmek isteyen hiçbir sahabeyi de reddetmemiş ve kırmamış oluyordu. 7 ay süren bu konukluk Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin Mihmandâr-ı Rasûl diye anılmasına vesile olduğu gibi evinin de bir İslâm mektebi hâline gelmesini sağlamıştı.[3] Devenin durağı Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin konağı olunca sevinç gözyaşları döken bu büyük sahabe bir yandan kutlu misafirine karşı kusursuz bir ev sahipliği yapmanın derdine düşmüş bir yandan da emaneti sahibine tevdi edecek olmanın sürurunu yaşıyordu. Rivayete göre bu emanet 700 yıl öncesinden[4] Hz. Peygamber (s.a.v.)’e yazılmış bir mektup idi. Mektubun sahibi Ebû Kerib Es‘ad el-Himyerî, Mekke’de altı gün kaldığı bir dönemde üst üste üç gece rüyasında Kâbe’ye farklı kumaşlardan örtü giydirdiğini görmüş ve uyandığında bunu gerçekleştirmiştir. Kâbe’ye ilk defa örtü giydiren Esad Himyerî, yüzyıllar öncesinde Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gıyabında iman edenlerdendi.[5] Ayrıca Himyerî liderlerinden ilki, Medine’de bir peygamberin zuhur edeceğini öğrenmiş ve bir ev inşa ettirmiştir.[6] İşte 700 yıl önce inşa edilen ev, Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin eviydi. [7] Ebû Eyyûb el-Ensârî, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ulaştırılması gayesiyle nesilden nesle tevarüs eden bu yıllanmış mektubu Peygamber Efendimiz’e sunmuştu. Es‘ad el-Himyerî şöyle diyordu: Ahmed’e şehadet ederim ki O Rüzgârları yaratan Allah’tan bir elçidir Umulur ki ömrüm ömrüne yetişir Onun yardımcısı ve amcaoğlu olurum Düşmanlarına karşı kılıçla savaşır Sinesinden bütün kederleri silerim[8] Herkesin O’na itaat etmesi gerekir İster Arap olsun isterse Acem[9] Peygamber Efendimiz mektubu okuyunca Himyerî’ye gıyabında “Merhaba ey salih kardeş!” diye hitapta bulunmakla onu din kardeşlerinden saymıştır. Onun bu kısa ve özlü şiir, Hz. Peygamber (s.a.v.) için yazılan ilk na’t-ı şerif olarak literatüre geçmiştir.[10] Şairin gönül ve zihin dünyasından süzülen şiir, bazen muhataplarınca şairin muradına uygun bir şekilde anlaşılmakta bazen de farklı yorumlara imkân tanımaktadır. Bu na’t-ı şerif de zahirenin görünenin ötesinde ve satır aralarında birçok bilgiyi ve duyguyu barındırmaktadır. Söz gelimi birinci beyitte Ahmed isminin kullanılması, Hz. İsa’nın kendisinden sonra gelecek peygamberi Ahmed ismiyle müjdelemesini[11] çağrıştırmaktadır. Şairin, Allah’ı Bârî ismi ile tavsif etmesi, yaratıcı kudreti kabul ettiğini ve tevhit akidesini göstermektedir. Ayrıca rüzgârlardan dem vurulması, Arap ikliminde çöl sıcağında hararetten bunalan bedenlere ferahlık veren serin ve hafif rüzgâr gibi Hz. Peygamber (s.a.v.)’in de Yesrib’de, küfür ve şirk unsurları ile dalaletten daralan gönüllere verdiği manevî huzur ve itminanı düşündürmektedir. Bir başka deyişle rüzgâr/rih nasıl ki bedenlere rahatlık vermekte ise Efendimiz (sav)/rûh da gönüllere hayat vermiştir. İkinci beyitte şairin Hz. Peygamber (s.a.v.)’e yetişme, O’nu görme ve destekleme arzusu dile gelmektedir. Bu bağlamda özellikle “amcaoğlu” tabirinin kullanılması Araplar arasındaki asabiyeti ve güçlü akrabalık bağlarını göstermekte, günümüze ise “Akrabalar birbirlerinin yardımcısı ve destekçisi olmalıdır.” mesajı vermektedir. Şair üçüncü beyitte Hz. Peygamber (s.a.v.) için yapacağı fedakârlıkları savaş ve kılıç kavramları ile öne çıkarmakta ve sanki “O’nun uğrunda öldürmeye ve ölmeye hazırım.” demektedir. Ayrıca bu kavramlar, kâmil bir cihadın hem malla hem de canla olması gerektiğini düşündürmektedir.[12] Dostluğun gereği olarak dostun kederini gidermek de burada şairin kendisine addettiği vazifelerdendir. Son beyitte ise Hz. Peygamber (s.a.v.)’in önceki peygamberler gibi herhangi bir ırka veya bölgeye değil bütün insanlığa gönderildiği[13] ve O’na herkesin itaat etmesi gerektiği vurgulanmıştır. [1] Yesrib, Medine’nin önceki adı olup bu şehir, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in teşrifiyle nurlanmış ve Medine-i Münevvere adını almıştır. [2] Hicret hadisenin detayları için bk. “Hicret”, TDV İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV İslam Araştırmaları Merkezi, 1998), 17/458-462. [3] Detaylar için bk. Hüseyin Algül, “Ebû Eyyûb el-Ensârî”, TDV İslam Ansiklopedisi (TDV İslam Araştırmaları Merkezi, 1994), 123-125. [4] Detaylı bilgi için bk. Ebû Muhammed Abdullāh b. Müslim İbn Kuteybe, el-Maârif (Heyetü’l-Mısriyye, 1992), 60. [5] Ebü’l-Fidâ’ İsmâîl b. Ömer b. Kesîr ed-Dımaşkī İbn Kesîr, Sîratü’n-Nebeviyye (Beyrut: Dâru’l-Ma’rife, 1976), 1/23-24. [6] Ebü’l-Hasen Nûrüddîn Alî b. Abdillâh b. Ahmed b. Alî el-Hasenî Semhûdî, Vefâʾü’l-vefâ bi-aḫbâri dâri’l-Muṣṭafâ (Beyrut, 2001), 340-342, 354. [7] Himyerî hakkında bazı bilgiler için bk. Ömer Faruk Harman, “Tübba’”, TDV İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV İslam Araştırmaları Merkezi, 2012), 41/456. [8] İbn Kesîr, Sîratü’n-Nebeviyye, 1/23. [9] Son beyit için bk. İbn Kuteybe, el-Maârif, 60. [10] Emine Yeniterzi, Divan Şiirinde Na’t (Ankara: TDV Yayınları, 1993), 4. [11] bk. 61/Saff, 6. [12] Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette “Allah için canla ve malla mücadele” konu edilmektedir. Bazı örnekler için bk. 4/Nisâ, 95; 8/Enfâl, 72; 9/Tevbe, 20. [13] 34/Sebe, 28.
Hamit DEMİR
YazarAsıl adı Mehmed olan Fuzûlî, hayatı hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz şairlerdendir. 1400’lü yılların sonunda Kerbelâ’da doğduğu ve Türk asıllı olduğu bilinmektedir. Fuzûlî mahlasını kelimenin b...
Yazar: Hamit DEMİR
Yûnus Emre, tarihi şahsiyeti ile menkıbevî şahsiyeti arasında kalmış, hayat öyküsü halen netleşmeyen bir halk şairi sûfî olarak Anadolu insanının yakından tanıdığı birisidir. Hem onun hayatından bahse...
Yazar: Hamit DEMİR
Dede Ömer Rûşenî, 15. yüzyılın ilk yıllardan Aydın’da dünyaya gelmiştir. Ailesi hakkında net bilgiler bulunmasa da soyu, Osmanlı’dan önce bölgede hüküm süren Aydınoğulları’na dayanmaktadır. Şiirlerind...
Yazar: Hamit DEMİR
Siyahîlerin beldesi anlamına gelen kadim bir ülke Sudan. Tarihin bir döneminde Kızıldeniz’den Atlas Okyanusu’na kadar uzanırmış sınırları. Beyaz Nil ve Mavi Nil’in Hartum’da birleşmesi ile Büyük Nil o...
Yazar: Hamit DEMİR