Bursevî’nin Mürşidi Osman Fazlı Efendi
17.Yüzyıl Osmanlı Devletinde Bursevî’nin Mürşidi Osman Fazlı Efendi
İsmail Hakkı Bursevî, Celvetiye mürşidi Osman Fazlı Efendi’ye intisap etmiştir. Onun terbiyesinde yetişmiş tasavvufî eğitimini tamamlamıştır. Ondan almış olduğu irşâd görevini yarım asır boyunca yerine getirmiştir. 1675 de Üsküp’e giden İsmail Hakkı Bursevî muhtelif camilerde vaaz etmeye, isteyenlere zâhirî ilimlere dair dersler vermeye başladı.
Harap bir tekke onarılarak kendisine tahsis edildi. İsmâil Hakkı Bursevî İslâm’a aykırı davranışlarını gördüğü Üsküp müftüsünü ve şehrin bazı ileri gelenlerini eleştirmesi üzerine mahkemeye verildi. İsmail Hakkı ve dâvâcıları İstanbul’a giderek Şeyhülislâm Çatalcalı Ali Efendi, Sadrâzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ve Rumeli Kazaskeri Beyâzîzâde Ahmed Efendi ile görüştüler.
Aralarını bulması için görevlendirilen Osman Fazlı Efendi tarafları barıştırdı. Altı yıl süren bu çekişme ortadan kalkar gibi olduysa da muhâlifleri İsmail Hakkı’yı Üsküp’ten sürdürmek için tekrar faâliyete başlayınca Osman Fazlı Efendi ona Köprülü’ye gitmesini tavsiye etti. Köprülü’de on dört ay kalan İsmail Hakkı, Ustrumca halkının Osman Fazlı’dan kendisini kasabalarına göndermesini istemeleri üzerine oraya gitti (1682).
4.Mehmed Dönemi II. Viyana Kuşatması
Sultan IV. Mehmed yumuşak huylu, diyaloğa açık, olumlu düşünebilen akıllı bir şahsiyettir. Ancak av, eğlence ve oyun düşkünlüğü devlet işlerini aksatmasına sebep oluyor ve aslî vazifesini yerine getiremiyordu. Sultan Mehmet, saltanatının sonlarına doğru Osman Fazlı Efendi’ye ve sohbetlerine rağbet etmeye başlamıştır.
Sultan IV. Mehmed, 1676 yılında Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’nın vefâtından sonra sadârete Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı getirmişti. 1682 yılında Avusturya Arşüdükü ile 1664’de yirmi sene müddetle imzalanan Vasvar Barışı’nın bitmesine iki yıldan daha fazla zaman varken barışın yenilenmesi için bir elçi göndermişti.
Ancak başta Merzifonlu Kara Mustafa Paşa olmak üzere diğer hükümet erkânı anlaşmaya yanaşmamışlar, Sultanı savaşa teşvik etmişlerdir. 1683’ tarihinde Avusturya Seferi’ne karar verilmişti.
Osman Fazlı Efendi, antlaşmanın bozularak harbe girmenin getireceği felâketi sezenlerdendi. Bu sebeple Merzifonlu Kara Mustafa’ya yazdığı mektubunda, “Bir millet kendini değiştirmedikçe Allah onların durumunu durduk yerde değiştirmez.” mealindeki âyetini hatırlatmıştı.
Fakat Merzifonlu bu uyarıların hiçbirine kulak asmadı. Avusturya seferi esnâsında padişah Belgrad’da kalmış, ordu Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Viyana’yı kuşatmıştı. Viyana surları çok muhkemdi ve Osmanlı’nın Batı’da alamadığı son kaleydi. Kanûnî Sultan Süleyman da 1529’daki ilk kuşatmada bu kaleyi alamamıştı. Viyana dayanabildiği kadar dayanıyor, direniyordu.
Çünkü bu kalenin düşmesi Avrupa için çok olumsuz sonuçlar ortaya çıkarabilecekti. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Avrupa’nın gözbebeği olan bu zengin başşehri, silah tahrîbatına meydan vermeden bütün zînet ve ihtişamıyla teslim almak düşüncesindeydi.
Kuşatma uzadıkça uzuyordu. Kuşatma uzadıkça Osmanlı kan kaybediyor siyasî bir çıkmazın içine giriliyordu. Nitekim iki ay gibi uzun bir kuşatma düşmana yardımcı kuvvetlerin kolayca yetişmesini sağlamıştı. Polonya Kralı Sobieski, Papa’nın emriyle hareket eden diğer Avrupa ordularıyla birlikte üç koldan ilerlemeye başladı.
Osmanlıya ise ihanet eden Kırım Hanı ile Budin Beyinin Haçlı İttifakına yol açması Osmanlı kuvvetlerinin iki düşman arasında sıkışmasını sağladı. Düşmanın şiddetli hücûmu karşısında dağılan ordu, bütün ağırlıklarını bırakarak Belgrad’a doğru kaçmaya başladı. Osmanlı ordusu çok fazla şehit veriyordu. Savaş kaybedilmeye başlanmıştı.
Merzifonlu, düşmanın çok hızlı hareket ettiğini bildirerek padişahın Belgrad’dan kalkıp Edirne’ye dönmesini istemişti. Padişah da hemen Edirne’ye hareket etmiş ve bu durum padişahın cepheden kaçtığı söylentisine sebep olmuştu. Aslında Merzifonlu’nun maksadı sultanın canını kurtarmaktı. Sultan Edirne’ye sağ salim varmıştı ama Osmanlı ordusu çok büyük bir bozguna uğramıştı. IV. Mehmet gönderdiği bir fermanla Merzifonlu’yu îdam ettirdi.
2.Süleyman Dönemine İsyanı Durduran Mutasavvıf
Osman Fazlı Efendi, II. Süleyman ile iyi ilişkiler kurmuş, din ve devletle ilgili hususlarda ona da hak ve doğru bildiğini söylemekten geri durmamıştı. II. Süleyman zaman zaman Osman Fazlı Efendi’yi saraya çağırır, görüş ve fikirlerini alır, kendisinden dua talep ederdi. IV. Mehmet’in son vezîriâzamı Siyavuş Paşa idi. Hiç istememesine rağmen değişik entrikalar sonrası II. Süleyman mecbûren onu vezâret makamında bırakmıştı.
Fakat bir müddet sonra orduyu tahrik edip yönlendiren zorbalar halkı huzursuz etmeye, zorla para toplamaya ve kargaşa çıkarmaya başladılar. Bu günlerde Siyavuş Paşa, istişâre etmek için Osman Fazlı Efendi’yi çağırdığında şeyh ona şöyle nasîhat etti: “Saltanat, dört direk üzerinde duran yüksek bir bina gibidir. Bu dört direk yeniçeri, sipahi, topçu ve cebecilerdir. Bu direkler senin zamanında yıkılmış ve bunların yerine zorbalar ortaya çıkmıştır. Eğer bu dört direği yeniden ikâme eder, zorbaları ortadan kaldırırsan her yönden işin tam, hâlin ve devletin yerinde olur.” O da sultanın nedîmi Köprülüzâde Mustafa Paşa’yı kastederek, “Mustafa bu hususta bana yardımcı olmuyor.” dedi.
İsyancılar, zor kullanarak isteklerinin olmasını istiyor, padişah fermanını dinlemiyorlardı. Zorbaların devlet adamlarını zorla yanlarında alıkoyuyorlardı. Fakat halk sarayın kapısı önünde büyük bir kalabalık ile toplandı. Bu sırada sultanın emri ile bazı ulemâ ve ümerâ sarayda bir araya geldi.
Meşveret tamamlanınca Osman Fazlı Efendi, tekrar halkın huzuruna çıkarak sultanın selâmını iletti; “Müslümanlar, sevinin! Sultan isteğinizi yerine getirdi ve isyancıların tayin ettiği şeyhülislamı, kazaskerleri, İstanbul kadısını, nakîbü’l-eşrâfı ve sadrâzamı değiştirdi. Sultanın seçtiklerine razı mısınız, yoksa başka bir görüşünüz var mı?” diye sordu. Halk hep bir ağızdan üç defa “Razıyız, fakat bundan sonra şer‘-i şerîfe uygun hareket etmek şartıyla.” dediler.
1695 ve 1696 Avusturya Seferi
İsmail Hakkı Bursevî Sultan II. Mustafa’nın daveti ile 1695 ve 1696 Avusturya seferine katıldı. Askerin moral gücünü arttırmak motivasyonunu sağlamak için katıldığı I ve II. Avusturya seferlerinde yaralanarak geri döndü.
Osmanlı Devleti 1697 tarihinde Tisa Irmağı kıyısındaki Zenta’da yapılan savaşı kaybetti. Haçlı Kutsal İttifak Devletleri ile 1699 yılında Karlofça Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile Osmanlılar toprak kayıplarına uğrarken gerileme dönemine de girmiş oluyordu.
Sonuç
İsmâil Hakkı Bursevî 1685, IV. Mehmed’e nasîhatte bulunmak üzere Edirne’de bulunan Osman Fazlı tarafından Edirne’ye çağrıldı. Şeyhinin evinde üç aya yakın bir süre misafir kaldı ve onun gözetiminde Fusûsü’l-ḥikem’i okuma imkânı buldu. Osman Fazlı, Bursa halîfesi Sun‘ullah Efendi’nin vefât etmesi üzerine İsmail Hakkı’yı Bursa’ya halîfe olarak tâyin etti (Mayıs 1685).
Şeyhinin tavsiyesine uyarak Ulu Cami’de ve diğer bazı camilerde vaaz vermeye, Kur’ân-ı Kerîm’i Fâtiha’dan başlayarak tefsir etmeye, vaazda söylediklerine tasavvufî yorumlar ekleyip şiirler zikrederek yazıya geçirmeye başladı. Bu şekilde meydana getirdiği Rûḥu’l-Beyân adlı tefsirini 1705 yılında tamamladı.
Bu arada başka eserler de kaleme aldı. Bursa’da ikâmetinin ilk zamanlarında kendini riyâzete verdiğinden oturacak ev ve geçimini temin hususunda sıkıntılar çekti. Bursa’ya halîfe tâyin edildikten bir buçuk yıl sonra İstanbul’a şeyhini ziyârete gitti. Ardından dört defa daha aynı amaçla İstanbul’a giden İsmail Hakkı Bursevî şeyhini son olarak sürgünde olduğu Kıbrıs’ta ziyâret etti. Şeyhi bu ziyâret sırasında yerine onu tâyin etti. (1690-1691)
1720’de Üsküdar’a yerleşen İsmail Hakkı Bursevî’ ye Damat İbrahim Paşa bir ev hediye etti ve çeşitli ihsânlarda bulundu. 1723 İstanbul’dan ayrılıp Bursa’ya döndü. Kendi imkânlarıyla bir cami inşâ ettirdi. Son yıllarını da irşâd faaliyeti ve eser telifiyle geçiren İsmail Hakkı Bursevî 20 Temmuz 1725 vefât etti. Kabri Tuz Pazarı’nda yaptırdığı caminin kıble tarafındadır.
KAYNAKÇA
Ali Namlı, “İsmail Hakkı Bursevî”, TDV İslam Ansiklopedisi.
İsmail Hakkı Bursevî, Tamamü'l Feyz Fi Babi'r-Rical, ( Çev. Ramazan Muslu, Ali Namlı), İstanbul, 2020.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, TTK, Ankara, 1988.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı, TTK, Ankara, 2014.
İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, 2011.
Sürgün Bir Şeyhe Armağan: Atpazarî Kutup Osman Efendi (Editörler: İsmail Güleç- Ali Namlı - Ömer Said Güler) , İstanbul 2019, Kıbrıs Sosyal Bilimler Üniversitesi
Resul KESENCELİ
YazarNasîhat, Arapça “Nush” kökünden türemiş olup “saf, hâlis olmak” anlamına gelir. Bu kelime, başkasının hata ve kusurunu düzeltmek için çaba göstermek, iyiliği teşvik etmek ve kötülükten kaçınmaya yönel...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
1.BeyitEy gönül hâk idi aslın sen yine hâk olagörDerd-i Hakk ile yanuban cümleden pâk olagör(Ey gönül! Senin aslın toprak idi, sen yine (aslına dönerek) toprak ol, Hak (Allah’a kavuşma) derdiyle yanar...
Yazar: Resul KESENCELİ
Bu dünya gurbetine gönderilirken iki önemli varlık bize yoldaş kılınmış: Kalp ve nefs. Bu yazıda nefis üzerinde duracağız. Nefis aslında dönüşmesi her an mümkün olan bir varlık… Boynundan tutulup hiza...
Yazar: Mahmut KAPLAN
"N’ideydin ey gönül Kârûnlara Musa mısın yâ ne N’ideydin ey gönül bî-fâide ömr eyledin ifnâ"( Divan-ı Hulusi-i Darendevi )KârûnKârûn, Hz. Musa (a.s.)'nın kavminden idi ve onun zamanında yaşamıştı. Hat...
Yazar: Resul KESENCELİ