Bursevî’nin İrfan Mektebi
1063/1653 yılında Bulgaristan’ın Aydos kasabasında dünyaya gelen İsmail Hakkı Bursevî, üç yaşında babası Mustafa Efendi’nin delâletiyle Osman Fazlı Efendi’nin (ö. 1102/1691) elini öpüp hayır duâsını almıştır. Osman Fazlı Efendi’nin halîfesi Şeyh Ahmed Efendi’den 11 yaşına kadar Kur’ân-ı Kerim, hüsn-i hat ve sarf dersleri almıştır.
On bir yaşında İsmail Hakkı Bursevî’nin eğitimini Osman Fazlı Efendi’nin Edirne halîfesi Şeyh Abdülbâkî Efendi üstlenmiştir. Yedi sene Edirne’de Şeyh Abdülbâkî Efendi’nin yanında kalan Bursevî, kendisinden sarf, nahiv, mantık, fıkıh, kelâm ve beyan dersleri almıştır.
Edirne’deki eğitimini tamamladıktan sonra Abdülbâkî Efendi onu İstanbul’a şeyhi Osman Fazlı Efendi’nin yanına gönderir. Osman Fazlı Efendi’nin yanında fenn-i âdâb, kelâm, fıkıh usulü, ferâiz ve belâgat dersleri alarak zâhirî ilimlerdeki tahsilini devam ettiren Bursevî, şeyhinin yönlendirmesiyle İstanbul’daki diğer medreselerin müderrislerinden de dersler alır.
Zâhirî ilimlerdeki eğitimini tamamladıktan sonra Osman Fazlı Efendi kendisini Zeyrek Camii’nde halvete sokarak bâtınî ilimlerde de kemâle ermesini sağlamıştır. Halvetini tamamladıktan sonra bir süre dergâhın temizlik işleri ile sorumlu tutulan Bursevî, daha sonra şeyhi Osman Fazlı Efendi yerine va’zları deruhte etmiştir. Tâlim, terbiye, hizmet ve irşat sürecini başarı ile tamamladıktan sonra şeyhi tarafından Üsküp’e halîfe olarak görevlendirilmiştir.
h.1086/m.1675 tarihinde Üsküp’e gelen Bursevî, Murâdiye Camii, Eski Cami, Yahya Paşa, İshak Bey, İsa Bey ve Mustafa Paşa Camilerinde va’z ve irşat hizmetini sürdürdü. Üsküp’te Şeyh Mustafa Uşşâkî’nin kızı ile evlendi. Diğer taraftan Üsküp’te şeyhinin tavsiyesi ile zâhirî ilimlerde dersler vermeye başladı.
Üsküp’te yanlış davranışlarını gördüğü bazı ileri gelenleri va’zlarında sert bir üslûpla eleştiren Bursevî, “Hakkî” mahlasının gereği olarak hak bildiğini söylemekten çekinmemiş, ancak bu sert mizacı onun Üsküp’te yalnız kalmasına sebebiyet vermiştir. Üsküp’te müftü, imam, hatip, kadı ve şeyh görünümünde kimi şahsiyetlere karşı onlarda gördüğü şer’-i şerîfe aykırı tavırlarına karşı tam altı yıl mücâdele verdi.
Mücâdelenin önü alınamaz hâle gelmesi üzerine şeyhi, Bursevî’yi Üsküp’teki vazifesinden alıp Köprülü’ye görevlendirmiştir. Köprülü’de on dört ay ikâmet eden Bursevi, burada Üsküp’tekinin aksine fazlaca kabul görmüş, müftü olarak atanması istenmiş, fakat şeyhinin buna rızâsı olmamıştır.
Köprülü’deki başarılı çalışmaları ile dikkat çeken Bursevî, Ustrumca halkının çağrısı üzerine Ustrumca’ya görevlendirilmiştir. Otuz ay kadar kaldığı Ustrumca’da va’z, tedris ve talim hizmetleriyle meşgul olan Bursevî, şeyhinin görevlendirmesiyle h.1096/m.1685 yılında Bursa halîfesi oldu.
Bursa’daki va’z ve irşat faaliyetlerini sürdürürken Edirne’deki şeyhini sık aralıklarla ziyâret eden Bursevî, h.1101/m.1690 tarihinde Kıbrıs’a sürgün edilen Osman Fazlı Efendi tarafından Magosa’ya davet edilmiştir. Magosa’da on yedi gün kalan Bursevî, tarîkat silsilesindeki mânevî emâneti şeyhinden alıp tekrar Bursa’ya döndü.
Bursa’ya dönüşünden bir müddet sonra şeyhi Osman Fazlı Efendi h.1102/m.1691 tarihinde vefât etmiş, emanetini Bursevî devam ettirmiştir. H.1107/m.1695 ve h.1108/m.1696 senelerinde II. Mustafa’nın düzenlediği I. ve II. Avusturya seferlerine katılan Bursevî, h.1110/m.1699 ve h.1122/m.1710 tarihlerinde iki defa hac yolculuğu gerçekleştirmiştir.
1714-1717 yılları arasında Tekirdağ’da, 1717-1720 yılları arasında Şam’da ve 1720-1723 yılları arasında Üsküdar’da kalan Bursevî ömrünün sonunda tekrar Bursa’ya avdet etmiş ve h.1137/m.1725 tarihinde vefât etmiştir; kabri, kendisinin inşâ ettirdiği Cami-i Muhammedî’dedir.
İsmail Hakkı Bursevî’nin en önemli özelliği velût bir isim olmasıdır. Bursevî, fıkıh, kelâm, hadis, tefsir, edebiyat ve tasavvuf gibi farklı alanlarda 120 kadar eser kaleme almış, hem zâhirî hem de bâtınî ilimlerde telifte bulunmuş zü’l-cenâhayn bir şahsiyettir. Türkçe, Arapça ve Farsça’yı mahâretle kullanan Bursevî, eserlerinde yaşadığı döneme göre oldukça sade bir dil kullanmıştır. Mensur ve manzum eserleri ile dikkat çeken Bursevî, şiirlerinde daha çok tevhîd, aşk, mârifet, peygamber sevdâsı ve özlemine yer vermektedir.
İsmail Hakkı Bursevî’nin yetişmesinde emeği geçen en önemli şahsiyet, şeyhi Osman Fazlî-i İlâhî’dir. Muhammed Muhyiddîn Üftâde (ö. 988/1580), Aziz Mahmud Hüdâyî (ö. 1038/1628), Muhyiddin İbnü’l-Arabî (ö. 638/1240), Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (ö. 672/1273) ve Sadreddîn-i Konevî (ö. 673/1274) gibi kimi isimler ise onun mânevî şahsiyetinin tekâmülünde eserlerinden ve rûhâniyetlerinden istifâde ettiği mürşidlerdir.
Tuhfe-i Ömeriyye isimli eserinde tevhîdin üç boyutunu konu edinen İsmail Hakkı Bursevî insân-ı kâmil olmanın, irfâna ermenin, mânâ dilini konuşmanın, ilâhî tecellîlere ermenin yolunu şu şekilde dile getirmektedir:
Dil sadef-vâr olmayınca feyz-i nîsân isteme
Var Hızır’ı bulmayınca âb-ı hayvân isteme
Tîşe-i ‘ışkıla dilmezsen derûnun kânını
Cevher-i ‘irfândan la’l-i Bedehşân isteme
Çünki yok meyl-i irâdet zerre denlü cânda
Bilmeden kendi kusûrun kâmil insân isteme
Zevkdir lâzım olan dilde bugün ‘âşıklara
Yogise ağzında lezzet hân-ı elvân isteme
Kendini pervâne kılmazsan bu zulmet-hânede
Var tecelliden dile şem’-i fürûzân isteme
Şeyh Hakkı var iken bu hân-kâh-ı dehrde
Gel mürîd ki andan özge pîr-i pîrân isteme. [i]
Tevhîdin içselleştirilmesine vurgu yapan Bursevî, tevhîdin “Lâ ma’bûde illallâh”, “Lâ maksûde illallâh”, Lâ mevcûde illallâh” mertebelerini gazelinde şu şekilde beyan kılmaktadır:
Cân u dilden diyelim
Lâ m’bûde illâ Hû
‘Işkla söyleyelim
Lâ maksûde illâ Hû
Şevâhidi çokdurur
Cemâli açıkdurur
Hak’dan gayrı yokdurur
Lâ mevcûde illâ Hû
Nazar iden her yana
Delil istemez ana
Gözün açup baksana
Lâ meşhûde illâ Hû
Hâlık-ı heyâkildir
Revân-ı âb u gildir
Mahbûb-ı cân u dildir
Lâ mevdûde illâ Hû
İrdi andan tecellî
Virdi halka tesellî
İtdi ihsân-ı küllî
Lâ mahmûde illâ Hû
Her kim vahdete irer
Hakkı kesreti dürer
Herkes ana yüz sürer
Lâ mescûde illâ Hû[2]
Kesretten geçip vahdete ermeyi, nâkıslıktan kurtulup kemâle ermeyi, sûretten sıyrılıp mânâya kavuşmayı, fiil ve esmâ tecellîsinden zât tecellîsine kavuşmayı, ilim ve irfânla donanıp aşka ermeyi, firkat odunda yanıp vuslat şerbetini içmeyi önemseyen Bursevî gazelinde bizleri hakîkat dersini talim eylemeye şu şekilde davet etmektedir:
Sûret-i ‘âlemde kalma ‘âlem-i ma’nâya gel
Bakma ednâya şuhûd-ı Rabbiye’l-a’lâya gel
Kenz-i mahfî ister isen aç tılısm-ı kesreti
Kesret-i esmâ içinde vahdet-i kübrâya gel.
Bilmeğe bu sırr-ı tevhîdi iriş bir kâmile
Mazhar-ı kâmil yüzünden hizmet-i Mevlâ’ya gel
Kaydını ko nefy u isbâtın yüri ıtlâka ir
Kâbe kavseyni tecâvüz eyle Ev Ednâ’ya gel
Zât-ı Hakk’da mahv olup hakkıyla tevhîd it Hakkî
Zât’dan zâta sefer kıl ol cihân-ârâya gel
Da’vet-i “Furrû ila’llâh”ı işitdün Hakkıyâ
Gitme yabana o zât-ı pâk-i bî-hemtâya gel.[3]
İrfan mektebinin saygın müderrislerinden birisi olan Bursevî tasavvufî neşveyi aşkla tatmayı önemsemektedir. O yakarışlarında bizleri aşka revan olmaya, aşkı önemsemeye ve aşkın hâllerine bürünmeye davet ederken aşkın gereklerine şu şekilde dikkat çekmektedir:
Gel berû gel zâhidâ inkârı kaldır aradan
Tâ ki ‘âşıklar yanında olma yüzi karadan
‘Âkıl isen ‘ışka bend ol serseri gezme yüri
‘Işkla bir kâr tut hâsıl nedir âvâreden
Çıkdı Yûsuf çâh içinde sabrla oldı ‘aziz
Komadı sicn içre anı oldı yâr-ı Yaradan
Şehvet-i tab’u hevâ-yı nefse var olma zebûn
Oldı nâ-bînâ Züleyhâ aglayup emmâreden
Defter-i Hakk’a eger kayd itdilerse ismini
‘Âkıbet bî-kayd olup buldun bu derde çâreden
Bu sevâd-ı şoste kıl kim yüz karasıdır rüsûm
Nûr-ı ‘ilmi min-ledünnî eyle ol meh-pâreden
Zahm-ı ‘ışka Hakkıyâ merhem bulunmaz âkıbet
Yaradan tahlîs ider ‘uşşâkı iş bu yâreden. [4]
Tuhfe-i Ömeriyye’den seçtiğimiz birkaç gazel örneğinde de görüleceği üzere Bursevî’nin tasavvuf anlayışını tahalluk ve tahakkuk olarak özetleyebiliriz. Tasavvufî ahlakın kemâle ermesini önceleyen Bursevî, mârifet ve varlık görüşleriyle İbnü’l-Arabî takipçisi olarak karşımıza çıkmaktadır. İlâhî aşkı telkin eden söylemleriyle o da Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin çizgisini devam ettirmiştir. Tasavvufî söylem ve yaşantının şer’-i şerife uygun olmasını esas kabul etmiştir.
[i] İsmail Hakkı Bursevî, “Tuhfe-i Ömeriyye”, Üç Tuhfe Seyr-i Sülûk, haz. M.Ali Akidil, İnsan Yayınları, İstanbul 2000, s. 42.
[2] Bursevî, “Tuhfe-i Ömeriyye”, Seyr-i Sülûk, s. 49-50.
[3] Bursevî, “Tuhfe-i Ömeriyye”, Seyr-i Sülûk, s. 52-53.
[4] Bursevî, “Tuhfe-i Ömeriyye”, Seyr-i Sülûk, s. 68.
Kadir ÖZKÖSE
YazarAfrika coğrafyası geçmişten günümüze pek çok tarîkatın etkinliğine sahne olmaktadır. Afrika’da tarîkatlar hayatın bir gerçeğidir. İslâm’ın yayılması ve yaşaması tarîkatların bizzat öncülük etmesiyle g...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Müslüman hayat serüvenini boşa geçirmemelidir. Her geçen gün daha güçlü donanıma ermek, her geçen gününü özverili bir şekilde değerlendirmek durumundadır. Hayatı anlamlandırmanın ve en güçlü yaşam kal...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
İsmâil Hakkı Bursevî, 1653 yılında Bulgaristan’ın Aydos şehrinde doğmuş, hayatının büyük bir kısmını Bursa ve Üsküdar’da geçirmiştir. Celvetiyye Tarîkatı’na bağlı olan Bursevî, annesinin vefâtının ard...
Yazar: Kemal DEMİR
Gönül coğrafyamızın önde gelen şehirlerinden biri de Üsküp’dür. Üsküp bir Osmanlı şehridir. Camisiyle, kubbesiyle, minaresiyle, dergâhıyla mâneviyatı yüksek bir şehirdir. Çarşısı ve pazarıyla bereketl...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE