BOSNA-HERSEK GÜNLÜĞÜ 2
Kovaçi Şehitliği’nden ayrılıyoruz. Yedi Kardeşlerin Mezarlarına geliyoruz. Bunlarla ilgili bir hikâye anlatılıyor. ( Avusturya Prensi Ojeni ile ilgili.) Hikâye deyip geçelim...
Kovaçi Şehitliği’nden ayrılıyoruz. Yedi Kardeşlerin Mezarlarına geliyoruz. Bunlarla ilgili bir hikâye anlatılıyor. ( Avusturya Prensi Ojeni ile ilgili.) Hikâye deyip geçelim... Buradan çarşıda yeşillikler içinde bir parka geçiyoruz. Yeşil deyince Bosna'nın her yeri yeşil¸ Sanki dağları yeşil zümrütten. Dağların yeşil rengi akarsulara da yansımış. Mileçka nehri¸ Neretva nehri... VatanımTürkiye aklıma geliyor ister istemez. Evliya Çelebi'nin hatıralarında anlatırken; " Anadolu öylesine ormanla kaplı ki¸ bir sincap daldan dala atlayarak Edirne'den Kars'a gidebilir..." şeklindeki kısmını hatırlıyorum. Kendi ülkemize kıymışız. Ormanları yok etmişiz... Evladlarımız 16. yüzyıldan bu yana nasıl bir eğitimden geçiyor? İnsan bindiği dalı nasıl keser?
Bu parkın ortasında oba çadırına benzeyen tamamen ahşap bir dinlenme yeri var. Üst katına çıkıp oturuyoruz. Alt katında çay¸ kahve gibi içecekler ve tost türü yiyecekler hazırlanıyor. Vakıf Başkanı’mızla birlikte çay ve kahvelerimizi içiyoruz. Bir müddet sonra Cuma Namazı için Gazi Hüsrev Bey Camii'ne geçeceğiz.
Bir önceki yazımızda Aliya İzzetbegoviç’in vasiyetini¸ ya da Müslüman Bosna Halkı'na son seslenişini yazmayı unuttum. Şimdi bunu sizinle paylaşmak istiyorum:
" Selam sana ey halkım! Bu günleri gösteren Yüce Allah (c.c)' a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi¸ alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkarılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık¸ duyan olmamıştı! Bütün acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennette buluşacağız. Onları Allah (c.c)'ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız.
Gelinen noktada hiçbir şey bitmiş değil¸ yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyorum. Bir nefer olarak¸ ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destek vererek yaşayacağım. Allah (c.c)'a hamd ediyorum ki¸ bu gün elimde dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüz binler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor. Selam sana ey halkım! İmanınıza¸ bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın!.."
Daha önce yazmam gereken bir güzelliği daha anlatacağım sizlere. Otobüsümüzle şehir turuna başladığımızda¸ halk bizlere doğru bakıyor¸ kimler olduğumuzu anlamaya çalışıyordu. Gelirken yanıma aldığım bayrağımızı yan cama yerleştirdim. Daha sonra da bu bayrak ön cama asıldı. Mola verdiğimiz bir benzin istasyonunda bir Müslüman Boşnak koşarak yanımıza geldi¸ camdaki bayrağımızı istedi. Verdik. Bu sefer otobüsün önünü tamamen kaplayan büyük bir Türk bayrağı¸ asıldı. Yüce Allah (c.c)¸ kıyamete kadar bayrağımızı göklerden indirtmesin! Ezan-ı Muhammedîye'yi semalardan dindirtmesin! Türkiye'mizi ve İslâm vatanlarını böldürtmesin! Amin.
Cuma namazına otuz dakika var. Baş Çarşı' yı geziyoruz. Bosna'da ay yıldız İslâm’ı ve Türklüğü temsil ediyor. İstiklali¸ zulme başkaldırıyı temsil ediyor... Ay yıldız Bosna için Osmanlı'ya özlem demek¸ geçmiş ile gelecek arasında köprü demek. Genç Boşnak kızlarının boyunlarında gümüşten ay yıldızlı kolyeler var. Onurla taşıyorlar¸ Sırp alçaklığına¸ Hırvat kalleşliğine meydan okuyorlar sanki! Baş Çarşı’da cep telefonumuzun şarjı için Boşnak bir kardeşimizin dükkanına girdik. Selam verdik. Sanki Türkiye'deyiz. " Aleykümselâm " diyerek karşıladı bizi. Bir şarj aleti aldık. Çıkarken de " Allah'a Emanet " diyerek uğurladı. Sanki Türkiye'deyiz Müslümanların ortak dili. Kur'an dili...
Daha sonra şirin bir lokantaya girdik. Lokanta sahibi Boşnak bir hanım. Adı Anesa. İzin alıp fotoğrafını çekiyoruz. Burada siparişlerimizi Anesa Hanım'a verirken¸ Boşnakça bilmediğimiz halde hiç zorlanmadık. Yemek sonrası abdest aldık. Henüz vaktimiz var. Bey Camii (Gazi Hüsrev Bey Camii'nin diğer söylenişi. ) yakınındaki bir pastahaneye giriyoruz. İsmi Wiener Cafe. Çay istiyoruz. Masamıza bir demlik içinde sıcak su ve küçük sallandırma çaylar getiriliyor. İçiyoruz. Güzel tadı var¸..Ezan okunuyor. Camiye geçiyoruz. Bey Camii cemaati bahçeye taşmış. Büyük kalabalık var. Biz de namazımızı bahçede hasırların üzerinde kılıyoruz. Biraz erken gelsek içeriye girerdik.
Cuma sonrası arkadaşlarımızla beraber Travnik'e doğru yola çıkıyoruz. Travnik; Bosna-Hersek'in merkezinde¸ Sarayevo'nun 90 km batısında. 1686-1850 arasında Bosna yöneticilerine ev sahipliği yapmasıyla meşhur. Osmanlı Devleti'nin Bosna'yı fethinden sonra¸ şehir nüfusunun büyük bir çoğunluğu Müslüman oluyor. Nemçe Seferi sonunda¸ Avusturya karşısında uğranılan ve tarihe Zenta bozgunu olarak geçen facia üzerine Balkanlarda Osmanlı askerî gücü zaafa uğruyor. Bosna Muhafızı Mehmed Paşa'nın ölümüyle askerlerin öndersiz kalması üzerine Avusturya ordusu komutanlarından Savoy Prensi Eugene açık bir şehir haline gelen Sarajevo'yu işgal ediyor. Şehri 120 camisiyle birlikte yıkıp yakıyor. Osmanlı Devleti tarafından gönderilen muhafızların yaklaştığını haber alınca ise geri çekiliyor. Yaşanan bu acı olaylardan sonra Bosna Eyaleti’nin başşehirlik görevi Travnik'e geçiyor ve vezirler bu şehirde yaşamaya başlıyor. Bu dönem Travnik'in altın devri olarak bilinir ve "vezirler şehri" ismiyle anılmasının nedeni budur.
Yolun çevresi yine yeşil¸ yine çok güzel... Travnik'e varmadan yol üzerinde Ahmetli Köyü’ne uğrayacağız. Bu köyde Hırvatlar iç savaş sırasında Müslüman Boşnaklar’ı katletmişler.
Yolumuza devam ediyoruz. Travnik'e 40 km. var.
Yol boyunca üzüm bağları görüyoruz. Hırvatlara ait olduğunu söyledi mihmandarımız. Şarap üretimi için yetiştiriliyormuş bu üzümler. Aslında bu topraklar bizim vatanımız. Evlad-ı Fatihan torunları hala buradalar. Belki Türk Milleti olarak Bosna'nın içinde değiliz fakat Bosna bizim içimizde. Bütün Balkanlar'ın¸ adalar denizi Ege'nin¸ Mora yarımadasının¸ Endülüs'ün¸ Doğu Türkistan'ın¸ Kafkasya'nın iflah olmaz hasreti var gönlümde...
Bosna'daki Müslüman kardeşlerimiz batı kültürünün etkisi altında bizler gibi. Bunu gençlerin giyimlerinden anlayabiliyorsunuz... Üzülüyorum. Konuyu değiştireyim. Travnike yaklaştık. Yeşilin her tonu yol boyunca devam ediyor. Bosna ormanları yapraklı tür ağaçlardan müteşekkil. Meşe ve ıhlamur ağaçları göze çarpıyor. Buradaki her tespitim ülkemizdeki yeni bir gafleti ya da kasıtı hatırlatıyor bana. Bosna'da 1000 gün süren iç savaş sırasında tanklar¸ bombalar¸ toplar¸ havanlar kullanıldığı halde ormanlar önemli bir yangınla karşı karşıya gelmemişler. Çünkü iğne yapraktı çam türünden ağaçlar yok. Ülkemizde ise hala çam ağırlıklı ağaçlandırma çalışmaları devam ediyor. Arkasından günlerce süren orman yangınları...
Bu gün 01 Eylül 2006 Cuma. Şanlı Türk Akıncıları'nın¸ yiğit dedelerimizin at koşturduğu topraklardayız. Mübarek ruhları şad olsun. Bu topraklara İslâm'ın¸ Türklüğün mührünü öylesine vurmuşlar ki¸ kâfir yakıyor¸ yıkıyor yine silemiyor. Her an bir eserle karşılaşıyoruz. Ya bir Osmanlı köprüsünden geçiyor¸ ya da bir Osmanlı camiinde secdeye kapanıyoruz. Bazen bir medresedeyiz¸ bazen bir türbede ebedi uykusunda dinlenen Alplerin ve Erenlerin yanında biz de ruhumuzu dinlendiriyoruz. Sık sıkta o güzelim Türk evlerini seyrediyor¸ büyüsüne kapılıyoruz. Bunlar bizim tapularımız...
Ahmetli köyü. Hırvatlarca katledilen şehitlerin medfun bulunduğu köy. Şehitler için dikilen anıttaki isimlere bakıyoruz. Bebekler¸ çocuklar¸ kadınlar... Allah (c.c) şehitlerimizi sonsuz cenneti ile teselli eder inşallah. Düşünüyorum da insan İslâm'dan uzakiaşırsa¸ insanlığından da uzaklaşıyor. Yoksa kundaktaki bebeğin katledilmesini nasıl izah edersiniz?
Saat: 16.l5'te Travnik'e ulaştık. Önce Elçi İbrahim Paşa İslâm Okulunu gezdik. Sonra öğle yemeği için girişinde Dobro Dosli Restoran Lutvîna Kahva yazan bir kır lokantasına girdik. Yemek sonrası sohbet ettik. Konuşmalarının muhtevasını unutamadım. Kır lokantasının üzerinde¸ ağaçların içinde gürül gürül akan ırmak ve onun sularından oluşmuş küçük bir gölün kenarında oturduk. Semaver kuruldu. İlahiler söyleniyor. Çaylar yudumlanıyor. Rüya gibi... Bardağımdaki çay henüz bitmişti ki¸ görevli kardeşimiz çayımı doldurdu. Hemen ardından baklava ikram edildi. Akşam üzeri Travnik ziyaretimizi tamamlayarak Saraybosna'ya dönüyoruz.
Bugün 02 Eylül 2006 Cumartesi. Şu an Holiday İnn Oteli'nin kahvaltı salonundayız.
Saat: 08.30'da Bosna Hersek Cumhuriyeti’nin Hersek Kantonu'na hareket ediyoruz. Neretva Nehri’nin Adriyatik denizine döküldüğü bölge. Yol boyunca Osmanlı eserleri. Şu an yan tarafta bir Osmanlı köprüsü. Hemen akabinde yeni yapılmış bir köprü daha. Eskisinden esinlenmişler. Fakat sanki Osmanlı köprüsü " Benden âlâ çiçek var mı?" diye sesleniyor. Osmanlı'yı Cihan Hakimiyeti'ne kilitleyen esrar nedir? Tabi ki İla-yı Kelimetullah mefkuresidir. Bu yolda devletin başına geçenler örnek insanlar. Bir Osman Gazi ki misafir kaldığı evde¸ ona ayrılan oda da Kur'ân var diye sabaha kadar uyumuyor. Bir Murat Hüdavendigar¸ Allah (c.c)'a " Milleti İslâm’ı¸ onun ordusunu helak etme... Bu yolda benim canımı al. " diye yalvarıyor. Daha niceleri. Önümde Hz. Muhammed (s.a.v) yürüyor diye çölde atından inerek yürüyen Yavuz'lar. "Ya İstanbul beni alır¸ ya ben İstanbul'u " diye atını denize süren Fatih'ler... Allah (c.c) mekanlarını cennet eylesin. Şefaatlerine nail eylesin.
Konjiç'ten geçiyoruz. Yan tarafta bir minare var. Sadece minare. Mihmandarımız anlatıyor. " Müslümanlar buraya bir cami yapıyorlar. Fakat arsanın bir bölümü bir Hırvatın. Hırvat şikayetci oluyor. Müftülük camiyi yıktırıyor. Minare Boşnak arazisinde olduğu için kalıyor...” Yolumuza devam ediyoruz. Biz önce Mostar'ı geçerek Osmanlı eserlerinin en iyi korunabildiği Poçitel'e geçeceğiz. Bosna-Hersek'teki İslâm mührünün bir diğer örneği de Poçitel'deki Osmanlı köyü. Adriyatik'e otuz kilometre mesafedeki Poçîtel de Mostar gibi¸ zümrüt renkli Neretva ırmağının kıyısında¸ yemyeşil bir dağın yamacına kurulmuş. Bu son Osmanlı köyünün neleri mi? var: Şişman İbrahim Paşa Camii¸ saat kulesi¸ kalesi¸ konakları¸ hamamı her şeyi var. Adeta minyatür bir şehir Poçitel. Sanki kaldırım taşları bile¸ tek tek ve muhteşem bir titizlikle yerine konulmuş. Poçitel¸ Drina Köprüsü isimli eserin yazarı İvo Andriç'in deyişi ile Ressamlar Şehri. Buradan Bulago'ya geçiyoruz. Tuna'nın doğduğu yer. Burada bir alabalık lokantasında alabalık yiyoruz.Sonra Halveti Tekkesi’ni ziyaret ediyoruz¸..Buradan vatan toprağı alıyorum hatıra olarak...
Buradan Mostar'a gitmek üzere ayrılıyoruz. Mostar¸ Bosna Hersek Cumhuriyeti’nin Hersek bölgesindeki Neretva kantonunun merkezi olan şehir. Neretva Nehri’nin kıyısında yer alan Mostar¸ Bosna Hersek Cumhuriyeti’nin 4. büyük şehri. 105.000 nüfuslu şehir¸ Bosna Hersek'teki iç savaş sırasında büyük zarar görüyor. Şehre ismini veren ünlü Mostar Köprüsü Hırvatlar tarafından yıkılıyor. Savaş sırasında şehrin etnik yapısı değişiyor. Müslümanlar Mostar'ın doğusunda¸ Hırvatlar batısında yaşamaya başlıyor. Sırpların çoğu ise şehirden ayrılıyor.
Mostar'a gelişimiz: 11.05¸ şehiri geziyoruz. Mostar Köprüsü¸ Bosna Hersek Cumhuriyeti'nin Mostar şehrinden geçen¸ Neretva nehri üzerinde Mimar Sinan'ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından 1566' da inşa edilen köprü. Neretva Nehri’nden 24 metre yüksekte 30 metre uzunluğunda¸ 4 metre genişliğinde olan Mostar Köprü’sü¸ dönemine göre gelişmiş bir teknoloji ile inşa edilmiş. Köprü inşaatında 456 kalıp taş kullanılmış. Köprü¸ inşa edildikten sonra yakınındaki şehre ismini vermiş. Mostar¸ Hersek bölgesinin önemli bir şehri haline gelmiş. Mostar Köprüsü¸ cesur sporcular tarafından yıllarca bir atlama platformu olarak kullanılmış. Geleneğe göre şehrin erkekleri¸ nişanlılarına cesaretlerini ispatlamak için düğün öncesinde köprüden atlarmış.
Bosna Hersek’te başlayan iç savaş sırasında Mostar Köprüsü’ne ilk saldırıyı 1992' de Bosnalı Sırplar düzenledi. 1993' te Hırvat tankları köprüye daha büyük bir zarar veren saldırılarını başlattı. Kasım ayının sonunda köprü tamamen yıkıldı. Dev taşları¸ Neretva Nehri'nin sularına gömüldü. Mostar Köprüsü¸ yüzyıllar boyunca Bosna'da hoşgörü ve kültürel çeşitliliğin sembolüydü. Şehrin Müslüman ve Hırvat kesimini¸ birbirine bağlıyordu.
Savaş sonrasında İngiliz güçleri yıkılan köprünün yerine geçici bir köprü yaptı. Mostar civarındaki diğer köprüler de tahrip edildiğinden¸ nehrin iki yakasını birleştiren tek yapı olarak bu köprü kaldı.
Mostar Köprüsü’nün eski haline uygun olarak yeniden inşaası çalışmaları UNESCO ve Dünya Bankası'nın desteğiyle 1997'de başladı. Köprünün inşaatını Türk şirketi olan ER-BU üstlendi. Macar ordusundan dalgıçlar orijinal taşları nehir yatağından bulup vinçlerle çıkardı. Orijinal modele sadık kalan şirket¸ köprünün temellerini de sağlamlaştırdı. 30 metre uzunluğundaki¸ 24 metre yüksekliğindeki köprünün kemerindeki çalışma Haziran 2002' de başladı. Kilit taşı Ağustos 2003' te yerine konuldu.
İnşaatı tamamlanan Mostar Köprüsü¸ aralarında Türkiye'nin de bulunduğu çok sayıda devletin temsilcilerinin hazır bulunduğu bir törenle¸ İngiliz Prensi Charles tarafından 23 Temmuz 2004 tarihinde açıldı. Mostar Köprüsü¸ eski Mostar şehri ile birlikte 2005 yılında Dünya Miras Listesi'ne eklendi. Bugün çok uluslu bir yönetim tarafından idare edilen Mostar'da savaş döneminde başlayan bölünmeler hâlâ devam etmektedir. Hırvatlar nehrin batısında¸ Müslümanlar ise doğusunda yaşıyor. Savaş sırasında şehirden ayrılan Sırplarsa bir daha geri dönmedi.
Yaşar ÖZKAN
YazarHer ilim dalı ‘hoca-talebe’ münasebetinin zorunlu olduğu süreçlere şahitlik eder. Örneğin bir ustanın dizinin dibine oturmadan usta bir marangoz olunmayacağı gibi bir kimsenin alanında uzman bir hocan...
Yazar: Fatih ÇINAR
“Hazret-i Peygamber (s.a.v) Efendimiz, muhtaç, zayıf ve fakirlere yardımı sever, nerede yardıma muhtaç kimse olursa onun yardımına koşar, ashabına bu hususta emirler verirdi. İyiliksever ve cömertti. ...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Ramazan ayının kalan yarısını idrak ederken, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni ve Ramazan’ın bitimiyle de bayramı yaşayacağız inşaallah. Bu mübarek günler, hayırların tavsiye edildiği ve mü’minle...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Hindistan Gezisi ( 13-18 Mart 2008)“Jama Mescidi Hindistan‘ın en büyük camii. Şah Cihan’ın yaptırdığı eser. Yapım yılı 1568. Avlusunda 25.000 Müslüman namaz kılabiliyor. 4 Kules...
Yazar: Yaşar ÖZKAN