BOŞALAN BEYİNLERİMİZ VE RUHLARIMIZ
Bu yazıyı kaleme almadan birkaç gün önce¸ akşam saatlerinde telefonum çaldı. Arayan bir bayandı ve sesi oldukça kötü geliyordu. Şehre yakın köylerden birinde¸ üç yıl kadar önce düzenlediğim Ana-Baba Eğitimi kursuna katılmıştı.
Bu yazıyı kaleme almadan birkaç gün önce¸ akşam saatlerinde telefonum çaldı. Arayan bir bayandı ve sesi oldukça kötü geliyordu. Şehre yakın köylerden birinde¸ üç yıl kadar önce düzenlediğim Ana-Baba Eğitimi kursuna katılmıştı. Hayatının sıkıntılı olduğunu biliyordum. Donuk bir sesle; “Bana yardım et!. Ya intihar edeceğim ya da kötü yola düşeceğim! Çevremdekiler¸ köylüler umurumda değil¸ düşünemez oldum¸ aklıma sen geldin”… diyordu. Yirmi dakika konuştuktan sonra çalıştığım kurumda görüşmek üzere sözleştik.
Telefonu kapattım¸ işim gereği¸ pek çok sıkıntılı¸ çaresiz insanın hikâyesini dinlememe rağmen her zamankinden farklı bir duygu kapladı içimi. Öylece kalakaldım telefonun başında¸ şaşkınlıkla odanın içinde bir iki defa döndüm. Çünkü¸ konuşma arasında şöyle bir cümle sarf etmişti “Kötü yola düşsem de kimsenin bana karışmaya veya bir şey demeye hakkı yok. Ben bekâr bir insanım¸ kimseye hesap vermek zorunda değilim” Bu hanım ilk eşinden çocuğu olmadığı için kayınvalidesi ve görümcelerinin yüzünden (kendi ifadesi) ayrılmış¸ ikinci eşi ise on ay evli kaldıktan sonra vefat etmiş. Hikayesi uzun¸ bir o kadar da hazin… Beni allak bullak eden cümle ancak magazin programlarında duyabileceğimiz¸ bildik kadın programları ağzıyla söylenen türdendi. Ne olmuştu bizim kadınımıza? Hele köyde yaşayan¸ köylü kadınıma¸ -ahlaki değerleri düşük olmadığı halde-ne olmuştu da sıkıntısını¸ çaresizliğini anlatmak için bu ifadeleri kullanabiliyor veya çıkış yolu imiş gibi gösterebiliyordu. Esasında çizdiği tablo son yıllarda sık karşılaştığımız¸ bildik tablolardan sadece biriydi.
İşte bu yazımız o telefon konuşmasından sonra belirlendi. Bir toplum kadınlarına göre şekillenir; cahil¸ bilinçsiz¸ özgüveni olmayan¸ sorunlarına makul ve mantıklı çözüm bulamayan¸ ahlaksız¸ kendine saygısı olmayan¸ ruh sağlıksız kadınların oluşturduğu toplumun erkeklerinin ve çocuklarının farklı olması beklenebilir mi? Erkeği dünyaya getiren ve yetiştiren kadın olduğuna göre¸ ailenin ve toplumun da temeli kabul edilmelidir. Bizim bir sloganımız vardır; Bir ülkeyi anneler ve öğretmenler kurtarır! İlk bakışta fazla iddialı gibi gelse de sebebi çok açıktır. Her ikisi de küçük çocuk ve gençlerle ilgilenmektedir.
İnsanlarımızın ruhu ve beyni boşaltılmaktadır ve bu şekilde daha fazla gidemeyiz. Seviyeden uzak televole¸ magazin ve kadın programları¸ ihanet¸ gözyaşı¸ entrika dolu dizileri izleyerek moda¸ mobilya¸ pasta-börek muhabbetleriyle ruh sağlığımızı korumak için gerekli donanımı ve toplumda arzu ettiğimiz kaliteyi yakalamayız. Manevî hayatı sağlam kaynaklarla besleyememenin ve ahlaki değerlerdeki inanılmaz düşüklüğün sonucunda psikiyatri ve nöroloji polikliniklerinde eskiden olmadığı kadar büyük yığılmalar oluşmaktadır. Ancak sorunlar kördüğüm olmuş¸ ruh sağlığı ağır biçimde çökmüş olursa tedavi güçleşmektedir. Bizim amacımız iş oralara varmadan kendimizi nasıl koruyup güçlendirebileceğimizi öğrenmektir. Bu çabaya aydınım¸ vatanımı seviyorum diyen herkes katılmalıdır. En başta hızla kaybettiğimiz değerlerimizin içini yeniden ve iyi doldurmalıyız. Nedir bu değerlerimiz: “Helal-haram¸ helal süt emmek¸ sadakat¸ vefa¸ fedakarlık¸ sevgi¸ aşk¸ güven¸ emek¸ alın teri¸ dürüstlük¸ hakkaniyet¸ adalet¸ samimiyet¸ ilkeli olmak¸ devlet malı¸ kul hakkı¸ hocaya saygı vs. kısacası bütünü ile insan olmak”…..
Tefekkür¸ şükür ve dua bizim en güçlü iç dinamiklerimizdir. Bunu iyi çalıştırmalıyız. Sahip olduğum sağlığa¸ çocuklarıma¸ eşime¸ işime¸ aileme¸ sayısız nimetlere¸ vatana¸ bayrağa şükürler olsun demek ve bunu çocuklarımıza göstermek. En yakınımızdan başlayarak dünyanın dört bir yanında yaşayan acılara¸ acılı hayatlara¸ dayanılmaz açlığa¸ vahşi katliamlara¸ doğal afetlere daha bir ibret nazarıyla bakabilmek fevkalade önemlidir. Her şeye rağmen sorunsuz bir hayat düşünülemez. Sorunlar her zaman olacaktır. İnsanı tüketen ve bunaltan sorunlar değildir¸ çaresizlik duygusudur. Allah(c.c)’ın bize çekemeyeceğimiz yükü vermeyeceğine inandığımıza göre¸ geriye sorunları çözme yollarını öğrenmek kalıyor. Yani stres yönetimi. Stresle başa çıkmak ve yaşam kalitemizi artırmak maksadıyla durumu değiştirmeye ya da o duruma verdiğimiz tepkileri değiştirmeğe stres yönetimi denir. Kişinin streslere açık olmasının iki ana sebebi vardır. İlki stresle karşılaşma sıklığı¸ süresi ve anlamı bakımından niteliğidir. Diğeri ise stresle başa çıkmak konusunda kişilik donanımıdır. Stresle başa çıkmak için tavsiye edilen metotların hepsi herkes için uygun olmaz. En etkili yöntem kişinin yaşam tarzına uygun olan ve fazla fedakarlık istemeyendir. Bunun için bireyin yakınları bilhassa eşler bir birine destek olmalıdır. Profesyonel bir destek almaktan çekinmemelidir. “Ben deli miyim? Deli doktorunda ne işim var?” diye düşünülmemelidir. Hatta tartışma anında “Deli olan sensin¸senin ihtiyacın var¸sen git deli doktoruna!!!¸” gibi aşağılayıcı ifadeler işi büsbütün çıkmaza sokar.
Pek çok insan depresyona girdiğinin ve destek alması gerektiğinin farkına varamamaktadır. Sağlık akıl¸ beden ve ruhsal bütünlüktür. Sağlığı korumak ise ibadet sınıfındandır.
Sağlıcakla kalın...
Hilal Sebahat ÖZCAN
YazarHer ilim dalı ‘hoca-talebe’ münasebetinin zorunlu olduğu süreçlere şahitlik eder. Örneğin bir ustanın dizinin dibine oturmadan usta bir marangoz olunmayacağı gibi bir kimsenin alanında uzman bir hocan...
Yazar: Fatih ÇINAR
Kanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK
“Aile büyüklerimizden : "Yavrum¸ haydi eşini çocuklarını al ¸ evinin ihtiyaçlarını karşıla¸ bayram alışverişinizi gönlünüze göre yapın." deme anlayışını bekleyemez miyiz?”“Aile büyük...
Yazar: Hilal Sebahat ÖZCAN
Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in bacanağı, Şeyh Edebali’nin hemşehrisidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Sultan Orhan devrinde vefat etti. Karamanlı olan Durs...
Yazar: Muammer YILMAZ