BİLGE REİS/İMAM HZ. ALİ'NİN SİYASİ ÖGRETİSİ
Bilge yönetici ve savaş sanatı ustası Hz. Ali (ö.661)¸ Mısır valisi olarak tayin ettiği Mâlik b. el-Hâris el-Eşter’e (ö.656) siyasî hikmetleri içeren bir emirnâme gönderir.
Bilge yönetici ve savaş sanatı ustası Hz. Ali (ö.661)¸ Mısır valisi olarak tayin ettiği Mâlik b. el-Hâris el-Eşter’e (ö.656) siyasî hikmetleri içeren bir emirnâme gönderir. Hakikatte bu belge¸ İslâm devlet felsefesinin temel ilkelerini içinde barındırmaktadır.
Emirnâmeyi¸ Arapça’dan Türkçe’ye ilk defa çeviren¸
İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy olmuştur. Aynı metin¸ 1959 yılında
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından “Hz. Ali Diyor ki” adıyla
küçük bir risâle olarak neşredilmiştir.
(“Önsöz”¸ Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler¸
Seha neş. Ankara trz¸ 4)
Şimdi¸ erdemli siyasetin formül ve şifrelerinin bulunduğu
bu vesikada bildirilen temel yöneticilik prensiplerini ele alabiliriz.
Allah’ın gönderdiği ve Elçi’sinin ilan ettiği emir
ve yasaklara uymayan kimse¸ iki dünyada da mutluluk lezzetini alamaz. Bunun
Hz. Ali’nin dilinden ifadesi¸ hikmetlidir: “Şehvetlere saldırdıkça
nefsini kırmalısın. Serkeşlik ettikçe dizginlerini çekmelisin.” (Hz.
Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler¸ Seha neş. Ankara trz¸
5)
Halkın Denetimi
Ö
ncelikle yöneticiler¸ halkın denetimine açık olmalıdır. Nasıl ki
onlar¸ kendilerinden önceki seleflerinin icraatlarını kontrol ediyorlarsa¸
halk da bunu yapabilmelidir. (s.6)
Heveslerine hâkim olan ve nefsini haramlardan koruyan salih yönetici
için¸ en güzel azık iyiliğe/hayra yönelik işleri gerçekleştirmektir.
(s.6) Bunun için her dâim¸ halka sevgi ve merhamet göstermek
gerekir:
“
Sakın biçarelerin başına kendilerini yutmayı ganimet bilen yırtıcı
bir canavar kesilme!” (s.6)
Nitekim tebaasına karşı affedici ve hoşgörülü olan
idareci¸ Allah’ın bağışlamasından müstağni değildir.(s.6-7)
Onun için halkın işlerini hakkıyla gören kimse¸ bununla imtihan
edilmektedir.(s.7)
Nemrut gibi Allah’la savaşan yönetici¸ O’nun gazabını üzerine çeker.
Sonunda Allah da onunla savaşır.(s.7) Bu çerçevede yönetimde
bulunanlar¸ hem Hallâk’a (çok çok yaratan) hem de halka
dost/veli olmalıdır. Onlar¸ affetmekten dolayı pişman olmadıkları gibi¸
ceza verdiklerinden dolayı da sevinmemelidirler.(s.7)
İdare edenler¸ Allah’la yarışmaya ve rekabete girmeye yönelmeden¸
Cebbâr’ın büyüklüğü karşısında gurur
girdabında boğulmamalıdırlar. Aksi takdirde Kahhâr’ın yok edici
eylemine muhatap olurlar. Zira Yaratan¸ zorba olanı zelîl¸ büyükleneni
hakir eder.(s.7-8)
Yöneten¸ kendine ve tebaâsına karşı âdil olmalı ve zulmetmemelidir.
Bu dengeyi kurmak için halkın çoğunluğunun rızâsını almayı
ve her eylemde en ortayı tercih etmeyi göz önünde bulundurmalıdır. “Zirâ toplumun
hoşnutsuzluğu karşısında şahısların rızâsı hükümsüz
kalır; şahısların kızgınlıkları ise toplumun rızâsı içinde
kaynayıp gider.” (s.8)
Toplumun mal ve mülk bakımından üst tabakasını¸ Hz. Ali şöyle
tasvir eder: “İyi günlerde yükü ağır basan¸ kara günlerde
yardımı az dokunan adâletten hoşlanmaz¸ istemekten usanmaz¸ verilince
şükür bilmez¸ verilmezse değme gadirle savulmaz¸ felakete sabırsız
bir topluluk da yoktur.” (s.8-9)
Cumhûrun (Çoğunluğun) Gücü
Hakikatte Müslümanların değer ölçüsü¸ toplumun çoğunluğu
olduğu gibi¸ düşmana karşı savaşacak din ve devletin
gücünü de¸ halkın ekseriyeti oluşturacaktır.(s.9)
Halkın içerisinde bulunanların ayıplarını örtmek ve onların gizli
kalanlarını araştırmamak¸ yönetilenlerin ilkesi olmadır. Bunun aksi
davrananları¸ idarî mekanizmalara yaklaştırmamak içtimaî bir
zorunluluktur.(s.9)
Barış ve hoşgörünün tabana yayılması için¸
kin ve intikam önlenmelidir. Açıklık kazanmayan haller görmezlikten
gelinmelidir. Kavga ve kargaşa peşinde olanların sözlerine
hemen inanmamalı¸ temkinli olunmalıdır. Bu kapsamda Hz. Ali şu ikazda
bulunur: “Sakın¸ ne seni yokluk ihtimaliyle korkutarak ikram etmekten geri çevirecek
cimriyi¸ ne zor ve ağır işlere karşı azmini gevşetecek
korkağı¸ ne de zulme saparak sana ihtirası iyi gösterecek hırslıyı danışma
meclisine sokma.”(s.10)
Zulümde ve cürümde (suçta) dahli olanları her türlü toplantıdan
uzak tutmak gerekir. Gerçeği her türlü şartta seslendireni
dinlemek ve ona iltifatta bulunmak bir kazançtır. Bununla birlikte sâdık
ve kanaatkâr kişileri sırdaş edinmek elzemdir.(s.10-11)
Ö
vülmeye fırsat verilmemeli ki¸ iyi ve kötü birbirine karışmasın.
Aksi halde büyüklenme ve kibir hali ortaya çıkar. İyileri iyilikten
soğutmamak ve kötülerin fenalığa meylinde¸ onlara cesaret vermemek
için; iyi ve kötüyü bir ve eşit görmemek lâzımdır.(s.11)
Yöneten ile yönetilen arasındaki iyi niyet¸ bütün zorluk
ve sıkıntıları ortadan kaldırır. İyi niyet içerisinden biri de güzel âdetleri
devam ettirmektir. Güzel âdetler; ülkede huzur¸ doğruluk ve
iyiliği geliştirir. Bu hali sürdürmek için de âlimler
ve âriflerle sürekli görüşmek¸ konuşmak ve
tavsiyelerini almak hikmetin bir gereğidir.(s.11-12)
Toplumda¸ insanların birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılaması için
birçok sivil ve resmî görevli bulunur: Askerler¸ Hâkimler¸
Vergi Tahsildarları¸ Tüccarlar ve Zanaatkârlar. Bunun dışında
bir de fakir ve muhtaç yoksullar vardır.(s.12-13)
Devlet ve Ordunun Güçlü Birlikteliği
Askerler ve ordu sayesinde devlet ayakta kalabilir. Buna karşılık¸ devletin
desteği olmadan da hiçbir ordu başarı kazanamaz. Onların ihtiyaçlarına
cevap vermek vergiyle mümkündür.(s.13)
Adaleti sağlayan hâkimler¸ vergi toplayan memurlar¸ devlet gelirlerini
arttıran tüccarlar ve hayatı kolaylaştırmaya yardımcı olan zanaatkârlar¸
hepsi de erdemli bir toplum için gereklidir.(s.13)
Fakirlerin ve muhtaçların gereksinimleri¸ tüm toplumun bir sorumluluğudur.
Aynı zamanda onlar devletin himayesi ve bakımı altındadırlar.(s.13)
Yönetenler¸ Allah’ın yardımı¸ doğruluk¸ sabır ve tahammülle
her türlü zorluk ve güçlüklerin altından başarıyla
kalkabilirler.(s.13-14)
Sıkıntılarından kurtulan ülke¸ saldırganlardan ancak güçlü bir
orduyla korunabilir. Güçlü bir güvenlik için¸ askerlerin
başında sâdık bir komutan bulunmalıdır. Hz. Ali o askerî lideri
şöyle tanımlar: “Kızgınlık anında ağır davransın¸ özürleri
sükûn ile dinlesin; zayıflara acısın; kuvvetlilerden uzak dursun; öyle öfke
ile kalkıp çaresizlikle oturan takımından olmasın.”(s.14)
Şerefli ve erdemli ailelerle yakın bir şekilde ilgilenmek¸ yöneticinin
görevi olmalıdır. Bununla birlikte o¸ cesur ve erdemli kimselere yakınlık
gösterip iltifatta bulunmalıdır.(s.14)
Ordunun komutasına iyilik sahibi birini geçirmek¸ hem ordu hem de ülke
için en hayırlı hizmettir. Askerin samimiyet ve bağlılığı¸ yöneticilerin¸
onların komutanlarını memnun etmelerine bağlıdır. Bu çerçevede
kahramanların hizmetini anmak ve cesaretlerini övmek bir borçtur.(s.15)
Â
dalet Devleti
İdare edenler¸ altından kalkamadıkları meselelerde¸ Allah ve Rasûlü’ne
dayanmalıdırlar. Bu anlamda Allah’ın isteği¸ âdil bir yönetimdir.
Adalet de¸ en iyi ve en değerli hâkimlerin tarafsız ve dengeli kararlarıyla
gerçekleşir. Yine yönetici¸ hâkimlerin verdiği hükümleri
takip etmeli ve onlara ikramda bulunmalıdır. Bu noktada Hz. Ali’nin tavsiyesi önemlidir: “…bu
din¸ kötü adamların elinde esir oldu¸ onun namına istenilen yapılıyor
ve onunla dünya elde edilmeye uğraşılıyor.”(s.15-17)
Erdemli Görevliler
Görevlere atanacakların iyi ve kabiliyetli olanları tercih edilmelidir.
Bunda liyakat önemlidir. Ancak görevlilerin¸ başka bir desteğe
muhtaç olmadan geçimlerini rahat sürdürmeleri için
ortam hazırlanmalıdır. Bununla birlikte görevlilerin¸ icraatlarını teftiş ve
kontrol ihmal edilmemelidir.(s.17-18)
Ü
st düzey görevli ve bürokratlara karşı; idareciler¸ ihtiyatlı
ve temkinli olmalılar. Onlardan hıyanet ve rezalet içerisinde bulunanlar¸
müstahak oldukları cezalarla karşı karşıya kalırlar: Haksız
elde ettikleri mallar alınır ve ifşa edilir.(s.18)
Devlet işlerini yapan görevliler ve diğer hizmetler için
vergi toplamak¸ hayatî öneme sahip bir görevdir. Ancak kalkınma
olmadan vergi toplamak zulme sebep olur. Çünkü “Kalkınmasız
vergi toplamak isteyen kimse ülkeyi harabeye çevirir.” (s.18-19)
Devlet¸ doğal afetler ve kuraklıktan dolayı muhtaçlara ve zor durumlarda
olanlara yardım ve destekte bulunmalıdır. Ülke insanlarına yapılan yatırım¸
fazlasıyla geri dönecektir.(s.19)
Ağır Şartlara Dayanıklı Güçlü Ülke
Güçlü ülkeler¸ ağır şartlara karşı daha
dayanaklıdır. Bir memleketin harap olması ise halkının sefalete düşmesindendir.
Sefalete yol açan sebep ise¸ yöneticilerin basiretsizliğidir. (s.20)
Yöneticiler¸ özel görevlerde bulunanların geçimlerini sürdürmelerine
itina göstermelidirler. Onların da vazifelerini hakkıyla yerine getirmeleri
gereklidir. Bunun için işini titiz ve eksiksiz yapmayanların hatalarına
göz yummamak esastır. İdareciler¸ buna dikkat etmezlerse¸ yerilecek ve
ayıplanacak hallere düşerler.(s.20-21)
Ü
lkenin gelişim ve ilerlemesine katkısı en büyük olan tüccar
ve zanaatkârlara iyi davranmak bir görevdir. Zira onlar¸ yaşadıkları
toprakların yararı için her türlü zahmet ve riske katlanarak
tüm dünyayı dolaşırlar. Ancak onların aşırı tamahkâr¸
stokçuluk ve hilekârlık gibi erdemsizliklere düşmemesi
için¸ icraatlarını takip etmek gerekir. Bununla birlikte ölçü ve
tartıda sahtekârlık yapanlar¸ fiyatlarla fazla oynayanlar ve ihtikâr
yapanlara fırsat vermemek yöneticilerin görevleri arasındadır. Böyle
davrananlar¸ aşırıya kaçmadan cezalandırılmalıdır. (s.21-22)
Fakir ve Garibin Sosyal Hakkı
Yöneticiler¸ fakir ve muhtaçlar hususunda Allah’tan korkmalıdırlar.
Devletin hazinesinden onlara hisse tahsis edilmelidir. Onların hakkını gözetmek¸
emanet edilen bir vazifedir. Bununla birlikte garipleri korumak ve onlara güler
yüz göstermek bir sorumluluktur.(s.23)
Bakıma muhtaç bir diğer toplumsal sınıf da¸ yetim ve yaşlılardır.
Devlet onlara bakmak ve ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Bu çerçevede
yöneticiler¸ muhtaçlarla belirli bir yerde ve vakitte beraber bulunmalı;
onların maksadını aşan sözlerini hoş görmelidir. Hz.
Ali¸ bu hususta şu prensibi tavsiye etmektedir: “Hem verdiğini
güler yüzle¸ gönül hoşluğuyla ver¸ veremediğin takdirde
kabul olunabilecek özürler dile.” (s.24-25)
Vazifelerin Yerinde ve Zamanında Gerçekleşmesi
Yöneten kişi¸ yardımcılarının yapamadığı bazı işleri kendileri
yapmalıdır. Onlar¸ işlerini gününde yapmalı¸ ertelememelidirler.
Her günün işini o gün görmek esastır. Zira diğer
günlerin kendilerine mahsus işleri bulunmaktadır.(s.25)
Toplumun mutluluğu ve huzuru için çalışan idareciler¸ vazifelerini
yerine getirirlerken¸ ibadetlerini ihmal edip aksatmamalıdır. Hz. Ali’nin
ifadesiyle “…Çalışmalarının hepsi Allah içinse
de sen yine vakitlerinin en hayırlısını Allah ile arandaki durumlar için
nefsine hasret.”(s.25)
Yöneticiler¸ namazda imam olduklarında¸ ibadetin süresini uzun tutmamalıdırlar.
Bununla birlikte onların¸ halktan uzak ve saklı bulunmaları¸ bir kısım yanlış düşüncelere
sebebiyet verir. Bu bağlamda halkın şikâyetleri¸ adaletin gerçekleşmesi
yönüyle idare edenler için bir kazançtır. Böyle
bir ortam ise; yöneticilerin¸ beraber çalıştığı yakınların¸
erdemli ve liyakat sahibi olmasıyla doğrudan ilgilidir. Nitekim iktidarı elinde
bulunduranlar¸ herkesi¸ hakkı kabule zorlamalıdır. Yine bazı şartlarda¸
verilmesi gereken cezalar da¸ herkes için geçerli olmalıdır.(s.26-27)
Hakikî yönetici¸ yaptığı hatadan dolayı¸ hiçbir aşağılanma
duygusuna mağlup olmadan tebaâsından özür dileyendir.(s.28)
Düşman Aldatılmaz
Mutluluğun hüküm sürdüğü bir ülke için¸
gerektiğinde düşmanın barış teklifini İlâhî Rızâ’ya
uygunsa reddetmemek yerinde bir davranıştır. Bununla birlikte eğer barış anlaşması
vakî olursa¸ düşmanın hareketlerine karşı tedbirli olunmalıdır.
Ancak düşmanınla olan sözleşmeye de¸ sâdık kalınmalı
ve riayet edilmelidir. Bu anlamda düşmana verilen sözden geri
dönülmez; ahde hıyanet edilmez; dolayısıyla düşman aldatılmaz.(s.28-29)
Erdemli toplumun idarecileri¸ yaptıkları sözleşmeyi bozmak için
sözlerin gizli manalarından yararlanmaya kalkmazlar. Zira¸ onlar darlık
ve sıkıntıyı hıyanete tercih ederler. Aynı zamanda bu erdemli kimseler¸ haksız
yere kan dökmekten sakınırlar. Bilirler ki¸ haksız öldürmenin
hiçbir mazeret ve gerekçesi olamaz. Kazaen olan durumlarda¸ mağdurun
hakkı ve diyeti âdil bir şekilde verilmelidir.(s.29-30)
Allah’ın sevdiği yönetici¸ kendini beğenmez ve övülmeyi
de istemez/beklemez. Yine bu yönetici yaptığı iyiliği başa kakmaz;
yaptığı işi abartmaz; verdiği sözden de geri dönmez.(s.30)
Ayrıca onlar¸ temkinli olmalarına ve işlerinde zamana önem vermelerine
rağmen¸ aceleci hareket etmezler. Öyle faziletli yönetici kimselerdir
ki bunlar¸ açığa çıkan kötülüklerinden habersiz
gibi davranırlar. Bunun için onlar¸ öfkelerine¸ ellerine ve dillerine
sahip olurlar.(s.31)
Her bir ilkesi¸ devlet adamları ve yöneticiler için evrensel bir
prensip niteliğindeki sözlerinin arkasından¸ Bilge Reis Hz. Ali¸ şu
hikmetli öğütlerle rehberliğini tamamlar:
Sonunu Hatırla¸ Nefsine Hakim Ol
“
Şunu da iyi bil ki; bir gün seni Yaratan’a döneceğini
O’na hesap vereceğini¸ çok açık ve iyi bir şekilde
hatırlatmadıkça nefsine hâkim olmak imkânını katiyen bulamazsın…Senin üzerine
gerekli olan¸ senden evvelkilerin sana ulaşan âdil hükmünü;
yahut isabetli olan tutumlarını yahut Hz. Peygamber’den (s.a.v)¸ gelmiş bir
haberi yahut; Allah’ın Kitab’ındaki bir farîzayı hatırda tutarak
bu gibi meselelerde bizden gördüğün hareket tarzına uyabilmen
ve şu emirnâmemde – bildirdiğim ve ileride nefsinin arzularına
kapılmanı mazur gösteremeyeceğin için elimde sana karşı sağlam
bir hüccet bildiğim¸ hükümleri tatbike çalışmandır.”(s.31-32)
Bayram Ali ÇETİNKAYA
Yazarİslâm dünyasındaki tıp¸ Hz. Muhammed'in (sav) çeşitli hastalara maddî ve manevî olarak yapılmasını önerdiği sözleriyle başlar. Tıp İslâm dünyasındaki tıp¸ Hz. Muhammed'in (sav) çeşitli hasta...
Yazar: Bayram Ali ÇETİNKAYA
Şems: “Semâ’nın halka haram olması onların nefis hevasıyla meşgul olmalarındandır. Onlar semâ ettikleri zaman nefisleri kabarır. Hak ve hakikatten gafil olarak hareket ettikleri için semâ ...
Yazar: Bayram Ali ÇETİNKAYA
1. DİLEDİĞİNE MADDÎ VE MÂNEVÎ NİMETLERİNİ BOL BOL VEREN, RUHLARI BEDENLERE YAYAN El-Bâsıt da bir şeyi yayan ve genişleten demektir. Yüce Allah'ın en güzel isimleri arasında yer alan ‘el-...
Yazar: somuncueditor
Şeyh Abdurrahman Erzincanî’nin soyu, Orta Asya’dan gelerek Erzincan’a yerleşmiştir. Evlâd-ı Rasûl’den ve Yıldırım Bâyezîd devri meşayihlerindendir. Zamanının gerekli ilimlerini memleketi olan Erzincan...
Yazar: Resul KESENCELİ