BENDEKİ “BİLİNÇALTI”
Rabb’imiz tarafından, “Annelerinin karnından hiçbir şey bilmezken çıkarılan” insanoğlu, öğrendiklerini de merak ile öğrenmektedir. Atalarımız “Merak ilmin hocasıdır.” demişlerdir. Gerçekten de insanlarda akılla beraber merak olmasaydı insanlar hiçbir şey öğrenemezlerdi. Merak etmeden öğrenmek ise kum üzerine yazı yazmak gibi bir şeydir. En küçük bir dalga ya da hafif bir rüzgârla silinebilmektedir. İnsanoğlundaki merak duygusu olmasaydı bugün teknoloji çağını değil de herhalde ilk çağı yaşıyor olacaktık. Rabb’imizin ihsan etmiş olduğu akıl sayesinde, öğrenmek ve merakımızı gidermek için de soru sorarız. Her soru, insanın düşünmesine, merakını gidermeye, yeni bilgilerin öğrenilmesine ve kulluğun muhasebesine neden olmaktadır. Sorular Bilinçaltımızın Düşünmesini Sağlar Bilinçaltımıza düşünmesi için sorular sormazsak o kendiliğinden kendini de hayatı da düşünüp sorgulamayacaktır. Çünkü analiz bilinçaltının değil bilincin görevidir. Bilinçaltının düşünmesi için de soruların, yerinde ve zamanında sorulması gerekir. Bilinçaltımız düşünecek ve kendisince en doğru cevabı verecektir. Aşağıdaki örneklerde olduğu gibi: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile birlikte Mekke’ye gelen Velid, kardeşi Halid’i bulamayınca kendisine verilmek üzere bir mektup bırakır. Mektupta Rasûlullah’ın kendisini sorduğunu ve “Halid gibi bir insanın İslâm’ı tanımaması ne tuhaf! Keşke o, gayret ve kahramanlıklarını Müslümanların yanında müşriklere karşı gösterseydi bu kendisi için çok daha hayırlı olurdu. Biz de onu başkalarına tercih ederdik.” dediğini bildirdi. Kardeşinin mektubunu okuyunca Halid bin Velid çok şaşırmıştı. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Halid bin Velid için söylemiş olduğu bu söz, onun bilinçaltına cevabı aranmak üzere yerleşmişti. Halid bin Velid, ne zaman yalnız kalsa Peygamber Efendimiz’in kendisi hakkında söylemiş olduğu bu sözünü hatırlıyor, bilinçaltında cevabını bulmak için derin düşüncelere dalıyordu. Yine bir gün Halid bin Velid, yalnız kaldığı bir zamanda Peygamber Efendimiz’in sözü hakkında düşünmeye başladı. Allahu Teâlâ’dan kendisine bir yol göstermesini istedi. O an Halid bin Velid, kalbinde emareleri hissetmeye başladı. Ve bu yol, sonunda Peygamber Efendimiz’le kesişmek ve “Seyfullah” olmak için adımlanıyordu. Masum bir genç, Amr’ın yanına yaklaşıp Müslüman olduğunu öğrendikten sonra, “Senin gibi zeki bir insan neden bu kadar geç İslâm’a girdi?” diye sordu. Amr bin As (r.a.) ise şöyle cevap verdi: “Önceleri akılsızların yanındaydım, sorgulamadım. Ta ki Hendek Savaşı’na kadar… Hendek Savaşı’nda onlar çekilip sıra bize gelince derinden derine düşündüm ve hakkın apaçık ortada olduğunu gördüm, ama ne yazık ki bu zaman, Hicret’in 8. yılına denk gelmişti.” Genç, Amr bin As’ın yanından ayrılırken: “Kim bilir, belki bir gün aynı safta yer alırız.” der ve Amr bin As’a (r.a.) sorduğu soruyu kendisine de sorarak cevabını bulması için bilinçaltına havale ederek oradan ayrılır. Biz Neden Öğrenmek İçin Soru Soramıyoruz? Bugün ilim ve bilimde söz sahibi olan toplumların geri planında merak, merakı gidermek için kaliteli sorular ve bu sorulara aranan cevapların gerçekleşmesi yatmaktadır. Merak etmeyip soru sormayan toplumlar ise hem ilimde hem de bilimde başka toplumlara ekonomik ve teknolojik olarak bağımlı kalmışlardı. Vernon adında Amerikalı bir fizyoloji profesörü Nobel ödülü almış. Öğrencilerden biri, ödülden sonraki ilk derste, hocaya şu soruyu sormuş: “Fizyoloji alanında bu ülkede üç binin üzerinde bilim adamı var. Bu kadar bilim adamının arasında bu ödüle niçin siz layık görüldünüz? Sizi diğer bilim adamlarından ayıran özellik ne?” Profesör, yüzünde bir gülümsemeyle şu cevabı vermiş: “Hepsini anneme borçluyum. Diğer çocukların anneleri, onlar okuldan dönünce, ‘Söyle bakalım, öğretmenin sorularına iyi cevap verebildin mi?’ derken, annem, ‘Vernon, bugün öğretmene iyi bir soru sordun mu?’ diye araştırırdı. Ben niçin Nobel ödülü aldım? Beni diğerlerinden ayıran özellik ne? Bunu soruyorsunuz, değil mi? Beni diğerlerinden ayıran özellik, benim diğerlerinin sormadığı soruları sormam ve sormaya devam etmemdir!” Çünkü “düşünme” “soruyla” başladı ve sonra “bilime” dönüştü. Bir şey anlatırken sadece anlatmakla yetinmemek gerekir. Bilinçaltına öğrenmeyi hedefleyen, düşünme amaçlı sorular da sormak gerekir. Her ne kadar bilincimiz soruları unutsa da bilinçaltımız unutmayacak, cevabını buluncaya kadar araştıracaktır.
M. Emin KARABACAK
YazarToplumumuzda genel olarak çocuklar, sorumluluk duygusu gelişmiş bireyler olarak değil de bağımlı kişiler olarak yetiştirilmektedir. Bunun sonucunda çocuklar, bağımlı kişiliğe bağlı olarak, sorumluluk ...
Yazar: M. Emin KARABACAK
Okulların her yaz tatiline girişinde çocukların kendi aralarında ders çalışma planı yaptıklarını gördükçe kendi öğrencilik yıllarım aklıma gelir. Bizler de her öğrenci gibi öğrencilik yıllarımızda tat...
Yazar: M. Emin KARABACAK
Allah'ın en güzel isimlerinden birisi olan el-Musavvir, var etmeyi murâd ettiğini istediği nitelikte tasvir eden demektir ve bizzat Kur’ân'da geçer. Varlık düzleminde yaratılanların her birine farklı...
Yazar: somuncueditor
Allah Rasûlü’nün arkadaşlarından bir grup, bir keşif ânında, bir kabile reisini yakalayıp getirirler. Allah Rasûlü de hapishane vazifesi de gören mescidde -başına nöbetçi de koyarak- bir yere konulmas...
Yazar: M. Emin KARABACAK