BAYRAK VE VATAN
Hamasi şairimiz Mithat Cemal Kuntay’ın “On Beş Yılı Karşılarken” başlıklı şiirinin son beytini bilmeyenimiz yoktur. Şöyle der şair: “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Bu berceste güzelliğindeki beyit bize bayrakla vatanı birlikte ele alarak çok önemli bir şey söyler. O da vatanla bayrağın birbirinden ayrılmaz iki önemli kavram olduğudur. Eğer bir vatandan söz ediyorsak o vatan topraklarında dalgalanan bir bayrağınız olmalıdır ve bu bayrak o vatanı hür kılmak için canlarını feda eden şehitlerin emaneti olarak görülmelidir.
Buna göre bayrak özgür bir vatanda yaşamanın olmazsa olmaz sembolüdür. Onu sadece ulusal bir sembol olarak düşünemeyiz. Öyle bile olsa anlamlıdır ama hele söz konusu olan bizim ay yıldızlı bayrağımızsa onun anlam dünyasını daha geniş boyutlu olarak düşünmek gerekir. Bunun neden böyle olduğunu anlamak için bayrağımızın tarihçesine bakmak gerekir. Bilindiği gibi bayrağımızın rengi kırmızıdır. Bu şehitlerimizi sembolize eden bir duruma karşılık gelir. Asıl anlamlı olanı ise bu al bayrağın üzerindeki hilal ve yıldızdır. Hilal Allah’ı sembolize eder. Çünkü bu kelimedeki harfler He, lam, elif ve lam’dır. Yani Allah hilalle aynı harfleri taşır. Yıldıza gelince; Arapça Muhammed yazıp aralarını kapattığınız zaman beş uçlu yıldız çıkar. Mim, dal, ikinci mim ve dal harfinin de iki ucu vardır. Dolayısıyla yıldız da Hz. Peygamber (s.a.v.)’i ifade eder. İkisini birlikte düşündüğümüzde ise bu ay yıldızla kelime-i tevhid’in sembolize edildiği görülür.
Bu durum her şeyden önce Müslüman Türklerin savaş anlayışlarını ifade etmesi açısından anlamlıdır. Türklerin gaza anlayışında esas olan İ’lâ-yı Kelimetullah’tır. O da kısaca, Allah kelâmını (Kur’an-ı Kerim ve O’nun hükümlerini) yüceltmek, savunmak ve Allah’ın emrettiği şekilde yaşamak anlamına gelir. Durum böyle olunca hilalle yıldızın neden bayrakta bir araya getirildiği daha anlaşılır hale gelecektir. Eğer meseleye böyle bakacak olursak asırlar boyunca bayrağımızı yere düşürmemek hatta yeni coğrafyalarda dalgalandırmak için ölümün nasıl ve niçin göze alındığını anlamak da kolaylaşır. Biz tarih boyunca bayrağa böyle bir anlam yüklediğimiz için onun uğrunda savaşmaktan, ölmekten çekinmedik. Tabi bu ölüm, şehitlik olarak karşımıza çıkar. Bu yüzden bayrak, vatan kavramıyla birlikte düşünüldüğünde bu defa üçüncü bir kavram olarak şehitliği bu bütünlük içinde ele almak gerekir. Böylece Mithat Cemal’in o muhteşem beyti tümüyle açıklanmış olur.
Bayrağımızın Tarihçesi
Ay yıldızlı bayrak fikri nasıl doğmuştur? Bu konuda hayli farklı anlatımlar olsa bile genel kabul gören görüşe göre Türk bayrağının tarihi 1. Kosova Savaşı’na dayanır. Bilindiği gibi 1. Kosova Savaşı 1389 yılında Osmanlı Devleti ve birkaç Türk beyliği ile Sırbistan komutasındaki Balkan İttifakı arasında yapılmıştır. Savaş Osmanlı Devleti’nin zaferi ile sonuçlanmış ancak binlerce insan bu savaşta hayatını kaybetmiştir. Anlatılanlara göre savaş meydanı kan gölü olmuştur. Bir gece vakti işte gökteki ay ve yıldız o kan görüntüsüne yansımıştır. Burada ilginç olan savaşın olduğu gün yani 28 Temmuz 1389 günü bir gökyüzü olayının gerçekleşerek Jüpiter ve Ay aynı hizaya gelmiş olmasıdır. Kimileri bugünkü bayrağın mevcut halde kullanılmasını 18. yüzyıla yani 3. Selim zamanına ait gösterseler de bayrakla ilgili böyle bir rivayetin oluşması hayli manalıdır. Zira böyle bir anlayışın temeli daha gerilere de götürülebilir. Bilindiği gibi Türk hakan çadırları kubbelidir. Bu durum göğün yerdeki sembolü kabul edilmiştir. Başka bir ifadeyle gök kubbesi devleti temsil etmektedir.
Bayrağın tarihsel olarak gelişimi için ise söylenecekler şunlardır: Tanzimat Dönemi’nde Abdülmecit tarafından alınan kararla Türk bayrağındaki sekiz köşeli yıldız 5 köşeli halini almış, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile beraber de 29 Mayıs 1936 tarihinde Türk bayrağı şekil olarak TBMM tarafında belirlenmiştir.
Bayrak Hassasiyeti
Tarihsel hikâye ne olursa olsun önemli olan bayrağın bağımsızlık sembolü olmasıdır. Bu yüzden fethedilen bir yere önce bayrak dikilir. Bayrağın yere indirilmesi ise tutsaklık anlamına gelir. Ondaki bu mana yakın dönemde bu şekildeki anlamını İstiklal Marşı’nda gösterir. Marş,
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.” denilerek bayrağa seslenişle başlar. İkinci kıtada yine
“Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!” denilerek bayrağa seslenilir. Üçüncü kıtadaki
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.” mısraı da doğrudan bayrağın adı geçmesi bile hürriyet kavramı dolayısıyla bayrakla alakalıdır. Son kıta ise
“Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!/Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal/Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal/Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet/Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal.” sözleriyle yine bir bayrak yorumudur. Böylece şiir buyunca istiklal, hürriyet, vatan, şehitlik ve din kavramlarıyla birlikte ele alınır. Bu yüzden İstiklal marşı da tıpkı Mithat Cemal’in şiiri gibi bize bir bayrak yorumu sunar.
Bu sebeple bayrağın en güzel yorumunu bize şairler öğretir. Adı bayrak şairine çıkan Arif Nihat Asya’da da aynı yorumlama şeklini görürüz. Onun Bayrak adlı şiiri de tıpkı İstiklal Marşı’nda olduğu gibi
“Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü/ Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü/Işık ışık, dalga dalga bayrağım/Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım” şeklinde bir seslenişle başlar. Burada bayrağın şehidin son örtüsü olarak nitelendirilmesi bayrakla ilgili oluşan inanış ve ritüelleri de gösterir. Gerçekten de bir askerimiz şehit olduğunda onun tabutuna Türk bayrağı sarılır. Bu onun bayrak uğruna canını verdiğini sembolize eder. Yine birine bayrak verildiği vakit üç defa öpülür. Geleneğimiz bunu ekmek ve Kur’an için de yapar. Bu üçlü öpme meselesinin hem bayrak hem de Kur’an ve ekmek için yapılması da yine birlikte düşüldüğünde bayrağın kutsal mücadele ruhu ve aziz bir nimet bilinen ekmekle de doğrudan alakası ortaya konulmuş olur.
Türk’ün Bayrağı İslâm’ın Bayrağıdır
Türk milleti kendisini İslâm’la o kadar özdeşleştirmiştir ki, böylece Türk kavramı bir etnik yapının adı olmanın ötesine geçmiş, etnik yapısı ne olursa olsun İslâm inanışını benimseyen milletin adı olmuştur. Bu yüzdendir ki mesela Balkanlarda Türk yahut Osmanlı denildiğinde Müslüman anlaşılır. Nitekim Boşnakça bir ilmihalde “Od kad si Turcin?/Ne zamandan beri Türksün?” diye sorulmakta ve cevap olarak “Od Kalu Bela/Kalu Bela’dan beri.” denilmektedir. Şimdi şöyle bir durum ortaya çıkıyor. Ehlisünnet ilmihallerinde “Ne zamandan beri Müslümansın?” sorusunun Boşnakça ilmihalde “Ne zamandan beri Türksün?” şeklinde yer alması Türk ve Müslüman kavramlarının ne kadar iç içe geçtiğini gösteriyor. İşte aynı durum bayrağımızda da görülür. Hilâl, İslâm’ın sembolü olduğu için pek çok Müslüman ülkenin bayrağında yer alır. Mesela, Türkmenistan, Özbekistan bayraklarında hem hilal hem de yıldız bulunur. Tunus, Pakistan bayraklarında da ay yıldız görebiliriz.
Bu neyi gösterir? Her şeyden önce ay ve yıldızın kelime-i tevhidi sembolize eden unsurlar olarak aynı inanışa mensup milletler tarafından da benimsendiği ve bayraklarında kullanıldığını gösterir. Diğer yandan özellikle Osmanlı Devleti döneminde bugün ayrı ayrı devletler halinde bulunan Türk ve Müslüman toplulukların Türk (Osmanlı) bayrağı altında yaşadıkları ve mücadele ettikleri anlamına gelir.
Bayrak Hep Yüksekte Durur
Mesele bayrağın hep yüksekte durmasıdır. Onun çekildiği gönderden yere inmesi/indirilmesi hele yerine başka bir milletin bayrağının dikilmesi felaketlerin en büyüğüdür. Bu yüzden biz hem uzak hem de yakın tarih döneminde bayrağı hep yüksekte tutmayı bir görev biliriz. İstiklal adına bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığımızda ise elimize silahtan önce bayrak alıp mücadeleye öyle koşarız. Bu durum her şeyden önce bu mücadelenin niçin verildiğinin göstergesidir. Yine bayrağı İstiklal Marşı’nda da söylenildiği gibi ezan kavramıyla birlikte düşündüğümüzde biri ses diğeri görüntü olarak ikisi de bize istiklal kavramından söz etmiş olurlar. Bu sebeple “Bayrak inmez, ezan susmaz!” ifadesi, varlık mücadelemizin manifestosu olmuştur.