BAHTSIZ GELİN
Kapı iki kez çalındı. Iraz kadın yerinden doğruldu. Gecenin karanlığında el yordamıyla kibrit aradı.
Kapı iki kez çalındı. Iraz kadın yerinden doğruldu. Gecenin karanlığında el yordamıyla kibrit
aradı. Elleri yanındaki sandığın üzerinde bir süre istikametsiz gezindi. “Hay
aksi akşam şuraya koymuştum” diye söylendi¸ güç işitilen
bir sesle. Sandığın üzerinde sınırsız dolaşan elleri bir kutuya
takılıp yere düşürdü. Çıkan sesten kibrit olduğunu
anladı. Bu sefer ellerini yerde¸ sesin geldiği yönde dolaştırdı.
Eline takılan kutuyu aldı. Gelişi güzel sallayıp dinledi. Kutunun
içinde birkaç kibrit çöpünün şıkırtısını
duydu. “Buldum” diye geçirdi içinden. Kutudan bir tane
alıp yaktı. Yanan alevin ölü ışığında yerinden kalktı. Masaya
yürüdü. Masanın üzerindeki gaz lambasının şişesini çıkardı.
Sönmek üzere olan alev parmaklarını yaktı. Can havliyle kibriti yere
attı. Yanan parmaklarını diliyle ıslattı. Bir iki kez havada salladı. “Hay
aksi şeytan” dedi bu defa yüksek sesle. Bir kibrit daha yaktı.
Yanan alevi gaz lambasının fitiline değdirdi. Odayı loş bir ışık
dalgası kapladı. Şişeyi özenle lambaya yerleştirdi.
Oda biraz daha aydınlandı.
Kapı yeniden çalındı. Dışardan tok bir erkek sesi duyuldu.
-Iraz Ana!..
Bu Topal Duran’ın sesiydi. Anlaşılan doğum yaklaşmıştı.
Seri hareketlerle tahta döşemeli odanın üzerine serilmiş¸
yer yatağının ayakucunda duran elbiselerini giyindi. Gecenin geç saatinde çalınan
kapı onu hiç telaşa düşürmemişti. Çünkü doğumun
bu günlerde olacağını yaptığı muayeneler sonunda anlamıştı. Yılların
verdiği tecrübeyle hareket ediyordu. Umursamaz pişkin bir sesle;
-Patlama geliyorum¸ dedi.
Kapı tekrar çalındı. Dışarıdaki ses öncekine oranla daha da
aceleciydi.
- Çabuk Iraz ana¸ çabuk.
Kapıdaki telaşa inat odanın köşesinde yatağına büzülmüş yatan
on yaşlarındaki torununu seyretti bir süre. Üzerinden yorganın
yarısını atmış¸ hiç bir şeyden habersiz uyuyan torununun üzerini örttü. “tıpkı
babası gibi üstü açık yatıyor.” diye düşündü. Çocuğun
yüzünde oğlunu gördü. İç geçirdi. Altı yıldır
mahpus damında yatan oğlunu hatırladı. Sonra hiç yüzünden ölen
gelinini düşündü. Tatar Selim’in tarlalarına akan
suyu kesmesi üzerine oğlu ile aralarında kavga çıkmıştı.
Yüzünü buruşturdu. Gelini Hacer’in onları ayırayım
derken kaza kurşunu ile ölmesi¸ oğlunun o anki öfkeyle Tatar
Selim’i vurması¸ sonra torununun ağıtları¸ öksüz yıllar ve hapishane
köşeleri bir sinema şeridi gibi geçti gözlerinin önünden.
Başını iki yana salladı. “Ah Tatar ah¸ hem bizi yaktın¸ hem kendini.
Cehennemlerde yanasın İnşallah” diye mırıldandı.
Kapı bu kez ardı ardına dört kez vuruldu.
- Iraz Ana¸ hadi gayri çabuk ol.
Topal Duran çok acele ediyor¸ gelin iyice ağır olmalı diye düşündü.
Masanın üzerindeki çantasını aldı. İçini açıp kontrol
etti. Lambayı kıstı¸ kapıya doğru yürüdü. Sürgüsünü çekti.
Kapı gıcırdayarak açıldı. Topal Duran hırsla söyleniyordu.
-Hadi be ana¸ hadi...
Tahta at arabasına doğru yürüdü. Yıldızsız geceler gibi simsiyah
at¸ kafasını birkaç defa aşağı yukarı salladı.
Ö
nce Topal Duran bindi arabaya. Arkasından Iraz kadın besmele çekerek atladı.
Duran dizginleri ellerine alıp iki kez çekti.
-Hadi benim kara oğlum. Çıh çıh.
At arabası köyün toprak zeminli dar yollarında şakırtılar çıkararak
ilerlemeye başladı. Bir süre hiç konuşmadılar. Uzaklardan
bir kurt uluması duyuldu. Topal Duran’ın elleri¸ gayri ihtiyari yanı başında
duran çiftesini sıktı. Sessizliği bozmak için Iraz kadına
-Eğer dedi¸ bu seferde yaşatamazsan…
-Canı veren Allah’tır bre Topal.
- Ona amenna Iraz Ana.. Ama biliyorsun iki çocuğumda ölü doğdu.
-Ne yaparsın¸ be Duran. Ben elimden geleni yapıyorum.
-Biliyorum biliyorum da…
-Eee¸...
Duran kafasını iki yana salladı. Cebinden tespihini çıkarıp sinirle oynamaya
başladı. Valla ana bu seferki doğan bebe de yaşamazsa ebeyim diye
gezmeyesin köyde. Ama bir de yaşarsaaa!.. Aha şu arabayı sana
vereceğim¸ el aleme yetişesin diye.
-İnşallah Duran’ım inşallah yaşar. Ama eğer yaşamazsa
senden çok Nazlı gızıma acırım. Üstüne evleneceksin diye korkar.
Ananın ağzına bakıp tüm uğursuzluğu kendinde sanır. Sen aldırmayasın
sakın ananın sözlerine. Bu işin uğursuzlukla falan ilgisi yok. Bana
kalırsa bir şehir doktoruna götürün derim.
Duran cevap vermedi. Ata bir kamçı salladı. Araba biraz daha hızlanmaya
başladı. Karanlık köy evlerinin içinde ışığı yanan
tek katlı taş binanın önünde durdular. Topal Duran arabadan
atladı. Aksayan yürüyüşüyle eve doğru ilerledi. Ardından
Iraz ana¸ aceleci adımlarla girdi içeri. Tahta sedirin üzerinde yatan¸
sancılı genç kadına doğru yürüdü. Yılların verdiği tecrübeyle çantasını
açtı. İçinden küçük siteskopu çıkarıp¸
kadının karnına koydu¸ Kulaklarını küçük alete dayadı. Biraz
dinledikten sonra¸ köşede meraklı gözlerle seyreden Şazimet
anaya su ısıtmasını söyledi.
Topal Duran dışarı çıktı. Aksak adımlarla bir aşağı bir
yukarı yürümeğe başladı. “Demek anam Nazlı’ya evlenmek
istediğimi duyurmuş.” diye düşündü. Sonra
da “Ne yani¸ baba olmak benim hakkım değil mi?” diye mırıldandı
kendi kendine. Gezinmekten vaz geçip durdu. Sonra tekrar¸ bir aşağı
bir yukarı yürümeye başladı. Yürüdüğü yerde
kendi kendine konuşuyordu mırıltılar halinde. “Her doğurduğu ölüyor.
Anam haklı. Torun istiyor kadıncağız.”
İçerdeki odadan bir çocuk ağıtı duydu. Heyecanla sigarasını yere
attı. Yüzü sapsarı olmuştu. Sevinmek istiyor¸ sevinemiyordu.
Odadan cılız bir çocuk sesiyle birlikte konuşmalar duyuldu. Sonra çocuk
sesi sustu. İçeriyi derin bir sessizlik kapladı. Heyecandan Topal Duran’ın
dizleri titredi. Kapıya doğru yürüdü fakat içeri giremedi.
Bir şeyler söylemek¸ bağırmak istedi¸ yapamadı.
Iraz kadın ter içinde çocuğu minderin üzerine bıraktı. Çantasını
toparladı. Bir köşede dikilen Şazimet anaya uzun uzun baktı.
-Siz tez elden bu gelini bir şehir doktoruna gösterin dedi.
Sonra da başka bir şey söylemeden üzgün bir şekilde
dışarı çıktı...
Ümit Fehmi SORGUNLU
YazarDinî-tasavvufî eserlerde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in beden özelliklerini ve manevî şahsiyetini ifade için çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Bunlardan Nûr-ı Muhammedî veya Hakîkat-i Muhammediye konulu e...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Hayatın ayrılmaz bir parçası olan ölüm, tarih boyunca düşünürler, din önderleri ve âlimlerin varlığı anlama ve anlamlandırmalarını sağlayan temel kavramlardan biri olmuştur. Bu anlamda ölüm, şairleri ...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Tonton tavşan yavrularını gezdiriyordu. Onlara ormanı tanıtmaya çalışıyordu. - Yavrularım, ağaçlara, yapraklara, otlara bakın ne güzel. Kelebekler uçuşuyor dört yanda. Pamuk: - Evet. Kır çiçe...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Daha önceleri defalarca yediğimiz ve hiç birinde de bir engelle karşılaşmadığımız için bu olay bizi birden bire şok etmişti. Arkadaşlar arasında biri "Eyvah yandık Hacılallı geliyor" dedi. H...
Yazar: Ümit Fehmi SORGUNLU