Arif Nihat Asya’nın Şiirinde Dinî Unsurlar
Mehmet Akif Ersoy, şiire bir İslâm idealisti ve yerli bir münevver olarak baktı. Dolayısıyla şiirinin ana konuları hep millî ve manevî meseleler oldu. Yahya Kemal, bir başka düzlemde aynı meseleleri işledi. Bu yüzden, bu iki şairimizin yaşadıkları devirde ve sonraki zamanlarda oluşan dinî duyarlılıkta inkâr edilemez önemli payları oldu. Cumhuriyet Devri’nde eserler veren Arif Nihat Asya ise, şiirindeki millî ve manevî temalarla kişisel farklılıklar bir yana bırakılacak olunursa bir yandan yeni bir Mehmet Akif, bir yandan da Yeni bir Yahya Kemâl olarak karşımıza çıkmaktadır. Edebiyat tarihçileri onu Türkçü-Milliyetçi bir kategori içinde anarlar. Biyografisi incelendiğinde bu tespitin doğru olduğu görülür. O, şiire ilk başladığı yıllarda devrin bu eğilimine uyarak Turancılık havası taşıyan şiirler yazdı. Fakat bu noktada kalmadı. Kendisini sürekli yenileyip geliştirerek bakışının ve şiirinin imkânlarını da sürekli genişletti. Daha realist bir milliyetçilik anlayışına ulaştı. Türkçü-Turancı bir çizgiden Anadolucu, muhafazakâr ve dindar bir çizgiye geldi. Yeni şiirleri de bu anlayışa göre oluştu. Bayrak şairi oldu. Din şairi oldu. Osmanlı medeniyeti tıpkı Yahya Kemal’de olduğu gibi onun da şiirine girdi. Din kavramı yine Mehmet Akif’te olduğu gibi ele aldığı asıl meselelerden başlıcası oldu. Hele Mevlevilikle münasebeti kurulduktan sonra din, tasavvuf, hikmet ve rintlik, onun şiirinde ağır basan bir özellik haline geldi. Arif Nihat Asya’da dinî ve tasavvufî unsurlar, özellikle ‘Dualar ve Âminler’ kitabında görülür. Bu kitap onun dinî motifleri nasıl, hangi anlayış ve ölçüde ele aldığını gösteren ve bu açıdan önem taşıyan bir eserdir. Yine Mehmet Akif ve Yahya Kemal dışarıda bırakılacak olunursa Arif Nihat Asya’nın bu tavrıyla Orhan Veli tarzı şiirle bu tür kavramlardan neredeyse tamamen uzaklaşan Türk şiiri, yeni bir soluğa kavuştu. Bugün bile, millet ve din kavramları akla geldiğinde hatırlayacağımız şairlerden birisi Arif Nihat Asya olmaktadır. Din kavramı ve Allah inancı, öncelikle ferdî bir meseledir. Dolayısıyla onun şiirlerinde din ve Allah kavramının öncelikle bu boyutta ele alındığı, her türlü sıkıntıdan kurtulmak adına dinin ve Allah’ın bir sığınak olarak işlendiği görülür. Dua I ve Dua II şiirleri bu tutumunun en ilgi çeken örnekleridir. Allah kavramı; Tanrı, İlâh, Hakk, Rab, Celâl, Dost, Fettah, Hâlik, Hüdâ, Mevlâ gibi varyantlarıyla sıkça geçer. Yine Kur’an kavramı, Fatiha, Yasin, İhlâs gibi sure adlarıyla birlikte pek çok şiirinde yer alır. Günah, sevap, mü’min; dua, namaz, oruç, abdest, Cuma, hutbe gibi iman ve ibadet kavramlarına sıkça yer verilir. Hz. Peygamber (s.a.v.) sevgisi ve O’na duyduğu büyük hasret, Arif Nihat Asya’nın şiirinde çok önemli bir temadır. Na’t’ı, bugüne kadar Türk şiirinde yazılmış en güzel naatlar arasındadır. Dua kavramı da en çok işlediği temalardan birisidir. Âmin, evrad, hatim, hamd, niyaz, senâ gibi duayla ilişkili kavramlar şiirinde sayıca pek çoktur. Bu bakımdan onu tıpkı Mehmet Akif ve kısmen Yahya Kemal’de olduğu gibi bir ‘Dua Şairi’ olarak anmamızı gerekli kılar. Ama Arif Nihat, şiirinde sadece bu kavramlarla yetinmemiştir. O, dinin cemiyet planındaki yerinden ve öneminden de haberdardır. Dini cemiyet hayatının da olmazsa olmaz bir değeri ve düzenleyici olarak görür. Mesela ünlü Nat’ında çok açık bir şekilde görüleceği üzere; peygamber sevgisini sadece soyut bir düzlemde ele almaz. Hz. Peygamber (s.a.v.)’i getirdiği dinle bir cemiyet düzenleyicisi olarak görür. Peygamber kavramına ilgisi sadece Hz. Muhammed (s.a.v.)’le de sınırlı değildir. Aynı şekilde Hz. Âdem’den Hz. Davud’a; Hz. İbrahim’den Hz. İsa’ya çok sayıda peygamber, onun şiirinde bu bakış açısıyla ele alınır. Bu bakışın bir yansıması olarak da Hz. Peygamber (s.a.v.)’den sonra onunla birlikte anılması gereken sahabeleri, daha sonra o misyonla yaşanan devirleri ve büyük isimlerini (Dört halife, Hz. Hatice, Hz. Âmine) bu çerçeve içinde ele alır. Selçuklu ve Osmanlı medeniyetinin yönetimde, kültürde, ilimde, sanatta büyük isimlerini (Fatih, Battal Gazi, Eyüp Sultan, Bilal-i Habeşî isimlerini sıkça anar. Yine bugünü yorumlarken de, altın çağa, dinin bütün asliyeti ve coşkusuyla yaşandığı Peygamberimiz ve Sahabe Dönemi’ne atıflarda bulunur. İslâm’ın din ve cemiyet hayatının en önemli mekânları olan mabetler, yine Mehmet Akif ve Yahya Kemal’de olduğu gibi onun ilgi alanı içerisindedir. Denilebilir ki camilerimiz üzerine çok sayıda şiir yazan tek şairimizdir. “Dualar ve Âminler” kitabında ve diğer kitaplarında Lârî, Süleymaniye, Selimiye, Muradiye, Fatih, Ayasofya, Beyazıt Camileri mihrabıyla, kubbesiyle, kandil geceleriyle, yatırlarıyla, ezanlarıyla, hatimleriyle Arif Nihat Asya şiirinin dinî dokusunu oluştururlar. Şiir kitaplarında doğrudan camileri anlatan yirmi dokuz adet şiirinin olması bir başka şairimizde göremeyeceğimiz bir özelliktir. Türbeler, kutlu İslâm büyüklerinin mezarlarıdır. Onlar, hayatlarında yaydıkları ışığı vefatlarından sonra da bu mekânlarda yakmaya devam ederler. Türk-İslâm şehirlerinde adım başı rastlayabileceğimiz tekke, türbe, dergâh gibi yapılar da Arif Nihat Asya şiirinin dekoru içerisinde önemli bir yer tutarlar. Bu durum onun dinî ve tarihî mirasa hem sahip çıkmak, hem de bugünün hayatı içerisinde onları yaşayışımızın birer unsuru haline getirmek arzusu görülür. İslâm dini, hayat dinidir. Bunun bilgisinde ve bilincinde olan Arif Nihat Asya, camilere ve türbelere bu ölçüde önem verirken asıl olarak dinin sosyal boyutunu bize göstermek ister. Çünkü bayramlar, toplu ibadet merasimleri, kandiller İslâm’ın hayat dini olmasının birer işaretidir. Ama burada Yahya Kemal’in plastik güzellik ve Mehmet Akif’in realist yaklaşımından farklı olarak Arif Nihat’ta tasavvufî bir coşku da hemen dikkati çeker. Çünkü o bütün İslâm motiflerine aynı zamanda estetik olarak da bakmaktadır. Bu güzellik duygusu manevî coşku ile birleşince onun şiiri zengin hayallerin, ilgi çekici çağrışımların, canlı dinî hassasiyetin şiirine dönüşür. Bu hassasiyet çerçevesi içinde şüphesiz Mevlâna ve Mevlevilik hususi bir yer tutar. O tam anlamıyla bir Mevlâna hayranı, bir Mevlevî mürididir. Tasavvufla ilgili bir aile çevresinde büyümüş ve yirmi dokuz, otuz yaşlarında Mevleviliğe intisap etmiştir. Bu yüzden tasavvufî şiirlerinin büyük bir bölümü Mevlâna ile ilgilidir. Mevlâna dışında bu yolun kimi büyükleri de onun şiirlerinde yer alır. Fakat bu isimler arasında Yunus Emre ilgisi ve sevgisi özel bir yer tutar. Bütün bu söylenenlerin ışığında Arif Nihat şiirinin taşıdığı çok zengin dinî ve tasavvufî atmosferle bir dua şiiri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu tutum, hem onun şiirini yerli, millî ve İslâmî bir şiir yaparken bir yandan da dinî hassasiyetin iyice zayıfladığı bir devirde bu tutumla bu meselelere ilgi uyandırmıştır. Ama bütün bunları yaparken asla kuru bir ideolog tavrı takınmamış, estetiği hiçbir zaman ihmal etmemiştir. Bu anlamda bugün, dinî duyarlıklı şiir yazma meselesinde Arif Nihat Asya gerçekten önemli bir öncüdür. Eserlerindeki bu unsurların örnek alınması ve yeterince incelenmesi gerekmektedir.
Mustafa ÖZÇELİK
Yazar13. Osmanlı sultanı. III. Murad Han’ın oğlu. 26 Mayıs 1566’da Manisa’da doğdu. O da her Osmanlı şehzadesi gibi çok iyi bir eğitim gördü. Malum şehzadelerin eğitimi din, siyaset, askerlik alanlarında o...
Yazar: Mustafa ÖZÇELİK
Tasavvufî bir kavramı olarak fenâ; dünya ve içerisindeki bütün nesnelerin, sûfînin gözünden silinmesini ifade etmektedir. Kul kendi davranış ve fiillerini görmekten vazgeçerek gerçek kul olma seviyesi...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Hulûsî her bâr yâdın olup yâr Kur gizli pâzâr yârın unutma (Hul...
Yazar: Vedat Ali TOK
Âh, âşıklarının dilinden düşmeyen bir sözcüktür. Onlar sürekli âh ederler. Şair iseler şiirlerinde sürekli âhı işlerler. Âh, hüzün, ıztırap, sıkıntı, yeis vs. kalbi hallerde kullanılan bir edattır. Gü...
Yazar: Nihat ÖZTOPRAK