ANNE YÜREĞİ
“Anne, Yüce Yaradan’ın “Hâlık” ve “Rahim” isimlerinin tecellisine mahzar olup, İlâhi emaneti yüklenendir. Yeni bir canı bu dünyaya hediye ederken korunan ve aranandır. Kucağı Cennet bucağıdır. Ak sütü bedene, ninnisi ruha gıda, duası derde devadır. Sevgi ve merhametin ete kemiğe bürünmüş halidir anne. Öyle bir h ki anne, verdikçe mutlu olur. Sınırsız bir şefkat ve tükenmez bir sabırdır annenin payına düşen. Evladına düşen ise annenin kıymetini bilmek, duasını almak, hatırını yapmak ve böylece Cennet’e girmektir.” Anne kucağı, sağlık ve mutluluğun en güvenli ocağıdır. Bu Cennet çiçekleri, dünya hayatına ilk gözümüzü açtığımızda bizleri bağrına basan, kokumuzu ciğerlerine çeken, ak sütü ile besleyip kemiklerimizi dolduran, emeği ile karekter ve kişiliğimize şekil veren, başların tacı, dertlerin ilâcı, ruhumuzun gıdası, gönüllerin sultanı, sevgi, saygı, şefkat ve merhamet pınarıdırlar. Mehmet Güneşin ifadesiyle; “Sırtımızı yaslandığımız dağ, sığındığımız liman, sönmeyen sevgi meşalesi, göz kamaştıran bir edep şulesi, dünyanın içli nağmesi, hilkâtin en nezih tecellisi, evladın en büyük tesellisi, en ulvi duyguların ve ana dilimizin mürebbisi, en güzel hasletlerin ev sahibesi…” Engin ve mavi gök kubbe altında ne varsa eli ve ayağı hepsinin üstündedir. O kadar kutsal bir varlıktır ki başı semaya değer. Yüce Yaratan Kitabında, sevgili Habibi, İki Cihan Güneşi Efendimizin sözlerinde ona öyle bir sultanlık verilmiştir ki dünya sultanları onun gölgesinin altında kalır. Onlar faziletin, sevginin, iffetin, yolumuzu aydınlatan ışığı, güneşidir. Cennet’e giden bütün yollar onun ayakları altından geçer. Dünyanın en şöhretli sarayları ve salonlarının yemekleri, annenin sıcak çorbasının yanında sönük kalır. En modern pastahanelerin çöreği, böreği tatlısı, onun elinden çıkan yemek yanında yavan kalır. Çünkü onun, çöreğinde, böreğinde, köftesinde, pilavında, çorbasında kokusu ve sevgisi vardır. Her canlı ağlar, analar ağladığı zaman yürekten ağlar, gönülden ağlar. Yavrusu için ağladıkça yüreği, ciğerleri, bütün uzvu kezzap içmiş gibi yanar. Gerçek anaların ağlamadığı gün yoktur. Ciğerinin paresi oğlu; okula gider, askere gider, hasta olur, ağlar. Nergiz, gelincik çiçeği kızı; gelin gider ağlar, Mehmet’i, Ahmet’i şehit düşer ağlar. Ömür boyu akıttığı gözyaşlarını toplarsan bir göl haline gelir, deryaları taşırır. Anne kendisinden bir parça olan hayırsız evladı; vücudunu dilim dilim doğrasa, ciğerlerini ve kalbini göğsünden çıkarıp toprağa, çamurların içine atsa da, her şeye rağmen sevgiyle dolu kalbi yavrusunu yine de sever ve onun için atmaya devam eder. Küçük bir kasabada birlikte yaşayan ana oğlun mütevazi ama huzurlu bir dünyaları varmış. Evlilik çağına gelen delikanlı, bir gün nasıl olmuşsa olmuş ve gönlünü kasabanın en güzel kızına kaptırmış. Kız çok güzelmiş ama iç dünyası için aynı şeyi söylemek mümkün değilmiş. Delikanlının, aylar süren kovalaması ve ısrarları sonucu, kız evliliğe yanaşmış. Evlenmeye karar vermişler. Ancak kız “Evlenmek için bir şartım var” diyerek, delikanlıdan annesinin yüreğini, kendisine getirmesini istemiş. Delikanlı bu istek üzerine günlerce düşünmüş, düşünmüş…Uykusuz ve bunalımlı geceler geçirmiş, sonunda kıza olan aşkı, çok ağır bastığı için, isteğini yerine getirmeye karar vermiş. Annesine acı çektirmek de istemeyen delikanlı bunu nasıl gerçekleştireceğini de planlamış ve bir gece annesini uyurken öldürüp yüreğini alarak, sevgilisine doğru koşmaya başlamış. Koşarken, ayağı bir taşa takılıp düşmüş ve düşüncede annesinin sevgi ile atan yüreği, delikanlının elinden fırlayıp kaldırıma düşmüş. Delikanlı, düşmenin acısıyla dizini tutup kıvranırken, birden annesinin yüreğinden gelen bir ses; “Bir yerin acıdı mı yavrum?” demiş…
Muammer YILMAZ
YazarOsmanlı Devleti’nin ilk Şeyhülislâmı olan Molla Fenarî, 1350 yılında Fener köyünde doğdu. Babası zamanın velilerinden Muhammed Hamza’dır. Fener köyünde doğması yanında, babasının da fenercilik sanatıy...
Yazar: Muammer YILMAZ
Kalem ile insan arasında bir kader bağı vardır. Ne yazık ki insanoğlunun değerini bir türlü anlamadığı kalem ile kuyusunun kazıldığının farkında değildir. O kalem ki mahşer gününde Mizana koymak için ...
Yazar: Muammer YILMAZ
Gönül sevgi, arzu, düşünce gibi ruh hallerinin doğduğu yer veya nefret, inanç gibi insanın manevi varlığına ve bütün duygularına verilen ortak isim. Farsça karşılığı “dil”, Arapça karşılığı “kalp”tir....
Yazar: Muammer YILMAZ
Üç Ayların fazileti, Peygamberin risaleti, Geleceğin ganimeti, Ne mübarektir üç aylar. Recep, Şaban gelir onda, Berat gecesinde yanda, Ruhlar şad olur o anda, Ne mübarektir üç aylar. &nb...
Şair: Rabia BARIŞ