ANNE VE BABALARA MESAJIM VAR
Öyle çok şey söylemek istiyorum ki; nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Keşke şu yüreğimin sessiz ve derin çığlığını duyurabilseydim tüm anne babalara.
Öyle çok şey söylemek istiyorum ki; nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Keşke şu yüreğimin sessiz ve derin çığlığını duyurabilseydim tüm anne babalara. Bütün ailelere beynimin kıvrımlarındaki fırtınayı keşke hissettirebilseydim... Ama deneyeceğim. Sizleri biz seçmedik. Çocukların ana babalarını seçme gibi bir imkanı yoktur. Siz de dünyaya getirirken bize danışmadınız.
Sahi siz niçin evleniyorsunuz? Evliliğin muhteşem bir kalkan¸ ailenin sımsıcak¸ güven dolu bir sığınak olduğunun bilincinde misiniz?
Evlenerek yüklendiğiniz sorumlulukların¸ üstlendiğiniz vebalin farkında mısınız?
Ölümü anlıyorum... Bir çocuğun anne babası yada birisi ölebilir. Ölümün engellenemez¸ inkar edilemez bir gerçek olduğunu hemen her çocuk anlayabilir. Çünkü ölümde ailenin babanın yeri bellidir. Zaman zaman mezarının başına gider ağlar dertleşir. Acısını ve özlemini hafifletmeye çalışır.
Hatta anne babaların bir şekilde ayrılmak zorunda kaldıklarını anlıyorum. Evet bunu kabul edebiliyorum. Eğer çocukları yoksa onlara ayrı ayrı mutluluklar diliyorum.
Ancak... Ya Çocuğunuz Varsa...
Eğer çocuğunuz varsa öyle kolay kolay kurtulamazsınız! Sorgulanırsınız! Niçin ayrıldınız? Biraz daha dayanıp katlanamaz mıydınız¸ idare edemez miydiniz? diye.
Bir çocuk anne babasının öldüğünü yüreği yansa da¸ çok üzülse de söyleyebilir. Ancak bir çocuk anne babasının ayrıldığını öyle kolay kolay söyleyemez. Çünkü boşanmanın utancını yaşar.
Boşanma öncesinde anne babalar çocuklarına karşı kör ve sağır gibidirler. Kendi öfkelerinin ve kaygılarının şiddetinden çocuklarını göremezler. Ancak çocuk düşünür; benim yüzümden mi ayrılıyorlar? diye. Suçluluk hisseder. Tedirgindir¸ sevilmediğini düşünür. Ortada kalmaktan korkar. Çünkü terkedilmişlik duygusu korkunçtur.
Doğumdan kısa bir süre sonra çeşitli nedenlerle anadan ayrılıp yatılı yuvalara yerleştirilen bebeklerde nasıl gelişim bozuklukları ortaya çıktığını bilmek ister misiniz?
Bu bebekler iyi bakım ve beslenmeye rağmen gelişemezler. Boyları ve ağırlıkları yaşıtlarına göre çok geri kalır. Dayanma güçleri azalır sık hastalanırlar ve hastalıkları ağır geçer. Bebek ölüm oranı¸ en yoksul ailelerdeki ölüm oranından bile yüksektir. Bu çocukların daha az ağladıkları çevrelerine ilgisiz kaldıkları gözlenir. Gülümsemeyi unutmuş gibidirler¸ ilgi ve uyarmaya geç tepki verirler baş sallama¸ yastığa baş vurma¸ yerinde sallanma gibi alışkanlıklar geliştirirler. Geç yürür¸ geç konuşurlar¸ tuvalet eğitimleri de geç kalır. Yuvalarda yetişen çocuklardaki bu bedensel ve zihinsel gelişme bozukluklarının tümüne yuva hastalığı ya da kurum hastalığı denir. Bu hastalığın tek sebebi ilgi uyarma ve sevgi yetersizliğidir¸ yani anne yoksunluğudur.
Yuvalarda yetişip de okul çağında ve daha sonraki yıllarda izlenen çocuklarda şu ortak yanlar bulunmuştur. İlk göze çarpan şey genel bir ilgisizlik ve çevreyi umursamazlıktır. İnsanlara sokulamaz kolay arkadaşlık kuramazlar. Merak ve girişkenlikleri azalmıştır¸ öğrenmeye karşı ilgisiz ve okulda çok başarısız olurlar. Düşünmeleri ve kavramaları zayıftır. Sevgiye susamışlardır ama sevgi gösterilince kuşkulu ve duyarsız davranırlar. Birçokları kavgacı ve saldırgan olur.
Çalma ve okuldan kaçma sık görülür¸ yetişkinlik çağında suça yönelenler çıkar. Ruh hastalığı ve suçlular arasında yapılan araştırmalarda bu kişilerin çocukluklarında ana baba kaybına daha çok uğradıkları saptanmıştır. Depresyon ve intihar eğilimi gösteren kişilerin geçmişlerinde yani beş yaşından önce anne ölümü yüksek oranda olmuştur.
Araştırmalar şu kesin gerçeği doğrulamaktadır. Çocuğun anadan yoksun kalması ne kadar erken başlar ve ne kadar uzun sürerse ortaya çıkacak davranış bozuklukları ve ruhsal dengesizlikler o oranda ağır olur. Bu nedenle ilk birkaç yılda¸ hele birinci yılda çekilen anne yoksunluğu bütün yaşam boyu silinmeyen izler bırakır. Şimdi soruyorum: “Hani aile kutsaldı¸ hani evlilik güçlü bir kalkandı?”
“Hani cennet annelerin ayaklan altında idi?”
“Hani babaların duası çok makbuldü?”
Öyle ucuzculuk yok¸ kurtulamazsınız! Nasıl bir analık duygusudur ki çocuğunu ortada bırakır? Bu nasıl büyükanne-büyükbabalıktır ki kendi evladına “çocuklarını bırak gel” diyebilir. Kendi kızlarını düşünürken torunlarını bir çırpıda nasıl atabilir?
Esasında bu yaptığınız evladınıza bir zulüm¸ torunlarınıza ihanettir.
Boşanacaksanız Hiç Değilse Şunları Yapın;
- Çocuklarınıza boşanmanın ne demek olduğunu açık ve sade bir şekilde anlatın¸ birbirinizi suçlamayın¸ kötülemeyin.
- Boşanmanızdan dolayı çocuğunuza bir süre mutsuz olacağını ancak kendisinin bir suçu olmadığını belirtin.
- Çocuğunuzu eşinizle olan çatışmanın dışında tutmaya çalışın¸ onu kazanma yarışına girmeyin¸ barışmak için araç yapmayın¸ koz olarak kullanmayın.
- Duygularınıza yenilip çocuğu taraf tutmaya zorlamayın eşinizden öç almak için çocuğunuzu ondan yoksun bırakmayın¸ görüşmelerini engellemeyin. Bu durumda esas cezalandırılan çocuğunuz olur.
- Çocuk anne ya da babasının yanında kalmalı esas evi olarak benimsemeli¸ anne baba arasında mekik dokumamalıdır.
- Çocuğu acıma duygularıyla ya da şımartarak eğitmeyin.
- Bakamıyorum¸ maddi gücüm yok mazeretlerini kabul etmiyorum¸ çocuklarınızı hemen yuvalara terk etmeyin. Zaten devletimiz çocukların evde bakılması ve yaşaması için ailelere para ödemektedir.
Sevgili anneler; yetiştirme yurdunda kalan çocuklardan uzak durmayınız. Onları ziyaret ediniz¸ çocuklarınızın sınıfındaki yurtlu çocukları tanıyın¸ evinize davet edin doğum günü kutlamalarına katılsınlar¸ birlikte ders çalışsınlar onları pikniğe götürün¸ yurt yöneticileri ile işbirliği yapın.
Bu önerilerimin ne anlama geldiğini umarım anlatabilmişimdir.
Sevginin çocuklar için ne denli vazgeçilmez bir ruhsal gıda olduğunu anlayabildiyseniz¸ terkedilmişlik¸ reddedilmişlik duygusunun nasıl derin yaralar açtığını bilseydiniz inanın bu dediklerimi yapardınız.
Anneler gününüz ve aile haftanız kutlu olsun!
Yukarıda okumuş olduğunuz yazı geçen yıl düzenlediğimiz “Anneler Günü ve Aile Haftası” kutlama programımıza katılan Kimsesiz Çocuklar Yetiştirme Yurdu’nda kalan liseli bir delikanlımızın feryadı idi.
Hilal Sebahat ÖZCAN
YazarHayatın ayrılmaz bir parçası olan ölüm, tarih boyunca düşünürler, din önderleri ve âlimlerin varlığı anlama ve anlamlandırmalarını sağlayan temel kavramlardan biri olmuştur. Bu anlamda ölüm, şairleri ...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Çocuklarınızı Ruhsal Bakımdan Sağlıklı Yetiştirmek İstiyorsanız¸ Tek Bir Şey Yapın; Eşinizi Mutlu Edin!“Çocukların bizi kızdıran veya istenmeyen davranışları ne ise o konu üzerinde konuşulmal...
Yazar: Hilal Sebahat ÖZCAN
Her ilim dalı ‘hoca-talebe’ münasebetinin zorunlu olduğu süreçlere şahitlik eder. Örneğin bir ustanın dizinin dibine oturmadan usta bir marangoz olunmayacağı gibi bir kimsenin alanında uzman bir hocan...
Yazar: Fatih ÇINAR
Yavuz Sultan Selim’in kısa süren saltanatından sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçen oğlu Kanûnî Sultan Süleyman da babası ve dedeleri gibi tasavvufa meyilli bir padişahtı. Hatta o tasavvufa meyli ba...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE