ANLATACAKLARIM VAR!
Güneşin tamamen şehri teslim aldığı vakitte bir horuldamadır evin duvarlarında yankılanıyordu. Ahmet Bey derin bir uykudaydı. Göbeğinin üstünde açık biçimde uzanmış olan kitap da Ahmet Bey'e eşlik ediyor¸ sessiz ve derinden uyuyordu. Altları oldukça şişmiş ve yer yer morarmış olan gözlerini hafif araladı. İçerisi oldukça sıcaktı. Pencere açık olmasına rağmen perdeler sabit bir biçimde yerinde sayıklıyordu. Devasa bir kütüphane odayı kaplamış¸ orta noktada çalışma masası ve kapı girişindeki eski bir Osmanlı tablosu odanın havasını bastırmıştı. Ahmet Bey birden uykuya daldığı tek
Güneşin tamamen şehri teslim aldığı vakitte bir horuldamadır evin duvarlarında yankılanıyordu. Ahmet Bey derin bir uykudaydı. Göbeğinin üstünde açık biçimde uzanmış olan kitap da Ahmet Bey'e eşlik ediyor¸ sessiz ve derinden uyuyordu. Altları oldukça şişmiş ve yer yer morarmış olan gözlerini hafif araladı. İçerisi oldukça sıcaktı. Pencere açık olmasına rağmen perdeler sabit bir biçimde yerinde sayıklıyordu. Devasa bir kütüphane odayı kaplamış¸ orta noktada çalışma masası ve kapı girişindeki eski bir Osmanlı tablosu odanın havasını bastırmıştı. Ahmet Bey birden uykuya daldığı tek kişilik kanepesinden ayağa fırladı ve "Anlatacaklarım var!" diye derinlerden bir nara kopardı.
"Yazmalıyım¸ hemen bunu yazmalı ve tüm insanlığa anlatmalıyım." diye kendi kendine bağırarak söyleniyor ve bir yandan da kalemle kâğıdını masaya hazır etmekle meşgul oluyordu. Gözlerinin çapağını parmaklarıyla sildikten sonra kafasını iki yana salladı ve ardından parmaklarını çıtlattı. Kalemi eline aldı ve başladı yazmaya... "Anlatacaklarım çok önemli şeylerdir. Tüm insanlığın anlaması ve uygulaması gereken elzem hususlardır. Kim ki bu yazdıklarımı okursa dikkate alması gerekir ve hayatını bu noktalara göre şekillendirmelidir. Bu ülke de
" Kalem yazmamaya başladı. Ahmet Bey ısrarla kâğıdın üstünde kaleme manevralar yaptırıyor ancak ya kâğıt kalemi kabul etmiyordu ya da kalem kâğıdı reddediyordu. Ahmet Bey "Bu ülke
" dedikten sonra kendi ismini yazmak isteyince kalem yazmaya başlamıştı. Ancak anlatacaklarını yazmak isteyince kalem yeniden yazmamaya başlıyordu. Ahmet Bey birden kendi kendisine "Neler oluyor Allah aşkına!" diyerek söylendi. Farklı bir kalem aldı eline ve aynı şeyleri yeniden yazdı. Tekrar "Bu ülke de
" dedikten sonrasını kalem yazmamaya başladı. Peşi sıra iki üç kalem daha denedi¸ ama nafile. Anlatacakları yazılmıyordu. Kâğıdı değiştirdi ancak yine olmadı.
Ahmet Bey¸ yaklaşık on yıldır kullanmadığı daktilosunu rafların arkasından çıkardı. Daktilosu ile yazacaktı anlatacaklarını. Kâğıdı yerleştirdi ve başladı yazmaya. "Anlatacaklarım çok önemli şeylerdir. Tüm insanlığın anlaması ve uygulaması gereken elzem hususlardır. Kim ki bu yazdıklarımı okursa dikkate alması gerekir ve hayatını bu noktalara göre şekillendirmelidir. Bu ülke de
" Heyhat! Daktilo da yazmıyordu bundan sonrakilerini. Ahmet Bey gözlerine inanamıyordu. Daktilonun mürekkebini yokladı hemen. Mürekkebi tamdı. Ahmet Bey farklı şeyler yazmayı denediğinde daktilo yazıyor ancak anlatmak istediklerini yazmak isteyince daktilo yazmamakta direniyordu. Ahmet Bey sinirle ayağa kalktı ve bilgisayarının başına geçti. Bir word belgesi açtı ve anlatmak istediklerini oraya yazdı. Ancak bilgisayarda "Bu ülke de
" dedikten sonrasını yazmıyordu.
Ahmet Bey ne anlatmak istiyordu? Neden her şey onun anlatmak istediklerini kayıt altına almayı reddediyordu. Neler oluyordu?
Elbise dolabına sakladığı video kamerasını ve ses kayıt cihazını çıkartırken bir yandan da söyleniyordu: "Madem yazamıyorum öyleyse sesimi kayıt altına alırım." diyordu. Video kamerayı kurdu ve karşısına geçti. Yazmaya çalışırkenki sözlerini yineledi ve "Bu ülke de
" kısmına geldiğinde video kamera aniden kapandı. Ahmet Bey¸ kendisine sağlı sollu iki tokat attı. Bilinci kayıplara karışmış vaziyette ağzını açmış olanlara anlam aramaya başlamıştı. "Ben neden anlatamıyorum¸ neler oluyor!" diye güçlü bir nara kopardı. Ses kayıt cihazını açtı ve başladı konuşmaya: "Anlatacaklarımı anlatamıyorum ve burada şu an çok garip şeyler oluyor. Söyleyeceğim her kelime insanlığın yönünü değiştirecek ve beklide kurtuluşunun anahtarı olacaktır. Bu ülke de
" dediği anda ses kayıt cihazından "zızzz" diye sesler çıkmaya başladı. Ahmet Bey ilkin kendisine cimcik attı¸ ardından ise parmaklarını dişleri arasında sıkıştırarak şaşkınlığını göstermeye çalıştı. Koşup sinirle ses kayıt cihazını duvara fırlattı.
Geçip bir kenara oturup olanlara akıl erdirmeye çalıştı. "Sözlerin bir anlamı olmalı. Düşüncelerin¸ bakış açılarının ve daha nicesinin kendi içinde tasavvuru yapılırken belli nizamlar dairesinde olmalı. Bendeki eksiklik neydi. Anlatacaklarımın sihri mi yoktu yoksa sadece benim mi bilmem gerekiyordu. Neden ama neden kayıt altına alamıyordum. Öyleyse bir insana anlatırsam şayet canlı bir ruha aktarabilirsem her şey daha farklı olabilir." dedi ve hemen telefona sarıldı. Eski bir gazeteci dostunu evine davet etti.
Ahmet Bey evin içinde bir o yana bir bu yana olta atıyor¸ ara ara da "Hayret¸ olacak iş değil¸ nasıl olurda anlatamam?" diye söyleniyordu. Her şeyin bir açıklaması olduğu gibi elbette bunun da bir açıklaması vardı. Bir müddet daha böyle devam ederken birden kapı çaldı. Ahmet Bey uzun zamandır görmediği gazeteci dostuyla bir müddet sohbet ettikten sonra söze girdi: "Bak dostum¸ yıllardır üstünde çalıştığım fikirsel çalışmamı bu sabah tamamladım ancak bir türlü kayıt altına alamadım. Tuhaf şeyler oluyor ve kelimeler beynime sıkışıp kalmış dışarı çıkmıyor. Sabahtandır olanları anlatsam eminim bana deli dersin. Çok uzatmadan beni dinlemeni ve anlatacaklarımı senin kayıt altına almanı istiyorum." dedi. Gazeteci kendi ses kayıt cihazını açtı ve masanın üstüne koydu. Ahmet Bey kamerasını da açmasını rica ettiği için gazeteci kamerasını da açtı. Bununla beraber kalemini kâğıdını da eline aldı ve "Hazırım Ahmet Bey buyurun sizi dinliyorum" dedi. Ahmet Bey gülümseyerek söze girdi: "Anlatacaklarım çok önemli şeylerdir. Tüm insanlığın anlaması ve uygulaması gereken elzem hususlardır. Kim ki bu yazdıklarımı okursa dikkate alması gerekir ve hayatını bu noktalara göre şekillendirmelidir. Bu ülke de
" dediği anda video kamera kapandı¸ ses kayıt cihazı yine "zızzz" diye ses çıkarmaya başladı. Gazeteci şaşkınlıkla olanları izlerken Ahmet Bey'e döndü ve "Bu ülke de
dedikten sonra sesiniz kesildi. Duyamadım" dedi. Ahmet Bey şaşkınlıkla "Peki şu an beni duyabiliyor musunuz?" diye sordu. Gazeteci usulca "Evet" dedi. Ahmet Bey tekrar dediklerini yineledi ancak "Bu ülke de
" dediği anda gazeteci sözünü kesti ve "Duyamıyorum bundan sonrasını." dedi. Ahmet Bey çıldıracak gibiydi. "Nasıl duyamazsın?" dedi ve kalkıp masanın üstündekileri¸ çekyat üstündeki minderleri¸ kendi odasındaki kitapları¸ tüm ıvır zıvır eşyaları dağıttı.
Kendisini hemen sokağa attı. Ve yan tarafındaki komşusu Nazlı Hanım'ın kapısını çaldı. Nazlı Hanım kapıyı açar açmaz Ahmet Bey'i delirmiş bir vaziyette gördü. "Hayrola Ahmet Bey nedir bu hâliniz?" diye sordu. Ahmet Bey kan toplamış olan gözlerini Nazlı Hanım'a mıhlayarak derhal söze girdi: "Şu an dediklerimi duyuyor musunuz?" diye sordu. Nazlı Hanım¸ "Evet" dedi. Ahmet Bey uzatmadan "Bu ülke de
" dediği anda Nazlı Hanım "Duyamıyorum şu an" diyerek Ahmet Bey'in sözünü kesti. Ahmet Bey "Hayır olamaz¸ nasıl duyamazsınız?" diye bağıra bağıra sokaklarda koşmaya başlamıştı. Nazlı Hanım ve gazeteci¸ Ahmet Bey'in arkasından bakakalmışlardı.
Mustafa BECİT
Yazar“Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” mefhumu, insanlara genel manada güzellikleri telkin eder. Yaratılmışların en şereflisi olan insan elbette ki, “ahsen-i takvim” olduğu için fıtrî olarak da, cismî o...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Ramazan ayının kalan yarısını idrak ederken, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni ve Ramazan’ın bitimiyle de bayramı yaşayacağız inşaallah. Bu mübarek günler, hayırların tavsiye edildiği ve mü’minle...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in bacanağı, Şeyh Edebali’nin hemşehrisidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Sultan Orhan devrinde vefat etti. Karamanlı olan Durs...
Yazar: Muammer YILMAZ
Daha çok küçükken rahmetli dedem beni sık sık sevindirirdi. Yattığım odadan salona kadar geçeceğim yola aralıklarla bir bir bozuk ve kâğıt para koyardı. Sonra da seslenerek beni çağırırdı. "Tarık, ge...
Yazar: Erdal KARASU