Alperen Rûhlu Derviş Seyyid Ahmet Arvasî
Araştırmacı yazar Hüdâvendigâr Onur Ağabey ile 2008 yılında Cağaloğlu’ndaki kültür muhitlerinde tanışmıştım. Birkaç sefer de kendisi ile çeşitli ortamlarda görüştük. Zaman zaman da internet üzerinden mesajlaştık. Kendisi ile bir görüşmemizde bana “Asrın Yesevîsi Seyyid Ahmet Arvasî” kitabını hediye etmişti. Seyyid Ahmet Arvasî ismi ile ilk defa bu kitap vesîlesi ile tanışmış oldum.
Belki ülkücü bir gelenekten gelmiş olsaydım bu ismi daha erkenden de tanıyor olabilirdim. Benim ülkücülerle münâsebetim, üniversitede bir seferinde yanlışlıkla kantindeki masalarına oturmam ve sonrasındaki yaşananlar; bir de lise yıllarında merak edip Sivas’taki ülkü ocaklarına uğramamdan ibâretti. Zaten o uğramamda da oradaki ağabeyler; “Biz ülkücüleri gözünden tanırız, sen ülkücü değilsin.” demişlerdi.
Bunun dışında sevdiğimiz ülkücü arkadaşlarımız ve hocalarımız hep olmuştu. Ortaokul ve lisede ülkücü öğretmenlerimiz vardı meselâ onlar ülkücü olduklarını hiç gizlemezlerdi. Biz ailece rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nu severdik ama oy anlamında desteklemezdik. Ülkücüler içerisinde de Muhsin Yazıcıoğlu gibi inançlı, dindar ve dürüst olanlarını her zaman takdir ederdik.
Çok Etkilemiş
Seyyid Ahmet Arvasî ile ilgili bu kitabı okuyunca anladım ki bu zât ülkücü gençliği belli bir hizâda tutan, onlara Müslümanca duyarlılıklar aşılayan fikir önderlerinden birisidir. Bu gibi zâtları takip eden ülkücü gençlik “ırkçılık” yerine “İslâm kardeşliği” fikrini benimsemişlerdir. Şu kesindir ki Seyyid Ahmet Arvasî’yi tanıyan ve örnek alan ülkücü gençliğin yolu mutlaka İslâm’a uğramaktadır.
Ülkücüleri dışarıdan gözlemleyen birisi olarak onların üç alanda hizmetleri olduğunu düşünüyorum. Birincisi dinimize hizmet ettiler. İkincisi edebiyatımıza hizmet ettiler. Üçüncüsü tarihimize hizmet ettiler. Ülkücü, edebiyatçı ve yazarların yazmış oldukları eserlere baktığımızda bu üç alana dair örnekleri görebiliyoruz. Hizmet alanlarına bakarak böyle bir sınıflandırma yaptım.
Merhum Seyyid Ahmet Arvasî de bu üç alana dair hassasiyetler taşıyan bir fikir adamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun hakkında hazırlanan belgeselde ifâde ettiği gibi, ülkücü gençleri en çok etkileyen şahsiyettir. Biz de Müslümanlara ayrım yapan bir gözle “şucu bucu” diye bakmadığımız için bu güzel insanın da yüreğine giden bir şebeke bulabiliyoruz. Keşke bugün de böyle güzel insanlar olsa da ülkücü kardeşlerimiz de bizler de istifâde etsek.
Seyyid Ahmet Arvasî’nin yaşam standartları, yaşam tarzı ve hayat algısı inandığı dâvâda samîmî olduğunu gösteriyor. Sade ve gösterişsiz olarak yaşadığı hayatı buram buram samîmîyet kokuyor. Bu samîmîyetinden dolayı kendisi bize hiçbir zaman itici ve uzak gelmedi.
Ben meseleye biraz da şöyle bakarım: Menzil şeyhi Abdulbâki Hazretleri gibi zatlar nasıl Kürtleri Zerdüştlükten korumak gibi bir vazîfeye sahiplerse, Seyyid Ahmet Arvasî gibi zatlar da Türkleri şamanlıktan ve kafatasçılıktan kurtarmakla görevliler.
Çarşamba Sohbetleri
2013 yılının Ocak ayında Türk Edebiyatı Vakfı’nın Çarşamba sohbetlerinde Sakin Öner Bey ve Hüdâvendigâr Onur Ağabeyin Seyyid Ahmet Arvasî’yi anlatacaklarını duyunca bu zâtı biraz daha yakından tanımak amacıyla akşamüzeri Sultan Ahmet’teki vakıf merkezine gitmiştim.
Söyleşi öncesinde Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı gazeteci yazar Servet Kabaklı Bey’in odasında birer bardak çay içtikten sonra söyleşinin yapılacağı salona geçtik. Yarı panel tarzında yapılan söyleşiyi Servet Kabaklı Bey yönetti.
Türk milletinin en önemli husûsiyetlerinden birisinin vefâ olduğunu ifade eden Servet Kabaklı o gün şunları söylemişti: “Bugün bir vefâ borcumuzu ödemek için yani Asrın Yesevîsi Seyyid Ahmet Arvasî’yi anmak için buradayız. Seyyid Ahmet Arvasî, Ülkü Ocaklarının Ülkü Ocağı olduğu yani insan yetiştirdiği dönemlerde, eserleri, kitapları, sohbetleri ile gençliğe ışık saçan bir mütefekkir olmuştur.
Son dönemlerinde kendisini tanıyıp elini öpme şerefine nâil olduk. Kabaklı Hocamızın rahle-i tedrîsinde bulunmamız bizim bu alperenimizi tanımamıza vesîle oldu.”
Servet Kabaklı konuşmasının devamında, merhum Aliya’nın ve Bosna savaşında ölenlerin mezar taşlarında neden ay yıldızlı bayrak figürü olduğunu düşünmemizi istedi. Avrupa’da yaşayan Müslüman milletlerin hepsinin Türk olarak algılandığını söyledi ve şunları ekledi: “Seyyid Ahmet Arvasî de İslâm’la şereflenmiş bir Türk milliyetçisidir, ırkçılığa kesinlikle karşıdır. Türk olmak bizim için İslâm’ın en büyük hâdimi olan millet olmak demektir. Bu da büyük şereftir.”
Servet Kabaklı’nın giriş mâhiyetindeki bu sözlerinden sonra araştırmacı yazar Hüdâvendigâr Onur yaklaşık yirmi beş dakikalık bir konuşma yaptı. Seyyid Ahmet Arvasî’nin ülkücü câmianın beyin takımından bir mütefekkir olduğunu hatırlatarak sözlerine başlayan Onur şunları söyledi: “Kendisi İslâmî konularda araştırmalar yapmış bir ilim adamıdır. Kitaplarını okuduğumuzda fıkıh ve itikat bilgilerine rastlanmaktadır. Eserlerinde insanlığın problemlerine yer vermekte ve bu meselelere İslâm’ın bakışı nasıldır sorusuna cevap aramaktadır. Sanata, ahlâka ve ekonomiye dair birçok konuları işlemektedir.”
Seyyid Ahmet Arvasî’nin sanata ve estetiğe karşı özel bir duyarlılığı olduğunu ifade eden Onur şöyle dedi: “Seyyid Ahmet Arvasî, meselâ bir Süleymaniye Camii’ne bakıyor ve onda hendesenin zaferini, sanatın zaferini ve dinin zaferini gördüğünü söylüyor. Mimar Sinan’ın da büyük bir mimar olmanın yanında büyük bir aşk ve dâvâ adamı olduğunu belirtiyor. Ahmet Arvasî, Peygamber Efendimiz’in güzel olan, estetik olan şeylere değer verdiğini, güzel Kur’ân okuyan bir hafız gördüğü zaman dinlediğini, güzel hitâbete ve şiire değer verdiğini söylüyor.”
Seyyid Ahmet Arvasî’nin “Şanlı Peygamberimiz” ifâdesini kullandığını söyleyen Hüdâvendigâr Onur onun aynı zamanda Van’ın Arvas köyünden olduğunu ve seyyid ailesine mensup olduğunu ifâde ederek konuşmasına şöyle devam etti: “Arvasî Hoca insanlara gönül yolu ile hitap etmiştir. Bir gönül adamı olduğu için yazdıkları da tesir etmektedir. Arvasî’ye göre düşünen insan hakîkate özel ilgi duyan insandır. İnsan başıboş kalamaz. Ona göre insan sürekli kendisini yenilemelidir, ilim sanat gibi aktivitelerle kendini yormalıdır.”
“Arvasî Hoca insanın yirmi dört saatini şu şekilde üçe ayırır: Bir; insan çocukları ile ve ailesi ile oturmalıdır. İki; ibâdet etmelidir. Üç kendisini ilme kültüre, araştırmaya vermeli, ülkü ve hedefine hizmet etmelidir. Vefâtından bir gün sonra merhûm Ahmet Kabaklı Hoca 1 Ocak 1989 tarihli Tercüman gazetesindeki yazısında; ‘Haysiyetli yazar ve gönül adamı aynı zamanda çok sevilen bir manevî aileye mensup Seyyid Ahmet Aravasî’yi kaybettik.’ diyerek tarihe not düşmüştür.”
Tavizsiz Bir Müslümandı
Hüdâvendigâr Onur’un konuşmasının ardından eğitimci yazar Dr. Sakin Öner merhûmun yakın bir dostu olarak onunla ilgili gözlemelerini paylaştı. Seyyid Ahmet Arvasî’nin tavizsiz bir Müslüman ve şuurlu bir Türk Milliyetçisi olduğunu ifade eden Sakin Öner şunları söyledi: “Merhûm Seyyid Ahmet Arvasî Hazretleri çok cepheli bir insandı. Herkesle rahatlıkla oturup konuşabilen bir insandı. İdealist bir aksiyon adamı idi. Hiçbir zaman meyûs olmadı. Hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmadı. İnanan insanın her türlü engeli aşacağını bize telkin ederdi. Amaçları ve hedefleri olan bir insandı.”
Seyyid Ahmet Arvasî’nin her şeyden önce kendisini ilâ-i kelimetullâh ülküsüne adamış bir nefer olduğunu söyleyen Sakin Öner merhûmun gençlik ile ilgili ideallerini şu şekilde özetledi: “Onun sevgilileri gençlerdi. Çocukları dahi büyük adamlar gibi karşısına alır ve onlarla o şekilde konuşurdu. Hedefi, alperen rûhu ile yetiştirilecek bir neslin bütün dünyaya İslâm’ı yayması idi. Onun evi bir mektepti.”
“Her gittiğimizde onun evinde bir gençlik grubunun olduğunu görürdük. Onun sohbetini dinlemeye gelirlerdi. O sohbetlerde o günkü dünya meseleleri ile ilgili görüşlerini açıklardı. Hayatı maddî ve manevî sıkıntılarla geçmiştir ama bunlardan hiçbir zaman söz etmezdi. Seyyid Ahmet Arvasî çok sabırlı bir insandı. Her görüşü saatlerce dinlerdi. Sinirlenmeden sakin bir şekilde dinlerdi.”
Biz de Seyyid Ahmet Arvasî’ye Cenâb-ı Hak’tan rahmet diliyor, Türk Edebiyatı Vakfı’na da bu muhterem fikir adamını vefât yıldönümünde unutmadığı için müteşekkiriz. Zannedersem bu vakfa en çok yakışan söyleşilerden birine şâhitlik etmiş ve notlarımı da aktarmış oldum böylece.
Aydın BAŞAR
YazarHastalıklar bize ölümü hatırlatır, hesap gününün yaklaştığını kulağımıza fısıldar... Bedenimizin Sahibi’nin dilediği zaman emanetini alabileceğini, kabirden hiç de uzak olmadığımızı söyler. Her an fil...
Yazar: Aydın BAŞAR
1. Dil-i şeydâ-yı muhabbetle sarışsak ne olurİkilik birliğe birlikle karışsak ne olur2. Yâra ermek şerefiyle bu tarîk-ı aşkdaCân u baş vermede yârânla yarışsak ne olur3. Ser-i kûyu tavâf u sa‘yla müye...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
“Yoktan yaratmak” ve “vardan yaratmak” olmak üzere Allah’ın yaratması iki şekildedir. “Allah yoktan yarattı” denildiği zaman bu sözden Allah’ın hiçbir hammadde olmadan bir şeyi yarattığı anlaşılır. Ku...
Yazar: Aydın BAŞAR
“Müslümanların kendilerine has bir tarih okuma modelleri var mıdır?” sorusuna cevap arayarak konuya girecek olursak, bu soruya şöyle cevap verebiliriz: Hayatın hiçbir alanını boş bırakmayan bir dinin,...
Yazar: Aydın BAŞAR