ALLAH'IN YARATIKLARI HAKINDA DÜŞÜNMEK
"Yaratılıºtaki düzen ve harikalık üzerinde düºünmek¸ insanda ancak sonsuz bir ilim¸ hikmet ve kudret sahibinin bu tür bir yaratılıºı gerçekleºtirebileceği bilincini oluºturur."
Kur'an-ı Kerim'de vahyin nuruyla aydınlanmıº saf akıl sahiplerinin/ulü'l-elbâbın özelliklerinden bahsedilirken ºöyle buyrulmaktadır: "Onlar¸ ayakta dururken¸ otururken¸ yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar¸ göklerin ve yerin yaratılıºı hakkında derin derin düºünürler (ve ºöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boºuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!"[1] Görüldüğü üzere bu âyette¸ sürekli olan zikir ile Allah'ın yaratıkları hakkındaki derin tefekkür arasında yakın bir iliºki kurulmaktadır. Bir bakıma o¸ zikirle tefekkürün birlikte gerçekleºtirildiği takdirde bir anlam ifade edeceğine iºaret etmektedir.
Göklerin ve yerin yaratılıºı hakkındaki derin tefekkür¸ insanda Allah'ın fiilleri hakkında hayranlık duygusu uyandırır. Yaratılıºtaki düzen ve harikalık üzerinde düºünmek¸ insanda ancak sonsuz bir ilim¸ hikmet ve kudret sahibinin bu tür bir yaratılıºı gerçekleºtirebileceği bilincini oluºturur. Düºüncedeki süreklilik bu bilinci besler ve güçlendirir. Sonuçta insan¸ huºu ve derin saygı içerisinde yaratıkların sahibi olan Yüce Yaratıcı'yı zikre baºlar. Bu bakımdan Kur'an'ın¸ gerçek anlamda aydınlanmıº insanların önemli özelliklerinden birisi olarak takdim ettiği yaratılıºa dair derin tefekkürün anlamı¸ Allah'ın varlığı ve birliği hakkında sofistik yaklaºımlarda bulunmak¸ bir tür entelektüel haz almak ya da inançsızlar karºısında güçlü deliller ortaya koyarak onları susturmanın gururunu yaºamak için değildir. Bu tür bir tefekkürün asıl amacı¸ yukarıdaki âyetin açık olarak iºaret ettiği üzere¸ Yüce Yaratıcı'nın azameti¸ celâl ve cemâli karºısında duyulan haºyet ve derin saygı duygusunun sevk ettiği yürek ile dilin sürekli zikridir.
Burada sürekli zikirden sadece¸ dilin bir takım isim ve lafızları tekrarlamak için kesintisiz bir kıpırdanıºı anlaºılmamalıdır. Belki o¸ varlığın her boyutu ve her türünde Yüce Yaratıcı'nın sonsuz ilim¸ hikmet ve kudretini görmek ve böylece O'na sürekli bir hamd ve ºükür etme bilincine ermektir. Bu itibarla¸ gündüzün iºinde helâl kazanç uğruna yorulan ve akºam uyku vakti geldiğinde yatağına uzanıp çalıºmanın ve dinlenmenin Allah'ın birer lütfu olduğunu[2] düºünerek uykuya dalan herkeş uykusunda da bir tür zikir halinde sayılmalıdır. Çünkü onlar¸ uykularına¸ her ºeyin nihâî anlamda Allah'a ait olduğu bilinciyle dalmıºlar ve Allah'ın izniyle uykularından bu bilinçle uyanacaklardır. Burada dil ile yapılan zikrin gereksiz olduğunu söylemek istemiyoruz. Tam aksine zikrin hem kalpte hem zihinde ve hem de dilde olabileceğini söylemeye çalıºıyoruz. Elbette kalp¸ zihin ve dilin birlikteliği ile yapılan zikir en etkili ve faydalı olanıdır. Ancak zikir nasıl yapılırsa yapılsın¸ itibar sonucadır. Yapılan zikir sonuçta¸ bizde Allah'ın azameti¸ celâl ve cemâli karºısında derin bir huºû ve saygı hissi uyandırmıyorsa¸ onun vahyin nuruyla aydınlanmıº saf akıl sahiplerine özgü bir sıfatın tezahürü olduğunu söylemek zordur. Bu açıdan yukarıda alıntıladığımız âyetin sonunda¸ yapılan zikrin sahiciliğini belgeleyen somut bir kanıt olarak söz konusu akıl sahiplerinin¸ "Rabbimiz! Sen bunu boºuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!" ºeklindeki duaları dile getirilmiºtir. Bu her ºeyin yaratıcısının ve sahibinin sonsuz ilim¸ hikmet ve kudret sahibi olan Allah olduğu bilinciyle yapılmıº bir duadır. Bu duanın açık anlamı ºudur: Bu ºuura eren bir mü'min¸ kendisini cehenneme sürükleyebilecek her kötü ve yasak eylemden uzak duracak ve bu konuda da sürekli olarak Rabbi'nden yardım dileyecektir. Burada konumuzun odağına yerleºen temel fikir¸ derin düºüncenin beslediği zikirle gelen yüksek ºuurdur. Bu ºuur¸ her ºeyin sahibi¸ bir ve tek olan Allah'tan sakınma ºuurudur. Bu ºuur¸ ancak yaratılıº hakkında derin derin düºünen ve bunu sürekli olarak tekrarlayan akıl sahiplerinde bulunabilir. Bu akıl¸ vahyin nuruyla aydınlanmıº olan saf bir akıldır.
Bu aklın oluºabilmesi için¸ Hubble Teleskopu'ndan uzayın derinliklerine bakarak oralardaki milyarlarca yıldız¸ galaksi ve nebulaların ºekilden ºekle¸ renkten renge girerek gösterdikleri ve tam bir âhenk ve uyum içinde sergiledikleri manzaraları hayranlıkla izleyebilmek ºart değildir. Çıplak gözle bile baºımızı tekrar tekrar göğe çevirmek yeterlidir. Orada bir kusur bulmak¸ bir düzensizliğe ve kaosa rastlamak isteyen göz¸ yorgun ve bitkin düºecektir.[3] Çıplak bir gözle etrafını dikkatli bir ºekilde gözlemleyen kimse¸ çok rahatlıkla¸ tan yerini ağartan¸ geceyi bir dinlenme zamanı¸ ay ve güneºi vakitlerin ölçüsü kılan Birisi'nin var olduğunu ve bu Birisi'nin her ºeyden üstün sonsuz bir bilgiye sahip bulunduğunu anlayabilir.[4] Bu kavrayıº düzeyine eriºebilmek için astronom ya da jeolog olmaya gerek yoktur. Bazen bir astronom ya da jeolog¸ Yüce Yaratıcı'nın gökler ve yerdeki hârikulâde fiillerini gördüğü halde bu ºuur ve kavrayıº düzeyine eremez de¸ dağdaki bir çoban yüreği¸ aklı ve tüm benliğiyle "Rabbimiz! Sen bunu boºuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz." diyebilir. Bu örnekle elbette bilginin değerini küçümsemek istemiyoruz. Ancak en az bilgi kadar bakıºtaki niyetin de ne kadar önemli olduğuna vurgu yapmaya çalıºıyoruz. Niceleri vardır ki¸ onlar her ºeyi çok iyi bildikleri halde bile bile inkâr ederler.[5] Zira ancak Allah'tan korkan kimseler gördüklerinden ibret alır.[6] Bu korku da ancak vahyin nuruyla aydınlanmıº olan saf aklın derin tefekkürü sayesinde oluºur. Bu yüzden Kur'an¸ yalnızca Allah'tan gereği gibi korkanları gerçek âlimler olarak görür. Çünkü yalnızca onlar¸ Allah'ın göklerde¸ yerde ve kendi nefislerinde bulunan açık kanıtlarını görebilir ve onlardan ders çıkarabilirler.[7]
Sonuç olarak söylemek gerekirse¸ sırf spekülatif bir çaba ve entelektüel bir haz olarak kalan; bizi Allah'tan korkmaya¸ O'nun azameti¸ celâl ve cemâli karºısında saygıyla eğilmeye sevk etmeyen düºüncenin bizlere pek bir faydası yoktur. Yalnızca yaratılıºın gayesini idrak edip Allah'tan sakınmaya sevk eden derin düºünce¸ vahyin nuruyla aydınlanmıº olan saf akıl sahiplerinin temel özelliklerinden birisidir.
[1] 3/Âl-i İmrân¸ 191.
[2] 78/Nebe'¸ 9-11.
[3] 67/Mülk¸ 4.
[4] 6/En'âm¸ 96.
[5] 3/Âl-i İmrân¸ 70-71.
[6] 79/Nâziât¸ 26.
[7] 35/Fâtır¸ 27-28.
Metin ÖZDEMİR
Yazar“Sâde” yazmak, “basit” yazmak değildir. Çoğu kimse sâde kelimesini basit kelimesiyle aynı anlamda kullanır. Oysa sâde, içinde derinlik barındıran bir kavram… Fakat basit, sathîdir; yüzeysel, üstünkörü...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
“Şiddeti ve terörü bir cihad yöntemi olarak benimseyen aşırı radikal gruplar¸ itikâdî görüşleri itibariyle Vahhâbîlere¸ kendi başlarına buyruk hareket ederek şiddet ve terörü bir cih...
Yazar: Metin ÖZDEMİR
Her görevin zorluk oranında büyük riskler taşıdığı herkesin malumudur. Bu bakımdan¸ Kur'ân'ın açıkça zorluğuna işaret ettiği görevlerde¸ her mü'minin çok dikkatli olması gerekm...
Yazar: Metin ÖZDEMİR
"Gerçek zenginlik Allah'ı bulmak¸ O'na kul olmak ve bütün kalbiyle O'na bağlanmaktır. Allah'ı kaybeden¸ O'nun sevgisinden yoksun olan¸ tüm dünyayı elde etmiş...
Yazar: Metin ÖZDEMİR