Allah İçin Tevâzû ile Mahlûkata Hizmet
İslâm, Ramazan ayında yardımlaşma ve ihtiyaç sahiplerine hizmet etme konusunda büyük bir önem verir. Bu ay, hem mânevî bir arınma hem de toplumsal dayanışma için önemli bir fırsattır. Dinimiz fertlerin maddî ve mânevî sorumluluklarını yerine getirirken toplumda yardımlaşma ve paylaşma kültürünü de teşvik eder.
Kur'ân-ı Kerim ve hadislerde, Ramazan'da yardımlaşmanın faziletine sıkça vurgu yapılmıştır. Özellikle oruç tutmanın amacı sadece açlık ve susuzluk çekmek değil, aynı zamanda yoksullara ve ihtiyaç sahiplerine karşı daha duyarlı olmayı sağlamaktır. Ramazan, zenginlerin fakirlerin durumunu daha iyi anlayabileceği ve onlara yardım edebileceği bir aydır.
Ramazan, toplumsal dayanışmanın pekiştiği, insanların birbirine yardımcı olduğu bir aydır. İslâm, zenginlerin, ihtiyacı olanlara yardım etmelerini, sadaka ve zekât vermelerini, yiyecek, giyecek ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak için çaba göstermelerini teşvik eder. Bu yardımlar, sadece maddî değil mânevî anlamda da bir değer taşır. Yardımlaşmanın, İslâm toplumunun temel yapı taşlarından biri olduğu, özellikle Ramazan ayında daha belirgin hâle gelir.
Özetle, İslâm Ramazan ayında yardımlaşma, sadaka verme ve ihtiyaç sahiplerine hizmet etme konusunda çok güçlü bir öğreti sunar. Bu ay, sadece bireysel ibâdet değil, aynı zamanda toplumsal sorumlulukların yerine getirilmesi gereken bir zaman dilimidir.
Hulûsi Efendi’nin Dîvân’ında bulunan “Nasîhat” olarak adlandırılan, bu makaleye konu şiiri dokuz beyitten oluşmaktadır. Bu yazımızda birinci beyti insanlığa hizmet penceresinden bakarak inceleyeceğiz.
Allah İçin Tevâzû ile Mahlûkata Hizmet
Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanma/ Sen Hakk için âlemin kölesi ol kulu ol
(Yaratılmış bütün varlıkları, sen kendinin kölesi kulu zannetme, sen Allah rızası için âlemin kölesi kulu olup, insanlığın hizmetine yönel.)
Âlem; ilâhî varlığın dışında kalan ve duyu ya da akıl yoluyla anlaşılabilen veya düşünülebilen varlık ve olayların tümünü ifade eden bir terimdir. Hakk’ın varlığını gösteren işaretlerdir ve onun varlığının bilinmesini sağlayan alâmetlerdir. “Âlemûn-âlemîn” şeklinde kullanılan çoğul, cinler, melekler ve insanlar gibi akıl sahibi varlıkları ifade ederken, “Avâlim” diğer varlıkları belirtmek için kullanılır.
Bu şekilde, âlem kelimesi, kâinatı veya özellikle insan topluluğunu ifade etmek amacıyla, genellikle “Âlemîn” şeklinde çoğul olarak kullanılmıştır. Kur’ân’da, Allah’ın bütün varlıkların ilâhı olduğu vurgulanmaktadır. Âyetlerde Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı, onların maddî ve mânevî yönetimini elinde tuttuğu, semâvât ve arzın sırlarını sadece O’nun bildiği ve bu varlıkların kendisine itaat ettiği ifade edilmektedir. İnsan kendini bütün yaratılandan aşağı görerek, Allah için canlı cansız bütün mahlûkatın hizmetinde olmalıdır.
Hulûsi Efendi, önderlik ettiği insanları her zaman kalpten etkilemiş ve onlara Allah için hizmet etmiştir. Allah’ın yarattıklarına sevgiyle yaklaşmış ve insanlığa hizmeti, Allah’a hizmet olarak görmüştür. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şefkat ve yardım anlayışını örnek almış, ecdadı Şeyh Hâmid-i Velî ve silsile-i sâdâtın izinden gitmiştir.
Allah ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’inin rızasını kazanmak için insanlara ve çevreye karşı duyarlı olmuş, yaşamı boyunca samîmîyetini göstermiştir. Hulûsi Efendi’nin hayatına bakıldığında, insanların birbirleriyle yakın ilişkiler kurmalarına, sevgiyle davranmalarına, insanî ilişkileri doğru bir şekilde yürütmelerine büyük önem verdiği görülür.
Muhiplerine, babanın çocuklarına gösterdiği şefkatin örneğini sergilemiştir. Canlı cansız bütün yaratılmışa hizmet etmiş, yardım faaliyetlerini gerçekleştirmiş, ihlâs ve samîmîyetle hayırlı işlerin öncülüğünü yapmıştır. Davranışları, duruşu, sözleri ve güzel ahlâkıyla topluma güven vermiş, kavgaları önlemiş, düşmanlık sergileyenleri kardeşlikle davet etmiş ve insanların birbirleriyle kaynaşmasına katkı sağlamıştır.
Şiirlerinde insanı, ilâhî aşkı, mânevî coşkuyu, düşünmeyi ve şükretmeyi işlemiş olan Osman Hulûsi Efendi, Allah’ın rızâsına ulaşmak için kendini insanlara adamış vakıf insanıdır. Sadece mânevî hizmet etmekle kalmayıp muhtaçların ihtiyaçlarını karşılamak için de çaba göstermiştir. Muhtaç ailelerin çocuklarının eğitimine katkıda bulunmuş, “Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı” çatısı altında birçok hayır işine imza atmıştır. Ancak yaptıklarını her zaman gizli tutmuş ve kendini ön plana çıkarmamıştır.
Hulûsi Efendi, dünyanın imârını kendi sorumluluğu olarak görmüş ve ailesinin her üyesini hizmet faaliyetlerine dâhil ederek insanlığa hizmet etmeyi yaşam felsefesi hâline getirmiştir. Onun için tekkesi, hizmet etmenin merkezi olmuştur ve hizmet etmek, onun için ibâdetle eşdeğer bir öneme sahiptir.
Osman Hulûsi Efendi, tasavvufun aslında insanlara hizmet etmek olduğunu düşünmüş ve hizmeti, mânevî yolculuğun ayrılmaz bir parçası olarak görmüştür. Edebiyat ve hizmet, mânevî geleneğin aktarımında önemli roller oynamış ve bu alanlardaki derin etkileri hissedilmiştir.
Hulûsi Efendi’ye göre; hizmet, Allah’ın bir lütfudur ve herkesin büyük ya da küçük olsa da özenle yerine getirmesi gerekmektedir. Hulûsi Efendi’nin mektupları, mânevî deneyimlerden ziyâde hayır işlerini gerçekleştirmek amacıyla yazılmıştır. Dolayısıyla, onun tasavvuf anlayışına göre hizmet, zikirden ve nâfile ibâdetlerden daha fazla değer taşır.
Bu bakımdan, Osman Hulûsi Efendi, Nakşî geleneğin etkisi altında, sadece dinî hayatta değil, sosyal hayatta da etkin bir rol oynamıştır. Zira Hâce Ubeydullah Ahrâr Hazretleri de insanlara hizmeti, nâfile ibâdet yapmaktan daha üstün bir değere sahip görmüştür. Bu görüş, tarîkat mensupları ve mürşidlerince de benimsenmiştir. Hulûsi Efendi, dünyayı Allah’a hizmet etmek için bir platform olarak görmüş ve şiirlerinde bu kavrama sık sık yer vermiştir.
Herhangi bir kimse, kendisini evrenin merkezi, diğer insanları ise etrafında dönen bir uydu gibi görmek gibi bir küstahlığa kapılmamalıdır. Bu tür bir kibir, insanın kendi varlığını yok eder. Bu tutum, insanın hayatını sürekli hüsranlar içinde sürdürmesine neden olur çünkü yanılgılarla dolu bir bakış açısına sahiptir.
İnsan, bir kuldur ve bu gerçeğin farkında olmalıdır. Kendini zayıf görmeli, diğerlerini ise güçlü olarak değerlendirmelidir. Kibir yerine bırakılmalıdır. Çünkü Allah, kibirli insanları sevmez. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in öğüdü de Allah’ın hoşnutluğu için tevâzû gösterenleri yüceltmesidir. Kibrin reddedilmesi, tevâzûun teşvik edilmesi dikkate değerdir.
Kibirden kurtulmak ve tevâzû sahibi olmak için, yaşlı birini görünce “Bu benden daha fazla ibâdet etmiştir.” demeli, genç birini görünce “Bu benden genç, benden daha az günah işlemiştir.” demelidir. Böylece kişi içsel bir muhâsebeyle kendisini hiç kimseden üstün görmemeye başlar. Hulûsi Efendi’nin tavsiyesi de aynı doğrultudadır: Herkesi kendinden üstün görmelisin. Sen -Allah için- herkesin hizmetçisi, kölesi olmalısın. Bu, dinî anlamda değil, herkesin yardımına koşmak ve kibirlenmemek anlamındadır.
Hakk’ın ihsan ettiği tevâzû örneği Hz. Peygamber (s.a.v.)’dir. O, kibir, gurur ve hırs gibi olumsuz duygulardan uzak, yüce bir medeniyetin sembolüdür. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayatı boyunca tevâzû örneği sergilemesi, tüm ümmet için bir ilhâm kaynağı olmuştur. Onun izinden giden bilginler ve gönül erleri, insanları kibir bataklığından kurtarmak ve tevâzûun erdemlerini öğretmek için büyük çaba sarf etmişlerdir.
Hulûsi Efendi, tasavvufî Türk edebiyatı alanında kaleme aldığı şiirlerin yanı sıra, hem davranışlarıyla hem de sözleriyle tevâzû medeniyetinin devamını sağlamak için insanlığa rehberlik etmiş bir önderdir. O, İslâm medeniyetinin yaşadığı devirde temsilcisi olmuştur. “Sen, Allah için âlemin hizmetçisi ol, kölesi ol.” mısraları, tevâzû, samîmîyet ve insanın kendi doğasını anlaması konusunda insanlığa umut veren bir mesajdır.
Oğuzhan AYDIN
YazarAdı Abdullah’tır. Babası Eşref’in adıyla şöhrete ulaşmıştır. Babası, Mısır'dan İznik'e göçmüştür. Eşrefoğlu Rumî İznik'te doğar. Doğum tarihi belli değildir. Hicrî 889 (m.1484) yılında İznik'te vefat ...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
Osmanlı’nın, Birinci Dünya Savaşı’nda müttefiklerine yardım amacıyla asker gönderdiği cephelerden biri de Galiçya idi. Bu cephede Mehmetçiklerimiz Ruslara karşı sayısız kahramanlık destanları yazdılar...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Eski Millî Eğitim Bakanımız Metin Emiroğlu Bey’e bizleri kabul ettiği için teşekkür ediyoruz. Yaptığımız uzun röportajın bir kısmını siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz.Kısaca özgeçmişinizden ve...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Özbekistan bizim hem maneviyat otağımız hem de ata yurdumuzdur. Türk birliği açısından yüksek ehemmiyete sahip Özbekistan’a yapmış olduğumuz bir ziyaretimizi sizlerle paylaşacağım.Bu ziyaretim sırasın...
Yazar: Oğuzhan AYDIN