ALIŞ-VERİŞE DAÎR
Sevgili okuyucular¸
Bu yazımızda alış veriş konusunu yazmak istiyoruz. Özellikle biz hanımları yakından ilgilendiren alış veriş konusu¸ her açıdan çok önemli. Önemli diyoruz¸ çünkü alış verişi hem dinimize¸ hem de aile yapımıza uygun olarak yapmalıyız.
Sevgili okuyucular¸
Bu yazımızda alış veriş konusunu yazmak istiyoruz. Özellikle biz hanımları yakından ilgilendiren alış veriş konusu¸ her açıdan çok önemli. Önemli diyoruz¸ çünkü alış verişi hem dinimize¸ hem de aile yapımıza uygun olarak yapmalıyız.
Sevgili Hanımlar¸
Pazara ilk giren ve son çıkan biz olmayalım. Tabii ki pazara gidip de akşama kadar dolaşmıyoruz belki¸ ama sadece merakımız yüzünden bir hayli zaman harcayarak pazarda uzun süre oyalandığımız olur. Çünkü biz hanımlar alacağımız şeyler ne olursa olsun öyle hemen karar verip alamayız. Acaba şuradan kaça alırım? Başka rengini bulabilir miyim? Ya da kimsede olmayanı bulmalıyım. Buna benzer daha birçok düşünce arasında dolaşır dururuz. Bazen bu düşünceler öyle yoğunlaşır ki artık bulduğumuz her fırsatta istediğimizi bulmakta ve almakta epeyce zorlanırız. Bir de günümüzde seçme şansımız bu kadar çokken alış veriş adeta hanımlar arasında önemli bir konu olur¸ çıkar.
Alış veriş elbette çok önemli bir konu. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Günümüzde öyle azla yetinmek zorlaştı. Anne idare etse¸ çocuklar etmez. Çocuklar etse¸ çevrenin baskısı var. Bir de buna nefis mücadelesi eklenirse artık aileler uğraşır durur. Genellikle babaların işleri dolayısıyla alış veriş yükü daha çok annelerin sorumluluğundadır. Anneler de ne yapsın? Tabii en güzelini¸ en iyisini nereden¸ kaça alırım diye dolaşır durur.
Tabii ki her şeyin uygun olanını almak hepimizin hakkı. Buna kimse itiraz edemez ve karışamaz. Yalnız bunları yaparken ölçüyü kaçırmamak lazım. Zamanımızın önemli bir bölümünü alış verişe harcarken iyi düşünmeliyiz.
Günümüzde hayat şartları öylesine zorlaştı ki. Bu şartları yerine getirmeye çalışırken evlerimizde ister istemez birtakım huzursuzluklar meydana gelir. Bu huzursuzlukları ve tatsızlıkları yaşarken bir de Peygamber Efendimiz'in¸ sahabelerin ve evliyaların hayatlarına bir göz atarsak onların ne kadar mütevazı bir hayatı tercih ettiklerini görürüz.
Hicret'in dokuzuncu senesinde İslâm'ın nuru Arabistan Yarımadası’nı bütün haşmetiyle kucaklamıştı. Artık Peygamber Efendimiz'in elinde birçok maddi imkân vardı. Müslümanların maddi durumları oldukça iyiydi. Peygamberimiz her türlü maddi imkâna kavuşmasına rağmen sade bir hayat sürüyordu. Hiçbir lükse ve gösterişe iltifat etmiyordu. Allah dostlarının da hayatlarını incelediğimizde¸ onların Peygamber Efendimiz'i örnek aldığını¸ dünyanın lüks ve şatafatına itibar etmediğini görürüz. Gönüller Sultanı Hulûsi Efendi Hazretlerinin hayatında da buna benzer örnekleri canlı olarak görüp yaşadıklarına şahit olanlar vardır. Hatta bir Hac dönüşünde Hacı Valide'nin orada dolaşarak hediyelik almasına gönlü razı olmamış. Beraber Hacc'a gittikleri gönül dostlarına Hacı Valide'ye hediyelik bir şeyler almaları için para vermiştir.
Hatta Hulûsi Efendi Hazretlerinin kendi evine de dikkat ettiğimizde her türlü lüks ve şatafattan uzak olduğunu görürüz. Nitekim geride bıraktıkları evlatları da aynı mutevazı hayatı sürdürmektedir. Yalnız onların gönlünde insanlara hizmet etmek olduğu için evlerini imkânları ölçüsünde geniş tutmaya ve misafirlerini rahat ettirmeye özen gösterirler.
Büyüklerimizin hayatını ve yaşam tarzını bugüne uyarlamak tabii ki çok zor. Yalnız bu zamanda bunları uygulamak zor diye geçiştirmeden önce iyi düşünmeliyiz. Onların hayatının aynısını yaşayamasak bile öyle fazla aşırıya kaçmadan biz de kendimize bir düzen kurabiliriz. Elbette imkânlarımız ölçüsünde güzel giyinmek¸ gezmek bizim de hakkımız. Hatta bir atasözü vardır:
'Dost başa¸ düşman ayağa bakar!' diye.
Varken yokmuş gibi sefil bir hayat sürmeyi tavsiye edemeyiz tabii. Ancak gösterişten uzak olmalıyız. Öyle filancanın şusu var¸ busu var desinler diye yaşamak bizi hem yorar¸ hem de çevremize¸ çocuklarımıza hiç iyi örnek olmayız. Yalnız günümüzde kullandığımız öyle şeyler var ki bunlar artık lüks olmaktan çıkıp ihtiyaç hâline geldi.
Toplumumuzda şimdi bir de marka merakı var. Her zaman en iyisi pahalı markalarda olmaz. Sırf markalı giyindiğimizi görsünler diye¸ belki de bütçemizi zorlayarak marka olan şeyleri almak isteriz. Biz böyle yaparken çocuklarımız da bizi taklit etmeye başlar. Belki biz her şeyi böyle yapmayız ama onlar bir kere alıştı mı kolay kolay da bırakmaz. Elbette toplum içinde küçük düşmeyi istemeyiz. Hele de çocuklarımızın herkesten geri kalmasına gönlümüz razı olmaz. Ama daha onlar çok küçükken böyle şeyleri örnek göstererek¸ anlatarak öğretmeliyiz. Sırf gösteriş olsun diye kendimizi ve ailemizi zor durumda bırakmamalıyız.
Bir de hanımların çok önemli bir alış veriş tutkusu vardır. Eşlerine kızıp sinirlenen hanımların çoğunun bu stresi alış veriş yaparak attığını görürüz. Sırf ona inat olsun¸ zor durumda kalsın diye bol bol alış veriş yaparlar. Bu onlar için ne kadar doğru bilmiyoruz ama¸ maddi imkânı çok iyi olmayan bir eşin düşebileceği durum pek de iç açıcı değil. Alış veriş ederek stres atmak yerine başka bir yol bulunabilir. Örneğin hayır işlerinde çalışmak veya oyalanabileceği¸ kimseye zarar vermeyecek uğraşlar edinmek¸ yürüyüş yapmak¸ spor yapmak¸ kitap okumak... Bunlar alış verişten daha çok rahatlatır. Çünkü gereksiz yaptığı alış veriş daha sonra insanın kendisini üzmeye başlar. Bu sefer de ben niye bunları aldım? Bunların hepsi lazım değildi. Nereye koyacağım? Tatsız düşünceler... Buna bir de eşinin üzüleceği ya da kızabileceği eklenirse attığı stres tekrar geri döner¸ gelir.
Alış verişte bizi ilgilendiren önemli bir konu da evlenme çağına gelen çocuklarımızın çeyizleri. Çocuklarımızın diyoruz çünkü artık çeyiz konusunda eskiden olduğu gibi pek öyle erkek-kız ayırt edilmiyor. Sırf herkes görecek diye çeyiz sandığına öyle gereksiz şeyler atılıyor ki¸ bunlar ömür boyu hiç kullanmaya fırsat kalmadan sandıkta öylece bekliyor. Hatta bu çeyizler kendi çocuğundan başka torununa bile kalabiliyor. O zaman da bunların artık modası geçti diye kullanan olmuyor. Ev eşyalarını alırken de çok aşırıya kaçarak borç içinde kalıp çocuklarına yuva kuran aileler var. Kurulan yuvada saadet yerine borç ödeme düşüncesi kafalarımızı meşgul eder durur.
Nuran ÖZDEN
YazarKanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Yazar/ Çizer: Emily Gravett Çevirmen: Sima Özkan Yıldırım Sayfa Sayısı: 36 Yaş Aralığı: 4-6 Yayınevi/Yılı: Beta Kids Yayınları/2016 İşlenen Konular: Çevre bilinci, doğal hayat, temizlik ve düzeni...
Yazar: Tuğba Karataş AYDAN
Daha çok küçükken rahmetli dedem beni sık sık sevindirirdi. Yattığım odadan salona kadar geçeceğim yola aralıklarla bir bir bozuk ve kâğıt para koyardı. Sonra da seslenerek beni çağırırdı. "Tarık, ge...
Yazar: Erdal KARASU
“Hazret-i Peygamber (s.a.v) Efendimiz, muhtaç, zayıf ve fakirlere yardımı sever, nerede yardıma muhtaç kimse olursa onun yardımına koşar, ashabına bu hususta emirler verirdi. İyiliksever ve cömertti. ...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi