“AİLEDE” KARŞILIKLI HAK VE SORUMLULUKLAR
Evinin geçimini temin için helalinden kazanma yolunu tutan bir erkekle; yuvasına bağlı, çocuklarını iyi bir Müslüman olarak yetiştirme çabasında olan bir kadın, ayrı ayrı yollardan Allah’a kul olma yarışındadırlar. Nitekim amir olan adaletle, memur olan itaatle aynı dereceye ulaşır. Kur’an, aile hayatını karşılıklı anlayış ve olgunlukla yürütülecek insanî bir müessese kabul ettiğinden, bu hususta sabrı, ahlâkî olgunluğu, adaletli davranmayı, tevekkülü ve Allah’tan sakınmayı öğütlemektedir. Karı-koca münasebetlerini salt bir şekilde hak ve sorumluluk bağlamında ele almak, karşılıklı olarak bu benim hakkım, şu senin hakkın diye hak yarışına girmek, yuvanın huzurunu temin ve hayırlı evlatların yetişmesini tesis açısından doğru bir yaklaşım gibi görünmemektedir. Yüce Allah’ın koymuş olduğu bu hudutlar, aile kurumunun sağlıklı şekilde inşası ve devamı için olması gereken esaslardır. Kişi, Allah’ın eşlere yüklemiş olduğu hak ve sorumlulukların bilincinde olmakla beraber; bu yükümlülükleri evliliğin bağlarını kuvvetlendiren ve devamını sağlayan sevgi, fedakârlık, merhamet gibi duyguların dışında tahayyül edemez. Bilindiği üzere, erkek evin dışı, kadın ise evin içi ile mes’uldür. Farz-ı misal, ailenin küçük ve yardıma muhtaç çocukları olsa, anneleri onların ve eşinin her türlü ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorken yorgun düşse yahut bu işleri yapmasına engel bir durum zuhur etse erkek, “Bu benim görevim değil.” diyerek eşine hiç bir şekilde yardımda bulunmayıp bir de ona külfet verici başka isleri kendi emretse; bu durumda karısının ona karşı candan sevgi göstermesi imkânsız olmamakla birlikte çok güçtür. Ayrıca evin her türlü işlerini gören ve çocuklarını büyütürken türlü sıkıntılara katlanan annenin eşi tarafından takdir görmesi onu motive eder ve kocasına karşı daima güler yüzlü olmasını sağlar. Evlilikte her iki tarafın empati (duygudaşlık) yardımıyla karşılıklı anlayış içinde olmaları, aileyi kuran bu temel iki unsuru küçültmeyeceği gibi, anne-baba bu davranışlarıyla çocuklarına da çok güzel birer örnek teşkil etmiş olurlar. Fıtraten nazik yapılı olan kadının üzüntülü olması halinde, erkeğin onu anladığını ve ona destek olduğunu hissettirmesi; kocanın sıkıntılı anında ise kadının ona sessizce başını dinleyebileceği bir ortamı, zamanı tanıması, evlilikte eşlerin birbirlerine anlayışlı olmalarını sağlayan ve onların sevgilerini perçinleyen bazı ince noktalardır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), “Kadınlar erkeklerin birbirini tamamlayan diğer yarılarıdır.”1 derken birisi diğerinin eksiğini tamamlayan ve onun kusurunu hoş gören karı-kocayı kastetmiştir. Yine Yüce Allah’ın buyurmuş olduğu, “...Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz...”2 ayetinin güçlü bir anlatım üslubuyla, karı-koca arasındaki ilişkinin tabiatını ortaya koyma amacı güttüğü muhtemeldir. “Elbise ve örtü insanı nasıl soğuktan ve sıcaktan korur, kusurlarını örterse; eşler de birbirlerine karşı öyle koruyucu, kollayıcı ve bağlı olmalıdır.” mesajının gayet zengin bir üslupla burada verilmek istendiği aşikârdır. Karı-koca arasındaki en kuvvetli bağın saygı ve sevgi duygusu olduğu herkesçe kabul edilen bir olgudur. Ancak bu iki kuvvetli duygu kendiliğinden var olmayacağı gibi, onun kendiliğinden hayatiyetini sürdüremeyeceği de kabul edilen diğer bir gerçektir. O hâlde, hem bu duyguların ortaya çıkışları, hem de sekteye uğramadan var olabilmeleri için sürekli beslenmeleri şarttır. İşte Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vurguladığı üzere, erkeğin infak yükümlülüğü, yani eşi ve çocukları için bütün varını yoğunu severek feda etmesi, kadında ve çocuklarda kocaya ve babaya karşı bir minnet ve şükran duygusunun uyanmasına vesile olacaktır. Bu duygunun ise ona karşı bir hürmet ve saygı hissinin doğmasına imkân vermesi muhtemeldir. Eşinden ve çocuklarından gördüğü bu saygı-sevgi erkeğin, onlara bilmukabele karşılık vermesine ve sıcak bir muhabbetle onları kucaklamasına sebep olabilecektir. Her iki cinsin birbirine davranış şekli, kendilerine yapılmasını istemedikleri bir şeyi eşine reva görmemek; isteklerin karşılıklı teminine gayret etmek şeklinde tezahür ederse, sevgi ve saygı perçinleşir. Nitekim İbn Abbas: “Karım için süslenmeyi severim; onun benim için süslenmesini sevdiğim gibi...”3 derken bunu ifade etmek istemiş; asırlar sonrasına ulaşacak bir sözü sarf ederken, erkek olması itibariyle bu tarz bir cümle kurmaktan asla utanç duymamıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadisleri değerlendirilirken dikkat edilmesi gereken en önemli unsurun, ilgili konudaki rivayetlerin hepsini göz önünde bulundurma gereği olduğu belirtilmişti. Erkeklerin tek taraflı haklarının ifade edildiği hadisleri okuyup kadınları unutmuş; ya da kadınların ön planda tutulduğu hadisleri inceleyip erkeklere haksızlık yapmış demek Hz. Peygamber (s.a.v.)’e büyük haksızlık olacaktır. Nitekim “secde” hadisinde, bin bir türlü güçlüklerle ailesinin nafakasını sağlayan, onları himaye eden kocaya karşı itaati emrederken; “Cennet annelerin ayakları altındadır.”4 hadisinde erkeklerin asla sahip olamayacakları “annelik” özelliğini övmektedir. Sonuçta, burada Hz. Peygamber (s.a.v.)’in karı-koca hakkında söylemiş olduğu tüm hadislerden, Allah’ın rızasını umarak sıkıntılara katlanmayı; kusursuz insan olmayacağı için kusurları örten olmayı tavsiye ediyor. Namus kavramının aile için en önemli değer olduğunu; ailenin en önemli görevinin Allah yolunda hayırlı evlatlar yetiştirmek olduğunu; erkeğin karısına değer verip onu kırıp incitici olmamasını; kadının kocasına itaatkâr olup nankörlük yapmamasını, dolayısıyla bencil olmadan bağımsız olmayı, karşı tarafın hakkını anlayarak ve kendimizi onun yerine koyarak ‘biz’ duygusuyla davranmayı anlamış bulunmaktayız. Dipnot 1. Bkz. Suyuti, Camiu’s-Sağir, Hadis No: 2329. 2. 2/Bakara, 187. 3. Abdulhalim Mahmud, Müslüman Kadının Şahsiyeti Kültür ve Daveti, Çev. Veysel Bulut-Mustafa Nuhoğlu, 2. Baskı, İstanbul: Ravza Yay. 2001, s. 109. 4. İbn Mâce, Cihad, 12.
Hatice AKKAYA
YazarAile biriminden başlamak suretiyle en üst idarî birim olan devlete ve sonra onun da ötesinde, zirvede teşkilatlanmış bir ümmete ve hatta özel kuruluşlara kadar her birim ve kuruluşun “istişare/danışma...
Yazar: Hatice AKKAYA
Kişiyi ahiret yurduna kavuşturacak olan hayat yolundaki imtihanı beraber aşabilmek, sorunlara birlikte göğüs gerip mutluluğu beraber yaşayabilmek, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine mazhar olup insan...
Yazar: Hatice AKKAYA
Çok eski zamanlarda kervancılık yapan, çok zengin bir adam varmış. Ülkenin bütün taşıma işlerini tekelinde tutar, onun sağladığı güçle ihtişam ve zenginlik içinde yaşarmış. Bu kervancı, günün birinde ...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
İslâm dini kadını erkekle aynı çağrının muhatabı saymış; ona tam bir hak ve vazife ehliyeti getirmiştir. Birey olarak kadınlara toplumda kimliklerini ortaya koyabilme şansını tanımış, kadın-erkek her ...
Yazar: Hatice AKKAYA