AİLEDE HOŞGÖRÜ
“Size dînî ve ahlâkî yaşantısı hoşunuza giden kimseler geldiğinde¸ onları evlendirin¸ aksi takdirde yeryüzünde kargaşa ve büyük bir ahlâkî çöküntü olur.” Hadis-i Şerif
“Size dînî ve ahlâkî yaşantısı hoşunuza giden kimseler geldiğinde¸ onları evlendirin¸ aksi takdirde yeryüzünde kargaşa ve büyük bir ahlâkî çöküntü olur.” Hadis-i Şerif
Yüce Allah¸ insanlar¸ huzurlu bir hayat sürsünler diye evlenmeyi meşrû kılmış; aile hayatının devamı için eşlerin birbirleriyle iyi geçinmelerini; sabırlı ve hoşgörülü olmalarını tavsiye etmiş; yakın akrabalarına da arabuluculuk görevi vermiştir.
Aile¸ toplumun çekirdeği¸ milletin temelidir. Toplumun huzuru¸ ailede başlar. Bu nedenledir ki milletlerin huzuru ve dirliği ailenin huzuruna¸ mutluluğuna bağlıdır. Evlenmek ve yuva kurmak şüphesiz ruhen ve bedenen sağlıklı her insanın en tabii hakkıdır. Meşru bir mazeret olmaksızın evlilik sorumluluğundan kaçınmak dinimizce hoş karşılanmamaktadır. Maddî imkânsızlıklardan dolayı evlenemeyenlerin evlendirilmesi ise dinimizin topluma yüklediği bir görevdir. Nitekim Cenab-ı Hak bu konuda Kur’an-ı Kerim’de¸ bekârların evlendirilmesini istemiş ve devamında şöyle buyurmuştur: “Eğer onlar fakir iseler¸ Allah kendi lütfu ile zengin kılar. Allah lütfu geniş olandır¸ her şeyi hakkıyla bilendir. Evlenme imkânını bulamayanlar ise; Allah¸ kendi lütfu ile onları varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar”1
Evlilik¸ insanın sağlıklı ve düzenli bir hayata sahip olmasını sağlar¸ zina ve gayr-ı meşru ilişkilerin yaygınlaşmasını engeller. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de bu hususa şöyle dikkat çekmiştir: “Size dînî ve ahlâkî yaşantısı hoşunuza giden kimseler geldiğinde¸ onları evlendirin¸ aksi takdirde yeryüzünde kargaşa ve büyük bir ahlâkî çöküntü olur.”2
Evlilik hayatının gereksiz harcamalarla zorlaştırılması¸ sadece mutlu olmayan insanların sayısını artırır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)’in evlilik hayatının kolaylaştırılması hususunda söylediği şu hadisi şerifini unutmayalım: “Nikâhın en hayırlısı¸ kolay (külfetsiz) olanıdır”.3
Yüce Allah¸ insanlar¸ huzurlu bir hayat sürsünler diye evlenmeyi meşrû kılmış; aile hayatının devamı için eşlerin birbirleriyle iyi geçinmelerini; sabırlı ve hoşgörülü olmalarını tavsiye etmiş; yakın akrabalarına da arabuluculuk görevi vermiştir. Çünkü ortada meşru bir sebep yok iken basit mazeretler ileri sürerek boşanmak¸ Yüce Allah’ın hoşnut olmadığı bir durumdur.
Bunun için eşler; kendilerine düşen sorumlukluları yerine getirmeli ve birbirlerine karşı saygılı¸ dürüst¸ anlayışlı ve hoşgörülü olmalı; kaba davranıştan ve iffetlerine aykırı düşecek tavırlardan kesinlikle kaçınmalı; aile bütçesini sarsacak harcamalar yapmamalıdırlar. Çünkü toplumun huzuru ailenin huzurundan geçer.
Osman Hulûsi Efendi sohbetlerinde aile huzuru ve hoşgörünün gerekliliğinden bahseder¸ bununla ilgili öğütlerde bulunurdu. Bir gün misafirlerden biri çalışmak için Arabistan’a gitmek istediğini söyler¸ Osman Hulûsi Efendi’ye danışır. Osman Hulûsi Efendi buyurur ki: “Sizin gidip oralarda çalışmanıza bizim gönlümüz razı olmaz. Sen orada çalışırken¸ burada ailen bir ihtiyacından dolayı¸ ‘İlahi herif gözün kör ola’ dese¸ gözün kör olur. Gözün kör olmasa¸ manevî gözün kör olur. Onun için burada çoluğunun çocuğunun başında ol¸ soğan ekmek yemen¸ orada çalışmandan iyidir. Bundan dolayı sizin gidip oralarda çalışmanızı istemiyoruz¸” diye buyurur. O arkadaş da söz tutar gitmez.4
Osman Hulûsi Efendi Ankara Hastanesi’nde tedavi olurken buyururlar ki: “Resûlullah Efendimiz (s.a.v) Hz. Aişe validemizin nöbetinde iken¸ diğer hanımlarından Ümmü Habibe (r.ah) validemiz Resûlullah (s.a.s)’ın sevdiği bir yemek yapar. Bir toprak kab içerisinde Hz. Aişe (r.ah) validemizin hanesine gelerek¸ kapıdan vermek ister. Hz. Aişe validemiz kıskançlıkla tabağa vurunca tabak kırılır¸ yemek yere dökülür. Ümmü Habibe (r.ah) validemiz müteessir olur. Üzülerek oradan ayrılır. Bu olayı gören Resûlullah (s.a.s): ‘Ya Aişe elin kırılsın¸ Ümmü Habibe’nin tabağını temin et¸ ondan da özür dile. Yoksa seninle bir daha konuşmam’ diye buyurur. Bunun üzerine Hz. Aişe (r.ah) validemiz ellerini uzatarak ellerine bakar. O anda Resûlullah (s.a.v) sorar: ‘Ya Aişe (r.ah) ne yapıyorsun öyle’ der. Hz. Aişe (r.ah): ‘Ya Resûlallah (s.a.v) biliyorum ki Cenab-ı Allah (c.c) sizin sözünüzü reddetmez. Onun için elimin nasıl kırılacağına bakıyorum’ der. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz (s.a.v) şefkatinin icabı tekrar dua ederek: ‘Ya Rabbi benim hiddet anımda Ehli Beytim için yaptığım beddualarımı kabul etme’ diyerek dua etmiştir. Kadınlarda kıskançlık vardır. Bir kadın ölüm döşeğinde olsa¸ kapıdan birisi girse de dese ki; ‘kocan yeniden evleniyor.’ O anda kadın sıçrar kalkar. Ölmek istemez’ diye latife etmişlerdir.”5
Osman Hulûsi Efendi bir sohbetlerinde: “Biz bir Allah (c.c.)’tan korkarız¸ bir de hanımdan korkarız. Hocanın biri kürsüde vaaz ediyormuş. Cemaate: ‘Ey cemaat hanımından korkanlar ayağa kalksınlar’ demiş. Bütün cemaat ayağa kalkmışlar. İçlerinden birisi oturuyormuş¸ hoca ona sormuş: ‘Sen hanımından korkmuyor musun yoksa?’ demiş. O da: ‘Hayır hocam¸ korkmadığımdan değil¸ hanım deyince dizlerimin bağı çözüldü¸ onun için ayağa kalkamadım’ demiş¸” buyurarak latife etmişlerdir.6
Aile hayatında karı-koca arasında geçimsizlik zuhur eden bazı insanlar Osman Hulûsi Efendi’ye gelerek hâllerini anlatırlardı. O da; “Hanımınızın elini öpüp barışın” buyurur; saadetli bir yuvaları olması hususunda dua ederlerdi.
Osman Hulûsi Efendi bir sohbetinde şöyle bir menkıbe anlatırlar: “Bir müridin mürşidi varmış¸ Arap Şeyhi. Bir gün Arap Şeyhi müridini ziyarete gelmiş. Müridi hanımına demiş ki: ‘Hanım mürşidim geldi¸ ona bir şeyler hazırla.’ Hanımı ‘Mürşidin de cehenneme sen de cehenneme¸ ben bir şey hazırlayamam’ diye azarlamış. Adam tekrar yalvarmışsa da hanımı kılını kıpırdatmamış. Çünkü hanımı çok sert meşrebliymiş. Adam kendisi ocağın başına geçmiş¸ mürşidine yumurta pişirmeye başlamış¸ hanımı arkasından tekmeyi vurunca kocasını ocağın içine uzatmış. Tava da ocağın içine düşmüş¸ yumurta dökülmüş. Adam bu kadar eziyete¸ hakarete rağmen bir şey dememiş. Tekrar gitmiş yumurta¸ yağ almış gelmiş¸ pişirerek mürşidine ikram etmek için mürşidinin yanına girmiş. Arap Şeyhi: ‘Sen şu anda bir amel işledin¸ ama ne işledin¸’ demiş. Müridi de: ‘Hayır Efendim bir amel işlemedim’ dediyse de mürşidi: ‘Hayır oğlum geldiğimde sende bu hâl yoktu¸ şimdi sen bir amel işledin¸ fakat ne işledin’ diye sorusunu tekrarlamış. Müridi durumunu anlatınca ‘Aferin oğlum işte bu sabrından dolayı bu hâl sende zuhur etmiş’ diye buyurmuş. Hanımlarınızın kıymetini bilin. Kadınları Cenab-ı Allah (c.c)¸ erkeğin eğe kemiğinden yaratmıştır. Eğe kemiği eğridir¸ (Osman Hulûsi Efendi işaret parmağını eğerek gösterdi) bu kemiği düzeltmeğe kalkarsan kırarsın¸ onun için onları olduğu gibi kabul edip idare etmek gerekir.”
Bir Berat Gecesi’nde Resûlullah Efendimiz (s.a.v)¸ Hz. Aişe (r.ah) validemizin nöbetinde idi. Resûlullah Efendimiz (s.a.v)¸ Hz. Aişe (r.ah) validemizden müsaade isteyerek: ‘Ya Aişe şu hakkını bana feda eder misin?’ dedi: Hz. Aişe (r.ah) validemiz de ‘Annem babam sana feda olsun Ya Resûlallah’ dedi. Resûlullah (s.a.v) yatağından kalktı üzerini giyip dışarı çıktı. Hz. Aişe (r.ah) validemizi bir kıskançlık ateşi sardı. Acaba Resûlullah (s.a.v)’ı benden ayıran nedir ki diyerek¸ peşinden o da dışarı çıktı. Hz. Aişe (r.ah) validemiz baktı ki Resûlullah (s.a.v) Cennet-i Bakî’de¸ secde hâlinde. Uzun bir müddet başında bekledi¸ fakat Resûlullah (s.a.v) kalkmayınca acaba bir şey mi oldu diye dokundu. O zaman Resûlullah (s.a.v) Efendimiz başını kaldırdı: ‘Ya Aişe secdede okuduğum duayı duydun mu¸ bu duayı öğren’ diye buyurdu. İşte yatsı namazından sonra okuduğumuz “Subhanel Melik’i-l Kuddüs’’ diye başlayan dua¸ Berat Gecesi duasıdır. Bakın yolundan gittiğimiz Resûllullah Efendimiz (s.a.v) hanımından izin almadan gitmemiş. Bizler hangi işimizde danışıyoruz¸ izin alıyoruz. Sen burada olmadığın zaman hanımın dese ki: ‘Herif gözün kör olsun¸ beni bırakıp gittin’ dese¸ gözü kör olur¸ diye buyurdular.7
Aradan yıllar geçtikten sonra bir gün hanımı razı olmadığı hâlde Medine’ye giden orada ikamet eden bir arkadaşın; yoldan geçen bir aracın tekerinin altında kalan su şişesinin kapağı fırlayınca¸ hanımından beddua alan o arkadaşın gözüne isabet edip¸ gözünü çıkardığını duyduk. Osman Hulûsi Efendi’nin bu kelamının da zuhuruna şahit olunmuştur.
Dipnotlar
1- Nur¸ 32-33.
2- Tirmizi¸ Nikâh¸ Bâb 3¸ III/394¸ H.No:1084.
3- Ebu Davud¸ Nikâh¸ Bâb 33¸ 2/591 H.No.2117.
4- Somuncu Baba Araştırma ve Kültür Merkezi Arşivi¸ Röportajlar Dosyası¸ nr. 9/40.
5- S.B.A.K.M. Arşivi¸ Röportajlar Dosyası¸ nr. 9/98.
6- S.B.A.K.M. Arşivi¸ Röportajlar Dosyası¸ nr. 9/38.
7- S.B.A.K.M. Arşivi¸ Röportajlar Dosyası¸ nr. 9/37.
İsmail PALAKOĞLU
Yazar15 Temmuz’da köprüye yürüyenler arasındaydık. Bir hafta sonra kızımın düğünü vardı ve biz düğün hazırlıklarıyla uğraşırken, hiç aklımıza gelmezdi böyle bir gecenin yaşanacağı. O akşam çocuklarla Çeng...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Yavaşça gözlerini açtı. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Son hatırladığı şey zıplarken bir tele takıldığı ve karnının çok acıdığı idi. Ne kadar çabalasa da o telden kurtulamamış bitap düşmüştü. ...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Daha çok küçükken rahmetli dedem beni sık sık sevindirirdi. Yattığım odadan salona kadar geçeceğim yola aralıklarla bir bir bozuk ve kâğıt para koyardı. Sonra da seslenerek beni çağırırdı. "Tarık, ge...
Yazar: Erdal KARASU
Bahar mevsimi gül mevsimi olduğu gibi¸ lâle devri olarak da nitelenir. Baharın bütün güzelliğiyle bizlere gülümsediği şu günlerde İstanbul'un her tarafında açan lâleler¸ eşyada hakikati keşfedenle...
Yazar: İsmail PALAKOĞLU