AİLE VE KÜLTÜR
Kağıtçıbaşı'nın araştırmasına göre Türk toplumu aile fertleri arasındaki bağımlılık ilişkilerine olumlu gözle bakmaya devam ediyor. Aile değerlerine ve cemaat fikrine dayanan bir kültürün muhafazasına ve aileden bağımsız olarak elde edilen şahsî başarıdan daha çok¸ akrabalar arasındaki dayanışmaya ve yardımlaşmaya ağırlık veriyor. Toplumsal ve ekonomik başarının paylaşımını öngören bu karşılıklı bağımlılık¸ kötü hayat şartlarına maruz kalan tüm aileyi kurtarmaya yaradığı gibi aile şerefi ilkesinin temelini oluşturuyor. Ancak bundan yola çıkarak aile içi karşılıklı bağımlılığın
Türk ailesi pederî özellik taşır. Pederî aile¸ pederşahî aileyle karıştırılmamalıdır. Pederî ailede aile reisi sulta hakkına değil¸ yalnız velayet hakkına sahiptir. Çocuklar¸ kadınlar ve bilhassa anne tarafından akrabalar büyük haklara sahiptir. Yani ana yönünden ve baba yönünde akrabalar birbirine eşittir. Yüzyıllarca sağlıklı bir yapıya sahip olan ailemiz son zamanlarda çözülme belirtileri göstermektedir. Modernizm karşısında diğer tüm toplumlar gibi- Türk toplumu da (bir kısmı yapay ve zorlamalı süreçlerle) bir değişim geçirirken aile de ondan payını almaktadır.
Günümüzde aile yapımız¸ nitelik¸ bölgesel dağılım vb. bakımlardan benzerlik göstermeyen¸ çözülen bir geçiş dönemi ailesi özelliği taşımaktadır. Gerçi konuyla ilgilenen düşünürler¸ Türk ailesinin % 60'ının çekirdek olduğunu belirtmektedirler. Ancak bu çekirdek aile¸ Batı sanayi toplumlarının ortaya çıkardığı çekirdek aileden farklıdır. Mesela bizde hâlâ aile içi önemli sorunlar kurumlar değil akrabalar tarafından çözülür. Şüphesiz kentlerde çekirdekleşme oranı yükselmekte¸ yaşlılar ihmal edilmekte¸ öğrenim düzeyi yükselmekte¸ adaylar tanışarak evlenmekte¸ çocuk sayısı giderek azalmaktadır. Ve aile yapısı giderek sağlıksız bir görünüm arz etmektedir.
Modernleşme Politikaları ve Aile
Türkiye'de önde gelen aile tipinin çekirdek aile olduğunu görmekteyiz. Gerçekten de akrabalar arasındaki ilişkilerin sıkılığını¸ geniş aile düzeniyle karıştıran empirist yanılgıların aksine çekirdek aile geçmişte de günümüzde de Türkiye'de yaygın aile tipini temsil etmektedir. Zira geniş ailenin Türkiye'de giderek tarihî bir olguya dönüşmesi¸ kentleşmenin veya çekirdek ailenin ihdasına elverişli olan bireyciliğin doğmasına yol açan kapitalist sistemin yaygınlaşmasının bir sonucu değildir. Belirleyici olan¸ dinî¸ siyasî ve hukukî faktörlerdir.
Bu tür faktörlerin Batıcı bir radikalizmin etkisi altındaki Müslüman toplumda çok etkisi olmuştur. Osmanlının modernleşmesini hedefleyen reform politikaları Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte şeriatın ilgasına ve 1926'da İsviçre Medenî Kanunu'ndan mülhem yeni bir medenî kanunun yürürlüğe girmesine yol açmıştır. Yeni aile hukuku¸ Türk evlenme biçimlerinin Avrupa normlarına uyum sağlamasını öngören ilk adımı teşkil ediyordu.
Müslüman Osmanlılarda günlük hayatta önem taşıyan¸ Kur'an-ı Kerim'in koyduğu yasaklardan kaçınmak suretiyle öngörülen ideale yaklaşmaya çalışmaktı. Mal ayrılığı prensibi vardı¸ poligami de var olmakla beraber norm teşkil etmiyordu. Endogamik pratik¸ ortak toprak birliğinden ziyade sülale bazından bir kimlik oluşturmaya yönelik önemli bir faktördü.
1935'de çıkan Soyadı Kanunu ile aile konusundaki geleneksel telakkiler altüst edildi. Eskiyle bağların iyice koptuğunu tescil etmek için belirli bir sülaleye mensubiyet gösteren lakaplar da kırsal kesimde hâlâ geçerli kabul edilmekle beraber¸ yasal olarak geçersiz sayıldılar. Böylece milyonlarca insan yeni bir toplumsal belirlenme için bir soyadı bulmak zorunda kaldı. Aslında bu soyadı arayışı¸ yeni ve laik Türk toplumunda yeni yeni ortaya çıkan bireylerin bir arayışıydı.
Kültür ve Aile
Sosyolojik araştırmalar Türkiye'de ailenin genelde otoriter¸ patriyarkal nitelik taşımaya devam ettiğini gösteriyor. Türk ailesinin tartışılmaz bir biçimde patriarkal kültürel öğelere sahip olduğu bir gerçek ise de daha kalitatif bir yaklaşımla yürütülen analizler¸ aslında Türkiye'de ailenin¸ erkek önceliğinde tek merkezli değil¸ birbiriyle yan yana olan ve birlikte var olan çift merkezli bir yapıya sahip olduğunu ortaya çıkarıyor. Babaya gösterilen saygı biçimsel olarak devam ediyorsa da artık ailenin geleceği ile ilgili karar alma mercii baba değildir.
Kitle haberleşme araçlarının etkisiyle yayılan Batı'nın ve özellikle Amerikan değerlerinin etkisiyle¸ çocukların gözünde babaları uzak¸ mesafeli¸ erişilmez¸ yüce¸ hem korku hem hayranlık kaynağı olan bir sima olmaktan çıkıyor. Yaşama biçimlerinde ve zihinlerde meydana gelen laikleşme¸ aile içinde yeni istek ve taleplere yol açarak roller ve statüler konusunda da yeni bölüşümün yavaş yavaş ortaya çıkmasına neden oluyor.
Kağıtçıbaşı'nın araştırmasına göre Türk toplumu aile fertleri arasındaki bağımlılık ilişkilerine olumlu gözle bakmaya devam ediyor. Aile değerlerine ve cemaat fikrine dayanan bir kültürün muhafazasına ve aileden bağımsız olarak elde edilen şahsî başarıdan daha çok¸ akrabalar arasındaki dayanışmaya ve yardımlaşmaya ağırlık veriyor. Toplumsal ve ekonomik başarının paylaşımını öngören bu karşılıklı bağımlılık¸ kötü hayat şartlarına maruz kalan tüm aileyi kurtarmaya yaradığı gibi aile şerefi ilkesinin temelini oluşturuyor. Ancak bundan yola çıkarak aile içi karşılıklı bağımlılığın sadece ekonomik zaruretlerden kaynaklanmakta olup gelişmeyle ve daha yüksek bir hayat standardına erişmeyle birlikte zamanla ortadan kalkacağı ileri sürülebilir mi?
Söz konusu araştırmanın sonuçları gösteriyor ki¸ orta ve üst gelir grubundaki ailelerde ekonomik bağımlılık önemini kaybetmesine rağmen aile fertleri arasındaki ilişkilerde herhangi bir gevşeme olmamaktadır.
Oysa maddî bağımsızlık sebebiyle kişilerin de aile karşısında bağımsızlığa kavuşması beklenebilirdi. Ancak Türkiye'de Batı'daki modelin aksine kuşaklararası ilişkilerin değişimi dikey bir değişim ekseni uyarınca meydana gelmemekte¸ tersine duygusal alanda daha büyük bir bağımlılık doğrultusunda seyretmektedir. Burada değişim bağların çözülmesine yol açmıyor¸ toplumdaki dönüşümler karşısında duyulan tedirginliklere göğüs gerebilmek için adeta aileye daha sıkı bir biçimde bağlanılıyor ve sığınılıyor.
Batı'da da çekirdek aile sanayi devriminden önce geliştiğine göre bunun nedenini Batı'nın kültürel öğelerinde aramak gerekmektedir.
Zira Türkiye'de aile konusundaki mevcut veriler bize¸ laikleşme politikalarına ve sosyoekonomik gelişmeye rağmen¸ siyaset ve ekonomi konusundaki zihniyet değişimine rağmen Türk ailesinin çözülmemesi bir yana¸ onun dış baskılara karşı büyük bir direnç gücü göstererek varlığını tüm gücüyle idame ettirdiğini göstermektedir. Gerçekten de çeşitli incelemelerin sonuçları¸ Anadolu'da Tanzimat'tan bu yana geniş aile oranında büyük bir düşüş kaydedilmediğini ve global toplumda meydana gelen değişimin kırsal kesim ailesinin yapısını etkilemediğini göstermektedir. Diğer yandan kırsal göç ile kentleşme de aile bağlarının kopmasına yol açmamış zira modernlik karşısında akrabalık ilişkileri çok önemli bir toplumsal anlam kazanmıştır.
Rukiye KARAKÖSE
YazarDaha çok küçükken rahmetli dedem beni sık sık sevindirirdi. Yattığım odadan salona kadar geçeceğim yola aralıklarla bir bir bozuk ve kâğıt para koyardı. Sonra da seslenerek beni çağırırdı. "Tarık, ge...
Yazar: Erdal KARASU
Anne ve babanın okul kurumuna verdiği önem¸ değer ve buna bağlı olarak geliştirdiği tutum kadar¸ çocuğa sunduğu fırsatlar da büyük önem taşır. Okul öncesi evrede çocuğun okul öncesi eğitim...
Yazar: Rukiye KARAKÖSE
Kanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Anne övgüleri alabilsin¸ "Helal olsun ne kadar özeniyor çocuğunun eğitimine" densin diye olan Aysun'a oluyor. Eğer dindar bir aileyse o zaman bu programa "Her şeyi yaparım din...
Yazar: Rukiye KARAKÖSE