AİLE BİRLİĞİNİN ÖNEMİ
Aile, toplumun temel harcıdır. Aile yapısı güçlü olan bir milletin devlet yapısı da güçlü demektir. Aile zarar görürse toplum da zarar görür. Geleceğe en güzel şekil verecek, hayırlı bir nesil yetiştirme görevi aileye verilmiştir. Yüzyıllardır milletimizin tarihteki güç ve iktidarı, aile bağlarının sağlam olması ve manevi değerlere verdiği önemden kaynaklanmıştır. Özellikle ahlâki değerlerin önemsenmediği, dinsiz bir toplumun hedef alındığı bazı ülkelerde bu manevi çöküş ve ahlâki yozlaşma toplumun her kademesinde kendini gösterir. Aile yapısı ve birliği çökmüş, manevi değerlerini yitirmiş, bireyleri arasında sevgi, saygı, birlik ve beraberlik duyguları körelmiş bir devletin güçlü olması pek mümkün değildir. Ailedeki bu yozlaşma, kısa zamanda toplumun bütün birimlerine sirayet eder. Okullarda, iş ve arkadaş ortamlarında sevgi ve saygı yerine, haset, bencillik, ikiyüzlülük, alay ve dedikodu gibi kötü ahlak özellikleri hâkim olur. Özellikle ahlâki değerlerin önemsenmediği, dinsiz bir toplumun hedef alındığı bazı ülkelerde bu manevi çöküş ve ahlaki yozlaşma toplumun her kademesinde kendini gösterir. Bu gibi toplumlarda hayat, sadece karşılıklı maddi menfaatler üzerine kurulur. Kimse diğerinin hakkını korumaz, adalet aramaz, güçsüz olana merhamet etmez. Dolayısıyla böyle bir aile ve milletin bireylerinin de, beraber huzur ve barış içinde yaşamaları imkansız hale gelir. Din, ahlak ve aile hayatını yok etmeye yönelik bu faaliyetler, “önce benim rahatım ve menfaatim” mantığı güden insanların sayılarını artırmıştır. Bu görüştekiler için fedakarlığın her türlüsü kayıptır. Bu durum çıkarlarının zedelenmesi anlamına gelir ve tercih edilmez. Bencilce tavırlar uyanıklık olarak görülür. Bu mantıkta olan insanlar için hayat hem kendisi, hem de çevrelerinde bulunanlar için çekilmez hale gelir. Evlerinde otururken dahi sürekli huzursuzluk duyarlar. Eşyalarının yıpranması, mallarının tükenmesi, yalnız kalma korkusu, toplumun saygısını kaybetme endişesi bu insanlara eziyet verir. Kader gerçeğinin farkında olmadan, hayatta yaşadıkları her olayın kontrolünü kendi ellerinde zannettikleri için, kendi kendilerine zulmederek zorluk içinde yaşarlar. "Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar." (Yunus Suresi, 44) Unutmamak gerekir ki isyan etmeden, Allah’ın kendisine yaşattığı her zorluğa razı olan insanlar, Allah’ın vaat ettiği kolaylığı da hemen arkasından bulacaklardır. Yeter ki karşılık beklemeden sadece Allah rızası için, içinde bulundukları her olumsuzluğa sabır gösterebilsinler. Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. (İnşirah Suresi, 5) Rabbin için sabret. (Müddessir Suresi, 7) Türk milletinin aile ve dini birliğini yok etmedikçe, hiçbir suretle parçalanamayacağını bilen dış güçler, bu konuda derinden bir faaliyet yürüterek, halka ahlaksızlığı ve dinsizliği telkin etmeye devam etmektedir. Üçüncü dünya ülkeleri için çekilen, kimin kimle beraber olduğunu takip etmekte zorlandığımız dizi kültürü ile ahlâksızlığın meşrulaştığı, dünyada ve İslam aleminde yaşanan olumsuz olaylara duyarsız ve uyuşmuş bir toplum oluşturmak için planlarını her mecrada yürütmeye devam etmişlerdir. Şeytanın kuklası haline dönüşmüş bu kişiler, Allah inancı olmadan, hiçbir sınır gözetmeksizin yaşayıp “gününü gün etmek “ üzerine kurulu bir hayat sürerler. Materyalist felsefenin telkinleri sayesinde, güçlünün zayıfı ezmesi mantığı ile yaşarlar. Dolayısıyla bu telkini alan toplumlarda ne baba oğlunu, ne ağabey kardeşini ne de genç yaşlıyı korur ve kollar. Müslüman Türk milletinin farkı da bu noktada ortaya çıkar. Dinlerine bağlı bir millet olan Türkler, anne ve babaya olan saygının, Allah’ın emri olarak Kuran’da yer aldığını bildikleri için, bu güzel ahlak özelliklerinden asla taviz vermezler. "Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır…" (Lokman Suresi, 14) ayeti gereği anne ve babaya güzel davranmak Allah’ın emri olduğu için, aynı zamanda ibadet anlamına da gelmiş olur. Anne ve babaya sadece, kişiyi Allah yolundan alıkoymaya çalışıyorsa itaat edilmez. Ancak bu durumda dahi kötü davranış ve hakaret söz konusu değildir. Bu tür tavırlar Türk toplumunda kınanan ve yadırganan çirkin ahlak özellikleridir. Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bir bilgin olmayan şeyi Bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın) da onlara iyilikle (ma’ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve Bana ‘gönülden-katıksız olarak yönelenin’ yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, böylece Ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim. (Lokman Suresi, 15) Kur'an ahlâkını yaşayan toplumlarda, devletine faydalı bir vatandaş, ailesini seven, koruyup gözeten bir evlat, ahlakıyla örnek olan bir eş ve arkadaş gibi insan modelleriyle karşılaşılır. Böyle sağlam bir milletin ömrü uzun, yaşantısı huzurlu, birlik ruhu da çok güçlü olur. Allah Kuran’da, bir milletin birlik içinde ve güçlü olmasının sırrını şöyle bildirmiştir: Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46) Dini eğitim çok küçük yaşlardan itibaren çocuklara verilmelidir. Ancak yasak ve kurallar koyarak günah ve sevap kavramını anlatmak yerine, yaptığı her güzel ahlaka karşılık onu ödüllendirerek bu yöndeki davranışlarını pekiştirmek ve olumlu telkinler vermek daha sağlıklı olacaktır. Etrafımızdaki canlı ve cansız hiçbir şeyin tesadüfen oluşmadığı, bir Yaratıcının eseri olduğu anlatılırken, Yaratanın merhamet ve büyüklüğünü çocuğa hissettirmek ve O’nu çok sevmesini sağlamaya çalışmak gerekir. İnsan sevdiği kişileri kırmaktan sakınır. Bu nedenle Allah’ı seven çocuk, ileriki yaşlarında da O’nun razı olmayacağı davranışlar sergilemekten şiddetle kaçınır. Allah’tan ve O’nun rızasını kaybetmekten korkar. Ancak bu korku dünyevi korkular gibi insana zulüm ve huzursuzluk değil, aksine huzur ve mutluluk getirir. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13) “Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir…” (Rûm, 21) Resûlullah buyurdular: “Sizin en hayırlınız, âilenize karşı en hayırlı olanınızdır…” (Tirmizî, Menâkıb, 63/3895; İbn-i Mâce, Nikâh, 50) Aile hayatında eşlerin birbirinden beklentileri, birbirinin güç ve imkânlarını aşmamalıdır. Sözgelimi, kendi yağı ile kavrulan bir çiftçiden, memurdan veya işçiden eşi lüks bir semtte dubleks bir ev, son model bir araba, kürkler ve hizmetliler talep ederse; kaynanasını evinden kovan bir erkek, eşinden anasının karşısında el-pençe divan durmasını beklerse o yuvada uyum değil zulüm var demektir. Aile bireyleri, dışarıda işini bitirdikten sonra hemen evlerine dönmelidir. Ev dışındaki işler, görevler, toplantılar veya programlar sona erince artık daha fazla dışarıda oyalanmak, boş yere vakit öldürmek, kendini eğlencelere vermek doğru olmadığı kadar, aile mutluluğunu zedeleyici ve zararlıdır da. Erkek, dışarıda karşılaştığı olayların sıkıntısını aile yuvasına taşımamaya gayret etmeli, öfkesini ve kızgınlığını frenlemeli, hele başkalarına kızmasının acısını evdekilerden çıkarmaya asla kalkışmamalıdır. Aile fertleri, özellikle koca, evde bulundukları sürece davranışlarının sert, suratların asık olmamasına özen göstermelidirler. Aksi halde ailenin temelinde daima taze ve güçlü kalması gereken sevgi zedelenir, huzur kaçar ve sertliğin devamı halinde ailenin dağılmasına bile sebep olunur. Çocukların evden soğumaları da daha çok aile içindeki sert ve anlamsız davranışlar yüzündendir. Bu konuda erkek ayrı ve farklı bir dikkate ve tahammüle mecburdur. Zira babanın kaba, katı ve sert tutumu eşini ve çocuklarını olumsuz yönde daha çok etkiler. Aile fertleri birlikte bölüşmeyi, paylaşmayı, zorlukları yüklenmeyi kısacası sorumluluklarını hissetmeyi becererek, günümüzde aileyi tehdit eden unsurlara karşı tedbirli olarak mutlu olmaya gayret etmeliler. Yoksa, biz Müslüman Türklerin, elimizde en sağlam kalan kurum diye iftihar ettiğimiz aile yapımız da dağılır ve yok olur gider. Rabbim birliğimizi ve dirliğimizi daim eylesin. Âmin... ***
Sümeyye Büşra YILDIZ
YazarGazze’de yaşanan zulüm ve katliamı ne yazık ki tüm dünya seyrediyor. Filistin’de öteden beri devam edegelen ve özellikle de son günlerde Gazze’de gerçekleştirilen sivillere yönelik insanlık dışı katli...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Zamanın padişahı vezire, “Vezir! İstanbul’da hiç evliya var mı?” diye sorar. Vezir “Aman padişahım, İstanbul evliya yatağı olarak bilinir, evliya olmaz mı hiç!” der. Bunun üzerine padişah, “Öyleyse bi...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Yüce Rabb’imiz, hayvanlarla ilgili olarak En’âm Sûresi 38. ayet-i kerimede şöyle buyurur: “Yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi sizin gibi birer to...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Adamın biri, yola çıkmak üzere olan Hz. İsa’ya “Sana yoldaş olabilir miyim?” der. Teklifin kabul edilmesi üzerine beraber yola koyulurlar. Bir nehir kenarına varınca yemek molası için otururlar. Yanl...
Yazar: A. Tuba BÂKİLER SÜTDEDE