AB'YE UYUM BİZİ İSLAMİ YAŞAYIŞTAN UZAKLAŞTIRIYOR MU?
Batı da aile yapısı bozulmuştur. Avrupa Birliğine girebilmek çalışmaları esnasında batılılaşma sürecine daha fazla girdik.
Batı da aile yapısı bozulmuştur. Avrupa Birliğine girebilmek çalışmaları esnasında batılılaşma sürecine daha fazla girdik. Bu esnada¸ Avrupa Birliğine alınabilmemiz için bize dayatılan¸ Batının dinî örfümüze ve sosyal yapımıza uymayan bazı kanunlarını kabul etmeğe mecbur edildik. Bu kanunların zararlı tesirleri cemiyetimizde görülmeğe başladı. Bunun yanında¸ çok gelişen iletişim vasıtaları ile yapılan zararlı iletişim bombardımanlarından kendini koruyamayıp manevî yaralar alanlarımız da çok oldu ve olmakta devam etmektedir. Bunların sonucu¸ cemiyetimizde maalesef sağlam aile yapımızın bozulmasının başladığına dair tehlike sinyalleri¸ bizi ikaz etmektedir.
Aile yapımızdaki bu bozulma tehlikesine karşı gereken tedbirler mutlaka alınmalıdır. Bu tedbirler arasında¸ insanların yanlış düşünce ve inançlardan kurtarılması ve onlara doğrunun¸ iyinin ve istikametli yaşayışın benimsetilmeğe çalışılması¸ en mühimidir.
Cemiyetimizdeki insanların çok yaygın olarak görülen hatalarından biri¸ olaylara kendi pencerelerinden bakmakta kendilerini tamamen hür zannetmeleridir. Aslında böyle bir hürriyet olamaz! İnsan dünyaya kendisi gelmemiş¸ zahirî sebep olan anne-babası da onu dünyaya getirmemiş; hakikatte Allah (c.c.) tarafından bu dünyaya gönderilmiştir. Sebeplerde boğulmayıp¸ sebepleri yapan Yaratıcı’yı¸ O’nun bizi yaratmaktaki hikmetlerini ve bizden beklediklerini¸ bize bildirdiği şekilde öğrenmeliyiz.
İnsanı iki ayrı cinste yaratan Allah (c.c)¸ onların evlilik birliği kurmaları halinde birbirlerine karşılıklı hak ve vazifelerinin ne olacağını da bildirmiştir ve bunlara uyulmasını istemektedir. Asıl “kanun koyucu”: O’dur. Biz¸ ferdî hayatımız için O’nun kanunlarını ve mevzuatını göz ardı ederek¸ yerine kendimiz başka kanun ve mevzuat koyamayız. Devlet laik olabilir; fakat fertler laik olamaz! İnsanlar¸ O’nun kendileri için koyduğu hayat programına uymayıp “keyfîlik” ve “başıboşluk” haline girerlerse¸ elbette bunun zararlarını da görebilirler ve görmektedirler.
Hastalıklarda ve kazalarda “ilk yardım” yapılması¸ hastalıkların ve kazaların insana sıkıntı veren belirtilerinin giderilmesi¸ gerekli ve faydalı olsa da¸ kâfî değildir; asıl tedavinin de yapılması ihmal edilmemelidir. Aksi halde hastalık belirtilerini yok etmekle hastalık da yok edilmiş zannedilebilir ki bu¸ hastalığın zamanla daha da şiddetlenmesine ve gecikildiği için tedavisinin daha da zorlaşmış hale gelmesine sebep olabilir.
Mahlûk (yaratılmış) olan insan¸ Hâlık’ının (Yaratıcısı’nın) kendisine kitabı ile ve peygamberi ile bildirdiği hayat programına aykırı hareket ederse¸ gerçek hakkını ve vazifesini öğrenmez¸ kabul etmez ve ona göre yaşamazsa; elbette birçok problemlerle karşılaşır.
İnsanlar¸ her hususta ve evliliklerinde de: “ - Acaba Allah (c.c.) benden ne istiyor?” sorusunu sorup cevabını arayarak ve hayatlarına tatbik ederek yaşayabilseler¸ meselelerini halledebilirler. Genel çözüm budur. Teferruatta boğulup esası kaybetmemek lazımdır. Peygamberlerden sonra insanların en faziletlileri olan sahabeler; “- Acaba Allah bizden ne istiyor?” sorusunun cevabını araştırıp hayatlarına tatbik ile yaşamışlardı. “O’nu bulsan¸ her matlûbunu buldun; hadsiz minnetlerden¸ korkulardan kurtuldun.” demiş¸ büyük bir zat..
Bu asrın mühim bir hastalığı da¸ dünya hayatını âhirete bilerek ve severek tercih etmektir (“Onlar dünya hayatını âhirete seve seve tercih ederler.”¸ İbrahim Sûresi: 3). Müslüman oldukları halde¸ kendilerine ayrıca “seküler” (ehl-i dünya) sıfatı da yakıştırılanlar ve bundan rahatsızlık duymayanlar¸ maalesef bu manevî hastalığın tarifine girmektedir.
Biz¸ sathî değil¸ gerçek manâda “O’nu bulmalı”; O’nun rızasını aramalı ve O’nun rızasına göre yaşamalıyız. Dünyada yaşarken bu ölçüyü arayıp uygulamamaktan¸ bulmuşken onun dışına çıkmaktan ve asrımızdaki Müslümanları tehdit eden mühim bir tehlike olan “sekülerizm” (dünyevîleşmek) modasına kapılmaktan¸ Allah’a sığınmalıyız.
Mustafa NUTKU
YazarOsmanlı padişahlarının onuncusu, 89. İslâm halifesi olan ve “Muhteşem Süleyman” olarak anılan Kanûnî Sultan Süleyman 1494 (bir rivayete göre ise 1495)’te, babası Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyi (vali...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Daha çok küçükken rahmetli dedem beni sık sık sevindirirdi. Yattığım odadan salona kadar geçeceğim yola aralıklarla bir bir bozuk ve kâğıt para koyardı. Sonra da seslenerek beni çağırırdı. "Tarık, ge...
Yazar: Erdal KARASU
Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in bacanağı, Şeyh Edebali’nin hemşehrisidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Sultan Orhan devrinde vefat etti. Karamanlı olan Durs...
Yazar: Muammer YILMAZ
Şerefimiz, şanımız var Biz ne büyük bir milletiz Al bayrakta kanımız var Biz ne büyük bir milletiz Üç kıtada at koşturduk Akarsuları coşturduk Dağlar, tepeler aştırdık B...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ