15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNE KARŞI GERÇEKLEŞTİRİLEN MİLLETİMİN İSTİKBALİ VE DEVLETİN BAKÂSI MÜCÂDELESİ
Tarih boyunca mazlum milletlerin can simidi olan milletimiz adalet, merhamet, şefkat, bağımsızlık, liyâkat, erdem ve değerleri sayesinde geniş coğrafyaların umudu olmuştur. Milletimizin hak ve adalet mücâdelesi kültür ve medeniyetimize kasdedenlerin de korkulu rüyası olmuştur. Sömürgecilik, emperyalizm, talan ve işgâl girişimlerine karşı tarihin her döneminde dik durmayı ve ayakta kalmayı başaran milletimiz mazlumlara karşı son derece şefkat yumağı haline gelirken varlığına kasdedenlere karşı meydan okumuş, onurunu korumuş, canına kasdedenlerin geçişine izin vermemiştir. Fetihlerle toprak kazanmayı değil gönüller arasında köprüler kurmayı hedefleyen milletimiz, uzun tarih yürüyüşünde imar, iskân, sanat, üretim, birlik ve huzûrun teminatı olmuştur. Hak ve bâtıl kavgası, iyilerle kötülerin mücâdelesi, imanla küfrün savaşı tarihin hiçbir döneminde dinmemiştir. Küfür olanca karanlık ve kirli emelleriyle imanın nûrunu söndürmenin çabasına bürünmüştür. Değerlerine sahip çıkan, asâletiyle dikkat çeken ve varlık mücâdelesini her daim sürdüren milletimiz, içten ve dıştan gelen her türlü saldırıya karşı en büyük cevabı birlik ve beraberliğiyle vermiştir. Kutsal değerlerinin çiğnenmesi kadar kötüye kullanılmasına da fırsat vermemiştir. Anadolu insanının irfânı, vasat ümmet olmayı hedeflemiş ve her türlü aşırılıklara karşı koymayı bilmiştir. Milletimizin varlığına kasdeden düşmanlarımız milletimizle doğrudan savaşmayı hiçbir zaman göze alamamış, alsa da başarılı olamamıştır. Her dönemde içimizden kimi beyinsizleri satın alarak, içimizdeki mayası bozuk olan, kimliksiz, kişiliksiz, omurgasız ve satılık ruhlu kimi kesimleri kullanarak bizi kendimizle vurmanın kahpeliğine girişmişlerdir. Bizi bize kırdırmak için de önce eğitim sistemimizi hedef almışlar, bizi değerlerimizden soyutlamanın, kendi kültürel kodlarımızdan koparmanın, zihinlerimizi tersyüz etmenin ve bizi geçmişimizden koparmanın çabasına bürünmüşlerdir. Vatanımızı doğrudan işgâl etmeyi başaramayan ve topraklarımızı sömüremeyen Batı, zihinlerimizi emperyalist işgâlin kurbanı kılmaya, gönüllerimizi kasıp kavurmaya, içimizden kimi birey ve toplum kesimlerini kendi emelleri doğrultusunda kullanmaya kalkışmıştır. Bu işgâl furyasının en acı örneğini FETÖ terör örgütünün yapılanmasında görmekteyiz. FETÖ terör örgütü milletimizin kimi evlâdını kültür ve tarihinden koparıp milletinin üzerine bomba yağdıracak ve devletinin bekâsına kasdedecek kadar gözü dönmüş hainler gürûhuna dönüştürmeye kalkışmıştır. Eğitim faaliyetleriyle masum gözükmeye çalışan bu yapı, yurtiçi ve yurtdışındaki kurumlarıyla kendilerine militan yetiştirmenin çabasına bürünmüş, beyinleri mankurtlaştırmış, zihinleri kasıp kavurmuş, kalpleri esir almıştır. Anadolu insanının gariban kesimlerinden topladığı çocuklarını ana babalarından, ailelerinden, köylerinden ve köklerinden soyutlamış, ailesine ve toplumuna değil örgütün elebaşısına sâdık örgüt elemanına dönüştürmüşlerdir. Sinsi planları, gizli entrikaları, özel yapılanmaları ve kirli ilişkileriyle FETÖ terör örgütü asıl yüzünü 15 Temmuz’da göstermiştir. FETÖ terör örgütünün hain darbe kalkışmasına karşı milletimiz ölüm kalım savaşı vermiştir. O karanlık gecede milletimizin bütün kesimleri ve sağduyulu bütün vatan evlâdı istiklâline sahip çıkmıştır. FETÖ terör örgütünün yıllardır sivil yapılanma olarak görülen eğitim, sağlık, hukuk, üniversite, askeriye, emniyet ve devletin diğer kurumlarındaki yapılanmasının ne kadar dehşet verici bir hedefe yönelik olduğu ortaya çıkmıştır. Bir zamanların devlet üniformalarını kuşanmış olan bu hainlerin o gece ne kadar gözü dönmüş canavarlar haline geldikleri ortaya çıkmıştır. Onların amansız saldırılarına, şehirleri kasıp kavuran, köprüleri işgâl eden, devletin kurumlarını bombalayan, milletimizin her kesimini hedefe alan bu satılmış ruhlar, yıllardır yıprattıkları ve güçsüz bırakmaya çalıştıkları devlet aygıtımıza son vuruşu indirmek istemişlerdir. Allah’a şükürler olsun ki, o gece ve sonrasında devlet ve millet bir bütün olmuştur. Milletimizin rengi, cinsi, etnik grubu, mezhebi ve meşrebi farklı olan zümreleri mevzubahis vatan olunca kenetlenmiş, bayrağının şanını korumuş, devletinin asıl sahiplerinin elinde devamına karar kılmış, varlığına kasdedenlere darbenin daha ilk saatlerinden itibaren en sağlam duruşu sergilemiştir. Olanların seyri gelişmelerle daha iyi anlaşıldıkça millet kükremiş, gözü dönmüş bu hainlerin saldırılarına milletçe karşı konulmuştur. Devletsiz, vatansız ve bayraksız kalmanın ne demek olduğunu bu millet yanı başımızdaki Irak ve Suriye örneğiyle en taze bir şekilde görmüştür. Mazlum milletlere kucak açan bu asil milletin sığınacağı bir başka coğrafya olabilir mi? Şehitlerin emâneti olan bu vatan millet düşmanlarına terk edilebilir mi? Devletimiz dimdik ayakta durmadıktan sonra dünyalar bizim olsa neyimize? Bayrağımızın dalgalanmadığı bir ortamda yaşamak mümkün mü? İşte bu millet “ya istiklal ya ölüm” mücâdelesini en az İstiklal Savaşımız kadar onurla bu gece ve akabinde gerçekleştirmiştir. Milletimizin bu yürüyüşünü Cumhurbaşkanımızın seslenişi şahlandırmıştır. Milletimizin bu kararlı duruşunda Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın meşhur konuşması daha da etkili olmuştur. Cumhurbaşkanımız hain darbe girişimine karşı sert bir tavır sergilemiş, devletin bu hainlere pabuç bırakmayacağını söylemiş ve şu sözleriyle milletimizi meydanlara davet etmiştir: “…Milletimin de dimdik duranların arkasında aynı şekilde durmasını özellikle istiyorum ve kendilerini hava limanlarına ve meydanlara özellikle davet ediyorum.” Bu yerinde çağrı darbenin püskürtülmesinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. İhânet odaklarının yeltendikleri bu darbe girişimine karşı ilk saatlerden itibaren kenetlenen, sokaklara dökülen, tankların önünde siper olan milletimiz, Cumhurbaşkanımızın bu çağrısıyla daha da cesâretlenmiş ve bir bütün halinde sokaklara sahip çıkıp meydanları doldurmuştur. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın bir televizyon kanalında katıldığı canlı bağlantıdaki şu çağrısı darbenin seyrini değiştiren bir diğer açıklama olmuştur: “Millî irâdeye yönelik bu ayaklanma hareketine karşı tabiî ki hukuk, yasalarımız, anayasamız neyi gerektiriyorsa, bunun bir defa cevabını bu yapı, ister silahlı kuvvetler olsun, bir grup azınlık da olsa ister başka kurumlarımız içerisinde olsun, gereken cevabı alacaklardır. Bu azınlık grup tanklarıyla, toplarıyla gelsinler milletimize ne yapacaklarsa yapsınlar.” Bu çağrıya candan kulan veren milletimiz Yenikapı rûhuyla kahramanca bir duruş sergileyerek devletine, kurumlarına, istiklâline ve istikbâline sahip çıkmıştır. Milletimiz Yenikapı rûhuyla kenetlenmiş, duygu ve düşünce birliğini bütün cihana göstermiş, irâdesini üç beş çapulcuya çiğnettirmemiş ve istiklâline âşık bir millet olduğunu modern çağda bütün dünyaya göstermiştir. Türkiye’nin en karanlık ve en uzun gecesi 15 Temmuz gecesi idi. Çünkü memleketimiz büyük bir tehditle karşı karşıya idi. Devletin kılcal damarlarına sızmış şer yapı, hain ve sinsi planlarını aleniyete büründürmüş, devletin kurumlarını işleyemez hale getirmeye kalkışmış, milletimize karşı toptan savaş açmıştı. Milletimizin yüz akı, yarınlarımızın umut ışığı, geleceğimizin teminatı, tarihimizin şanlı kahramanları olarak verdiğimiz 249 şehidimiz onurumuz oldu. Gözü dönmüş hainler ihânette o kadar sınır tanımaz hale gelmişlerdi ki, İtilaf Devletlerinin bile işgâl yıllarında cür’et edemedikleri TBMM’ne ve Cumhurbaşkanlık makamına, millete ve milletimizin temsil makamlarına doğrudan silahlı saldırıda bulunmuşlardı. FETÖ terör örgütü dini ve dinî değerleri kullanmaktan bile geri durmamış, devletin imkânları ile yetişen devletin ordusunu dış yönlendirmelere açık hale getirmiş, devletimizin gizli bilgilerini yabancı odaklara servis yapmaya kalkışmış, dış dünyada devletimizi ve ülkemizi küçük düşürmenin pervâsızlığına bürünmüştür. Devletimizin kurumları içerisinde, milletin vergileriyle yetiştirilip makam ve mevki ile ödüllendirilen hainler, sadâkat ve teslimiyetlerini milletimiz ve devletimiz yerine başka kurum, kişi ve ülkelere karşı gösterecek kadar alçalmışlardır. 15 Temmuz öncesinde devletin birçok kurumunda kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda karar ve fiillerle istediklerini çekip çeviren bu yapı, 15 Temmuz’da nihâî amacını gerçekleştirerek süreci bir yere taşımaya çalışmıştır. Yaklaşık 40 yıl boyunca tedbir siyasetiyle devletin ve toplumsal ilişkilerin her alanında mevzi kazanan bu yapı, hâin emellerine ulaşmak için her şeyi mubahlaştırmış, farklı şart ve kimliğe bürünmenin normal kabul edildiği bir zihniyetle, gerçek yapısını ve niyetini sürekli gizleyerek yol almaya çalışmıştır. Müslümanın samîmî, dürüst, ihlâslı, meşrû yollarla ve sıhhatli bir hedefe yürümesi esasken, FETÖ sinsi, hain, gizli ve şer gündemiyle nifak tohumlarını ekip büyütmenin şirretine kalkışmıştır. Dış mihrakların taşeronluğunu yapan bu örgüt, dış güçlerden aldığı cesâretle milletimizin kalbine bir hançer gibi saplanmak istenmiştir. Kitle ve sürü psikolojisiyle yetiştirilen mensupları şebekeye dönüşen örgütün kirli yapılanmasında kime ve niçin hizmet ettiğini bilemeyecek kadar gözünü karartmış, kirli yapılanmanın bir parçası olmaktan utanmayacak kadar millet karşısında konuşlanmaya kalkışmışlardır. Küresel çapta büyük bir ağa sahip olan bu yapı bir terör örgütü olarak Batılı devletler tarafından bir darbe teşebbüsünde kullanılmak istenmiş ve Türkiye’ye karşı bir işgâl girişiminin parçası haline getirilmiştir. 15 Temmuz sonrasında Batılı ülkeler maalesef Türkiye lehine tek bir beyan ve açıklamada bulunmamış, darbe girişimi karşısında Türkiye’nin yanında yer almamışlardır. Ekonomik ve siyasal anlamda daha özgür ve güçlü bir Türkiye’nin varlığını Batı kendisi için bir tehdit olarak görmüştür. Türkiye’yi ekonomik ve stratejik olarak etkisizleştirmeye kalkışan Batı, tarih boyunca olduğu kadar günümüzde de milletimize karşı iki yüzlü bir tutum sergilemiştir. Ülkemizin müttefiki olarak bilinen kimi ülkeler Türkiye’nin karşısında FETÖ ve başka birtakım terör örgütleriyle içli dışlı olmaktan kaçınmamışlardır. 15 Temmuz darbe girişiminin önemli sonuçlarından biri de ülkemizin ve devletimizin varlığına ve bekâsına kasdeden FETÖ gibi terör örgütlerinin uluslararası boyuttaki destekçilerini ortaya çıkarması, Batı ve Türkiye arasındaki ilişkilerin daha da netleşmesidir. Batı’nın Türkiye’ye karşı niyet ve davranışları daha da belirginleşmiş, elindeki enstrümanlarını kaybeden Batı’nın düşmanlığını daha da alenîleştirmiştir. Millet irâdesine karşı kalkışılan 15 Temmuz darbe girişimi milletimizin ve devletimizin millet irâdesine sahip çıkması ile bertaraf edilmiştir. Bu gelişmeler ışığında çok önemli sonuçlar çıkarmamız gerekiyor. Bu darbe girişimi bize millet olarak kenetlenmenin elzemliğini göstermiştir. Yürekler toplu vurdukça onu hiçbir topun sindiremeyeceğini öğretmiştir. Milletimizin istiklâli ancak millî ve mânevî değerlerimize sadâkattedir. Yerli ve millî bir eğitim sistemi temellendirilmeli, değerler eğitimi mutlaka verilmeli, neslimize sahip çıkılmalıdır, şer odaklarının insafsızlığına terk edilecek bir vatan evlâdının bile olmaması gerekmektedir. Devletimizin bekâsı ve varlığı esastır. Devletimizin varlığına kasdedecek yapılar büyümeden çökertilmelidir, güvenlik ve kontrol vazifesi devlet yöneticilerinin aslî görevidir. “Su uyur düşman uyumaz” gerçeğinden hareketle istihbaratımızın millî olmasına, devlet organlarının dinamik kalmasına şiddetle ihtiyacımız vardır. Dinî ve millî değerlerimiz kimsenin ve hiçbir gurubun tekelinde olamaz. Sağlıklı din eğitimi verilmediği, sahih kaynaklardan beslenmediğimiz, Asr-ı Saâdet Müslümanlarının kimliğine bürünmediğimiz, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in rehberliğini aşikâr kılmadığımız zaman, bilelim ki, din rahmet değil zahmet olmaya başlayacaktır. Bâtıl, bid’at, sapık ve sapkın gruplar kendi aslî renkleriyle değil, sûret-i haktan gözükerek bizleri avlamaya çalışmışlar ve çalışacaklardır. Devlet ve toplum olarak iyi niyetli, hakşinas, vatanperver, milletin aslî evlâdı, sâlih, sâdık ve samîmî dinî cemâatlerle, din sosu katılan, dini sömüren, din adına ahkâm kesmeye kalkışan, ipleri birtakım dış odakların elinde bulunan sinsi grupların arasını ayırmamız gerekmektedir. Dindarları zan altında bırakmadan sağlıklı din eğitimini vermenin vazgeçilmezliğini görmemiz gerekmektedir. Kur’an’ın ahkâmı yaşanır, Peygamber Efendimiz tarihî ve mânevî şahsiyetiyle yakından tanınır, İslâm aslî rengiyle öğretilir, dini yaşamanın önündeki engeller ortadan kaldırılırsa millet gerçekle sahtenin, sâlihlerle hâinlerin farkını daha iyi görecektir. Kur’ân ve sünnet bütünlüğüne, millet ve devlet birlikteliğine, bağımsızlık ve kalkınma rûhuna birlikte sahip çıkıldığı zaman ihânet odakları imkân ve fırsat bulamayacaklardır. FETÖ milletimizin ve devletimizin varlığı kadar dinimizin varlığına da kasdetmiş bir yapıdır. İslâmî kavramların içini boşaltmış, dinin temel kaynaklarını değil, kendi söylemlerini ön plana çıkarmış, FETÖ elebaşının yazdıklarını Kur’ân ve sünnetin önüne geçirmiş, dinlerarası diyalog projeleriyle karma din oluşturma furyasına kalkışmış, mutlak itâat Allah’a olması gerekirken, elebaşlarını dokunulmaz ve ulaşılmaz hale getirmiştir. Bu tesbitler ortadayken fert ve zümreler olarak mutlaka özeleştiri yapmak durumundayız. Kimlerle beraber olduğumuza mutlaka dikkat etmeliyiz. Cemaat yapılarının oldukça şeffaf olmaları ve hukuk çizgisinde hareket etmeleri gerekmektedir. Her topluluk içlerine vatan ve millet hainlerinin girmesine engel olacak şekilde sağlam kaleye dönüşmek durumundadır. Sonuç olarak 15 Temmuz hâin darbe girişimi püskürtülmüş, ama tehlike ortadan kalkmış değildir. Sulh u salâh isteyen mutlaka cenge hazır olmalıdır. Millet olarak siyasal, ekonomik, kültürel, güvenlik ve toplumsal dokularımızı güçlü kılmaya devam edeceğiz. Bizi gâfil avlamak isteyen pusuda bekleyen güç odaklarına prim vermemek durumundayız. Cemâat birlikteliklerinin kemiyette değil keyfiyette olduğunu bilmek, din ve millet davasında öncü olmaya lâyık kanaat önderlerinin yanında yer almamız gerekmektedir. Yerli ve millî bir nesil yetiştirip cemâatimize adam kazanmanın değil, milletimize ve ümmet-i Muhammed’e lâyık isimler yetiştirmenin çabasına bürünmeliyiz. Nâkıs insanlardan kâmil işler çıkmayacağına göre, güçlü millet ve güçlü Türkiye olmalıyız. Zâlimler istemese de Allah nûrunu tamamlayacaktır. Bugün güçlü ve huzurlu bir ülkede yaşamamıza vesile olan bütün şehitlerimiz yanında, özellikle 15 Temmuzda Hakk’a yürüyen 249 şehidimize Allah rahmet eylesin. Onlar cennette makâm-ı Mahmûd’a erişirken Rabb’im, bizlere de onların emânetine sahip çıkmayı nasip eylesin. 15 Temmuz gecesinde tanklara ve toplara aldırmadan milletimizin istiklâline sahip çıkan gâzilerimize ve milletimize minnettarlığımızı sunarken, Allah’tan bu milleti ve ümmet-i Muhammed’i görünür ve görünmez belâlardan muhâfaza buyursun. Âmin! * Prof. Dr. Kadir ÖZKÖSE
Kadir ÖZKÖSE
YazarCemâat-i Müslimîn! Cenâb-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerîm’inde buyuruyor ki; “Allah’ın sana verdiği kuvvetlerle âhiretini ara, âhiret için çalış, üzerine farz olan ibâdeti hakkıyla îfâ et, vazîfe-i dîniyyeni...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
6 Şubat sabahı asrın felaketini yaşadık. Bu topraklar çok acılar gördü. Ama böylesi büyük bir felâket yaşanmadı. Kıyâmeti yaşadık. Bir şehir, bir belde veya bir noktada değil, çok geniş sahada büyük y...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
İbâdet; kulluk yapmak, itâat etmek ve boyun eğmek demek olup Rabb’imizin bildirdiği ölçüler dâhilinde yaşarken bütün hareketlerimizde, sözlerimizde, duygu ve düşüncelerimizde ilâhî ölçülere riâyet etm...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Tasavvuf büyükleri müntesiplerini samîmî olmaya çağırır. Toplumsal ve ailevî ilişkilerimizde bizleri samîmiyetten alıkoyan faktörlere dikkat çekerler. Kişiyi samîmiyetten uzaklaştıran temel faktörleri...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE