15 TEMMUZ ANISI
15 Temmuz’da köprüye yürüyenler arasındaydık. Bir hafta sonra kızımın düğünü vardı ve biz düğün hazırlıklarıyla uğraşırken, hiç aklımıza gelmezdi böyle bir gecenin yaşanacağı. O akşam çocuklarla Çengelköy’de pasta-kafe tarzı bir yere oturmaya gittik. Deniz kenarında, Boğaz Köprüsü’nün karşısında oturup pastamızı yerken, meğer o sırada hainler köprüye gelmeye başlamış. Orada oturanların ve bizim haberimiz yok henüz. Eve gelirken trafik kilit olmaya başlamıştı ama henüz kimse bir şeyin farkında değildi. Evde öğrendik, kimilerinin kalkışma kimilerinin ise işgal ve darbe dedikleri şeyin olmaya başladığını. TRT spikeri buz gibi sesiyle sözde Yurtta Sulh Konseyi’nin yönetime el koyduğunu okurken “İkinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı uygulanacaktır.” cümlesini söylediği anda çıktık sokağa. Biz çocukluğumuzda, gençliğimizde bu tür anti demokratik hareketlere maruz kaldık. Büyüdük, çocuk sahibi olduk. Hatta çocuklarımız da büyüdü ve şimdi onlar da mı aynı durumlara maruz kalacaklar? Ne demek “Sulh Konseyi”? Ve nasıl benim özgürlüğümü kısıtlayabilir? Hem de benim seçip ülkenin yönetimini emanet ettiğim insanlara, türlü iftiralar atarak hatta canlarına kastederek. 71 muhtırasında küçüktüm hatırlamam ama 80 darbesinde lisedeydim ve yine aynı cümlelerle bildiri okunmuş ve Türk milleti olarak sokağa çıkma yasağı ve daha birçok yaptırımlarla özgürlükler kısıtlanmış, haklı haksız binlerce gençlerimiz tutuklanmış, birçoğu faili meçhul olmuştu. Algı operasyonuyla ülkedeki manzara öyle bir gösterilmişti ki; bir kısım insanlar “Ordu yönetime el koymasaydı halimiz nice olacaktı?” demeye başlamıştı. Darbenin devlet ve millet üzerindeki zararlı etkileri zaman geçtikçe anlaşılacaktı. Sokağa çıktığımız anda, bir hareketlilik olduğunu anlamıştık. Bizim gibi her evden insanlar çıkıyor, kararlı ve hızlı bir şekilde yürüyordu. Yola çıktığımızda, karanlıkta akın akın gelen insanların arasına karışıp köprüye yöneldik. Köprünün yarısına kadar yürüdüğümüzde, ileriden silah sesleri gelmeye başladı. Bazı insanlar kenarlarda namaz kılıp dua ediyorlar, bizler de akın akın yürümeye devam ediyorduk. Devletine, vatanına sahip çıkma duygusu, insanlarda eyleme dönüşmüş ve güzelim köprümüz güzel insanlarımızın kanıyla sulanmıştı. Bu önceki darbelere pek benzemeyen, mübarek asker üniforması içinde devletimize ait silah ve araçlarla, doğrudan milletin canına kasteden bir işgal durumuydu. Cumhurbaşkanımız devletimize ve vatanımıza sahip çıkmak adına halkını meydanlara çağırırken, milletine güveniyordu ve bu güven boşa çıkmadı elhamdülillah. Dünya, 15 Temmuz’da Türk’ün devlet ve vatan sevgisini bir kez daha gördü ve ona kastedenlere aman vermeyeceğini de bir kez daha anladı. Cenab-ı Allah hainlerin oyununu kıyamete kadar bozsun ve bu millete bir daha 15 Temmuzları yaşatmasın. (Âmin).
Raziye SAĞLAM
YazarDaha önceki yazımda bahsettiğim gibi, Yunanistan’dan cennet vatanımıza İpsala Sınır Kapısı’ndan giriş yaptık. İstanbul’a dönmeden Edirne’ye gideceğiz. Muhteşem Selimiye’de namaz kılmak, meşhur yaprak ...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Sevgili çocuklar; “Bizim en vefalı dostlarımız kitaplardır.” desem abartmış olur muyum acaba? Beni bu yargıya götüren etkenlere bir göz atalım isterseniz. Hiç unutmam; orta ikinci sınıfa gidiyordum....
Yazar: Sırrı ER
Hayatın ayrılmaz bir parçası olan ölüm, tarih boyunca düşünürler, din önderleri ve âlimlerin varlığı anlama ve anlamlandırmalarını sağlayan temel kavramlardan biri olmuştur. Bu anlamda ölüm, şairleri ...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Yavuz Sultan Selim’in kısa süren saltanatından sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçen oğlu Kanûnî Sultan Süleyman da babası ve dedeleri gibi tasavvufa meyilli bir padişahtı. Hatta o tasavvufa meyli ba...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE