HZ. MUHAMMED (S.A.V)'DEN GÜNÜMÜZE MUKADDES EMANETLER: SAKAL-I ŞERİF

"Sakal-ı şerifl erin kat kat kıymetli bohçalar içinde
saklanması¸ bir kez nazar için bile mübarek vakitlerin
beklenmesi geleneği de ayrı bir inceliğin
mahsulüdür. Eskiden birçok rical konağında sakal-ı
şerif odası bulunurdu."
Sakal-ı Şerif¸ Peygamber Efendimizin mübarek sakal-ı şeriflerinden Müslümanlar tarafından alınıp¸ teberrüken (bereketlenmek için) saklanan ve günümüze kadar gelen mukaddes emanete verilen addır. "Lıhye-i seadet" ve "Lıhye-i şerif" diye de bilinen sakal-ı şerif mübarek ay¸ gün ve gecelerde Müslümanlar tarafından ziyaret edilmektedir. Hazreti Peygamber (s.a.v) tıraş olduğu zaman¸ saç ve sakal telleri ashab tarafından toplanır¸ hatıra olarak saklanırdı. Enes bin Malik (r.a)'in “Bir defasında berberi¸ Hazret-i Peygamber (s.a.v)'i tıraş ederken görmüştüm. Ashabı etrafını sarmış¸ kesilen saçlarının hiçbir telini yere düşürmüyorlar¸ kapışırcasına alıyorlardı.” şeklindeki izahatı bu hususu açıklamaktadır. Ümmü Umâre'den nakledildiğine göre hicretin altıncı yılında gerçekleşen Hudeybiye Umresi sırasında Hazret-i Peygamber (s.a.v)'in tıraş edilen saçları yanı başında bulunan ağacın üzerine bırakıldı. Ashab saç tellerini ağacın üzerinden alıp bölüştüler. Hadiseyi nakleden Ümmü Umâre de oradan bir demet saç teli almış vefatına kadar yanında saklamıştı.
Ashab-ı kirama da saç ve sakallarını kestirmelerini emir buyurdu. Bu emri yerine getirenler için de: "Ya Rabbi! Saç ve sakalını kestirenlere sen rahmet eyle." diye dua buyurdu. Tıraş olduğu zaman saç ve sakal kıllarının ashab-ı kirama dağıtılmasına izin verdiler. Tirmizi'nin rivayetine göre¸ Rasulullah Efendimiz önce sağ tarafını tıraş ettirdi ve bu sakallarını Ebu Talha'ya verdi. Sol tarafını da tıraş ettirerek diğer ashab-ı kirama dağıtılmasına izin verdi. Veda Haccı'nda da Rasûlullah (s.a.v) Mâmer bin Abdullah tarafından tıraş edilen saçlarını Ebû Talhatü'l-Ensari'ye vermiş “Halka dağıt” buyurmuştur.” Bu sırada Rasûllulah'ın (s.a.v) saçının önüne gelen perçemlerini ünlü İslâm kumandanı Halid bin Velid istemiş¸ bunları sarığının içine yerleştirerek ömrü boyunca taşımıştı. Bir defasında harpte yere düşen sarığını almak için kendisini tehlikeye atmasını eleştirenlere¸ sarığın içinde Peygamber (s.a.v)'in saç telleri bulunduğunu belirtmişti. Halid bin Velid¸ o saç telleri hürmetine hiçbir savaşta mağlubiyet görmediğini ifade ederdi. Afrika fatihi Amr ibn Âs (r.a) da vefat ederken dilinin altına Hazret-i Peygamber (s.a.v)'den hatıra kalmış mübarek bir saç teli koymuş bununla ahirette sorulan suallere kolay cevap verebileceğini söylemişti.
Başta ashab-ı kiram olmak üzere diğer Müslüman devlet adamları¸ vezirler¸ kumandanlar ve Müslüman ahali bu geleneği devam ettirdiler. Ellerinde bulunan sakal-ı şeriflere kıymetli ve sanatlı muhafazalar yaptırdılar. Bu muhafazalar içinde saklanan ve hususi mekânlarda muhafaza edilen sakal-ı şerifler Müslümanlar tarafından bereketlenmek maksadıyla ziyaret edildi. Özellikle Horasan¸ Anadolu¸ Mısır ve Cezayir'de yaşayan Müslüman ahali sakal-ı şeriflere özel itina gösterdiler. Bu ülkelerde köy mescitlerinde hatta bazı zengin konaklarında sakal-ı şerif bulunduruldu.
İsmail Hakkı Bursevî¸ Tuhfe-i Atâiyye isimli eserinde¸ Şam Melikleri'nden Nureddin Zengi'nin Zahâyir-i Nebeviyye'den birkaç tırnak ve saç teli muhafaza ettiğini¸ vefatında saç tellerini gözlerine¸ tırnakları da dudaklarına koymaları vasiyetinde bulunduğunu¸ bu vasiyetin yerine getirildiğini¸ bu yüzden Şam'da bulunan Nureddin-i Şehid Türbesi'nin nuraniyet ile dolduğunu¸ hâlâ ziyaret edildiğini¸ burada yapılan duaların müstecap olduğunu anlatmaktadır. Ashab-ı Kiram tarafından muhafaza edilen sakal-ı şerifler nesilden nesile gelerek günümüze kadar ulaşmıştır. Bugün birçok tarihî camide¸ hatta aileler ve şahısların elinde sakal-ı şerif bulunmaktadır. Sakal-ı şerifler ekseriyetle iki tarafı balmumu ile kapatılmış şişelerde¸ kırk kat bohçaya sarılarak saklanır. Bohçalar bir sanduka içine konulup¸ sehpa üzerinde¸ minberin son basamağındaki sahanlığa yerleştirilir¸ üzerine yeşil bir örtü örtülür. Mübarek gün ve gecelerde¸ özellikle Kadir Gecelerinde salâvat-ı şerifeler okunarak ziyarete açılır¸ gönüllerdeki Peygamber (s.a.v) sevgisi tazelenir¸ dünya gözüyle görmeden kendisine iman edenler¸ bir nebze olsun hasret giderirler. Sakal-ı şeriflerin kat kat kıymetli bohçalar içinde saklanması¸ bir kez nazar için bile mübarek vakitlerin beklenmesi geleneği de ayrı bir inceliğin mahsulüdür. Eskiden birçok rical konağında sakal-ı şerif odası bulunurdu. Sakal-ı şeriflerin muhafaza edildiği bu odalar aynı zamanda cemaatle namaz kılınan hususi ibadet mekânlarıydı. Sakal-ı şerifler¸ camilerde olduğu gibi kandil geceleri konak sahibi tarafından ziyarete açılırdı. Camilerde ekseriyetle iki tarafı balmumu ile kapatılmış şişelerde saklanmasına karşılık Topkapı Sarayı'ndaki sakal-ı şeriflerin çoğunluğunun mahfazaları altın ve gümüşle fevkalâde sanatkârane işlenmiş¸ elmas¸ zümrüt¸ yakut gibi değerli taşlarla süslenmişlerdir. Bu mahfazalar değerli kumaşlardan ya da Kâbe örtüsü¸ Kisve-i Şerif parçası¸ destimal gibi kendi başlarına da teberrükâttan sayılacak hatıralardan hazırlanmış kat kat bohçalara sarılıp gümüşten ya da sedef işlemeli¸ lake tarzı süslemeli ahşaptan¸ kıymetli sandukalara yerleştirilmişlerdir.
Sakal-ı şerif ziyaretleri mevlit kandillerinde¸ kadir gecelerinde¸ yatsı ve teravih namazlarında¸ Cuma günlerinde cuma namazından sonra yapılır. Salatü selamla bulunduğu yerden alınarak¸ mihrabın önünde yüksek bir sehpa üzerine konur. İmam Efendi ve mahallenin güzel sesli hafızlar tarafından beraberinde tahlil ve salatü selam okunarak önce erkekler tarafından ziyaret edilir. Daha sonra da kadınlar ve çocuklar ziyaret eder. Ekseriyetle sakal-ı şerif bohçasının kenarının öptürülüp başa konulmasıyla ziyaret tamamlanır ve yine aynı saygı ile eski yerine konur. Sakal-ı şerif bulunmayan yerlere¸ geçici olarak götürülmesinde ve ziyaret edilmesinde bir mahzur yoktur. (Bkz: Hilmi AYDIN¸ Hırka-i Saadet Dairesi ve Mukaddes Emanetler¸ İstanbul 2004.)