HAZRET-İ MUHAMMED (S.A.V.)'DEN GÜNÜMÜZE MUKADDES EMANETLER: HIRKA-İ SAADET

Padişahlar gittikleri yerlere Hırka-i Saadet'i de beraber götürürlerdi ki bunun için Edirne Sarayı'nda özel bir mekân bulunuyordu. Şimdiki Beylerbeyi Sarayı'nın bulunduğu yerde yer alan İstavroz Sarayı'nda da I. Ahmet (1603-1617) tarafından bir Hırka-i Saadet Dairesi inşa ettirilmişti. Yazları burada ikamet eden padişahla birlikte Hırka-i Saadet de taşınır¸ bu daireye yerleştirilirdi. İstavroz Sarayı yıkıldıktan sonra I. Abdülhamid (1774-1789)¸ Hırka-i Saadet Dairesi'nin bulunduğu yere teberrüken Beylerbeyi Camii'ni yaptırdı. Hırka-i Saadet¸ en son Sultan Abdülaziz (1
Hazret-i Peygamber (s.a.v.)¸ İslâm dinini tebliğe başladığı zaman pek çok muhalif ve mukavemetle karşılaşmıştı. Muhaliflerden biri de şair Ka'b'dı. Hazret-i Peygamber (s.a.v.) tarafından¸ görüldüğü yerde öldürülmesi için ferman çıkarıldı. Kardeşinin ikazı üzerine pişman olan Ka'b¸ hakkındaki öldürülme emrine rağmen gizlice Medine'ye geldi ve huzur-ı Peygamberiye'ye çıkarak¸ tevbe edip imana kavuşan bir kimsenin geçmiş hatalarının bağışlanıp bağışlanmayacağını sordu. Rasulullah (s.a.v.)'ın müspet cevabından sonra “Züheyr oğlu Ka'b olsa da mı?” diyerek sorusunu tekrarladı. Hazret-i Peygamber (s.a.v.) yine tasdik edince kendisini tanıttı ve daha sonraları Kaside-i Bürde (Hırka Kasidesi) ismiyle meşhur olacak manzumesini okumaya başladı.
“Muhammed kınından çıkmış keskin bir kılıçtır
Cihan onun ilahi nurundan feyz alır”
mısralarına geldiğinde Cenab-ı Rasul (s.a.v.) sırtından hırkasını çıkarıp Ka'b bin Züheyr'in omzuna bıraktı. İleriki yıllarda hırkayı¸ Muaviye b. Süfyan satın almak istedi; fakat Ka'b satmadı. Vefatından sonra Muaviye¸ yirmi bin dirhem gümüş karşılığında varislerinden satın aldı. Halifeler nezdinde muhafaza edilmeye başlanan ve bir nevi hilâfet alâmeti olarak kabul gören Hırka-i Saadet¸ evvela Emeviler'e¸ sonra Abbasiler'e¸ daha sonra Memlûklüler'e ve nihayet Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethiyle Osmanlı hanedanına intikal etti.
Hırka-i Saadet için yüzyıllar boyunca çeşitli mahfazalar yapılmıştır. Bugün Sultan Abdülaziz (1861-1876) tarafından yaptırılan 21x45x57 cm. ölçülerinde¸ üstten açılır¸ çift kapaklı altın bir çekmece içindedir. Hırka-i Saadet'in aynı ölçülerde Sultan III. Murad (1574-1595) tarafından yaptırılmış¸ maddî yönden ve sanat yönünden çok büyük değer taşıyan altın bir mahfazası daha mevcuttur. Sultan Aziz halen kullanılan mahfazayı yaptırınca boş kalan üstü zümrüt ve yakutlarla süslü bu mahfaza¸ günümüzde Saray'ın Hazine Bölümü'nde muhafaza edilmektedir. Şimdiki çekmecenin üzerinde Sultan Abdülaziz (1861-1876) tarafından yaptırıldığını belirten¸ tuğrasını ve şefaat dileğini içeren uzunca bir kitabe de yer almaktadır. Bu çekmece çok sanatkârane işlenmiş yedi adet bohçaya sarılı olarak¸ yine Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmış büyük bir altın sandukaya konulmuştur. Sandukanın üzerinde “Vemâ erselnâke illâ rahmeten lil-âlemin” “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (21/Enbiya¸ 107) âyeti kerimesi ile¸
“Lâ ilahe illalla-hü'l-melikü'l-hakkul-mübin
Muhammedü'r-Rasûllüllahi sâdikul-va'dil-emin”
yazıları bulunmaktadır. Yazılar Abdülfettah Efendi'nin kaleminden çıkmıştır. Sandukanın dört ayaklı kaidesi de gümüş üzerine altın kaplamadır.
Padişahlar gittikleri yerlere Hırka-i Saadet'i de beraber götürürlerdi ki bunun için Edirne Sarayı'nda özel bir mekân bulunuyordu. Şimdiki Beylerbeyi Sarayı'nın bulunduğu yerde yer alan İstavroz Sarayı'nda da I. Ahmet (1603-1617) tarafından bir Hırka-i Saadet Dairesi inşa ettirilmişti. Yazları burada ikamet eden padişahla birlikte Hırka-i Saadet de taşınır¸ bu daireye yerleştirilirdi. İstavroz Sarayı yıkıldıktan sonra I. Abdülhamid (1774-1789)¸ Hırka-i Saadet Dairesi'nin bulunduğu yere teberrüken Beylerbeyi Camii'ni yaptırdı. Hırka-i Saadet¸ en son Sultan Abdülaziz (1861-1876)'in Bursa seyahatinde mevkib-i hümayunla beraber götürülmüştü.
Hırka-i Saadet'in padişahla birlikte harplere de gittiği vakidir. Sultan III. Mehmed (1595-1603) Eğri Seferi'ne giderken Sancak-ı Şerif ve Hırka-i Saadet'i de yanına almıştı. Seferde bozgun durumu baş gösterince Hoca Sadeddin Efendi'nin “Padişahım! Siz gibi Âl-i Osman'a Sultan olduktan¸ Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yolunda halife olduktan geru¸ Hırka-i Saadet'i böyle anda giymek¸ Hak Teâlâ'ya dualar eylemek elbet münasiptir…” sözleri üzerine tekbirlerle Hırka-i Saadet'i giyerek askerlerini büyük bir heyecanla muzafferiyete ulaştırdığı bilinmektedir. Haçova meydan savaşı Batı'da kazanılan son büyük meydan savaşıdır¸ denilebilir.
Konuyla alâkalı olarak Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde H. 1609 numarayla kayıtlı olan eserden bir sayfa minyatür çok önemli bilgiler vermektedir. Eser ilk defa Türkçe Şehname yazan Talikzâde Suphi Çelebi'ye ait olup¸ 17. yüzyıl başlarına tarihlenir. Minyatürde III. Mehmed¸ (1595-1603) Eğri Seferi sırasında at üzerinde gösterilmiştir. Hırka-i Saadet padişahın önünde baş üzerinde taşınmaktadır. Tüm bunlar ise Osmanlı sultanlarının Kutsal Emanetlere verdiği değeri göstermektedir.