BİR MEKTUBUN HATIRLATTIKLARI

"Yazılan makamın huzuruna arz edilen satırların kâğıdı¸ kalemi¸ mürekkebi¸ zarfı seçkin olmasına dikkat edilmekle¸ esas mazrufunun¸ yani içindeki hitabın ve satırlarındaki kelimelerin gerek yazımında gerekse anlamındaki güzelliğine¸ zarafetine ayrı bir önem verilmiştir."
Bir kimsenin muhatabına verdiği değer; sözlerinden¸ hitap şeklinden veya yazısından anlaşılır. Özellikle mektup geleneğimizde kadim kültürümüzde buna dikkat edilmiştir. Yazılan makamın huzuruna arz edilen satırların kâğıdı¸ kalemi¸ mürekkebi¸ zarfı seçkin olmasına dikkat edilmekle¸ esas mazrufunun¸ yani içindeki hitabın ve satırlarındaki kelimelerin gerek yazımında gerekse anlamındaki güzelliğine¸ zarafetine ayrı bir önem verilmiştir.
Malatya'da Millî Eğitim camiasında yıllarca müfettişlik yapan Bedri Özbey¸ gayet edibâne bir mektup kaleme alıp¸ Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)'ye saygı ve muhabbet dolu cümlelerle süsleyerek¸ yukarıdaki saydığımız hususiyetleri dikkate almış bir zarif insan.
14 Ağustos 1374 (Miladî¸ 1958) tarihinde samimi duygularına satırlara döktüğü mektubuna "Besmele" ile başlamıştır. Daha sonra Kur'an'ı Kerim'den mutasavvıfların çok kullandığı¸ kulun Allah (c.c)'a yakınlığına işaret eden şu ayetlerle devam etmiştir:
"Nerede olsanız¸ O sizinle beraberdir. Allah bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir." (54/Hadid¸4)
"Andolsun¸ insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız." (50/Kaf¸ 16)
Bedri Özbey¸ mektubuna hadis-i şeriflerle devam eder. Hulûsi Efendi'ye olan muhabbeti¸ onun Allah'ın sevdiği bir kul olduğuna kanaat getirmiş olduğundandır. Buna inandığı için şu mektubunun girizgâh bölümündeki hadisten şöyle bahseder:
“Bir kulum farz kıldığım amelleri yaparak bana yaklaştığı gibi¸ hiçbir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafile ibadetleri ile de devamlı bana yaklaşır. Nihayet onu severim. Ben bir kulumu sevdiğim zaman¸ onun işiten kulağı¸ konuşan dili¸ gören gözü¸ tutan eli¸ yürüyen ayağı¸ anlayan kalbi olurum. O artık benimle işitir¸ benimle konuşur¸ benimle görür¸ benimle tutar¸ benimle yürür¸ benimle anlar. Benden bir şey isterse¸ istediğini veririm; bana sığınırsa kendisini korurum.” (Buharî¸ Rikak¸ 38.)
İmanın¸ insanı en büyük derecelere ulaştırdığı hakikatinden hareketle¸ Hulûsi Efendi'nin kalbini tam bir sevgi ile Allah'a bağladığını¸
Her dîdeden gören o her yüzden görünen o
Ey göz ânı görmesen de görür seni sevdiğin
beytinde ifade ettiği şekliyle¸ Allah'ın her an kendisiyle beraber olduğu¸ her yerde hazır ve nazır bulunduğu¸ her şeyi en iyi gören¸ işiten ve bilenin Allah inancıyla hareket ettiğine işaret eder. Böylece "Amellerin en faziletlisi¸ nerede olursan ol¸ Allah'ın seninle olduğunu bilmendir." hadisini zikretmekle bu çizgiye işaret buyurur.
Allah dostlarının dünyaya itibar etmediklerini¸ ledün ilim ile kalplerinin ilahî sırlarla dolu olduğunu¸ Allah dostlarını¸ velî kulları Rabbimizin seçip tanıyıp tanıttığını işaret eden hadis-i şeriflerle mektubunu devam ettiriyor:
Şair Müştak Baba'nın bir şiiriyle mektubunun satırlarını süslemeye devam eder. Bu şiir de aslında yukarıda ayet ve hadislerde geçen hakikatlere değinmektedir:
Bir âşık-ı şeydâyız
Müştâk-ı cemâliz biz
Hayran-ı temâşâyız
Müştâk-ı cemâliz biz
Biz bülbül-i gülzârız
Her şâm u seher zârız
Biz şevk ile peydârız
Müştâk-ı cemâliz biz
Biz ârif-i âgâhız
Bir âşık-ı billâhız
Ma'şuk ile hem râhız
Müştâk-ı cemâliz biz
Ser nâme-i tambûruz
Âvâz ile meşhûruz
Zahidlere mestûruz
Müştâk-ı cemâliz biz
Ne tâlib-i dünyayız
Ne rağıb-ı ukbâyız
Biz âşık-ı Mevlâ'yız
Müştâk-ı cemâliz biz
Şair Müştakî
Bedri Özbey'in "Velîlerin Bahçesi" adlı bir de kitabı vardır. Kitabında şu bilgilere rastlıyoruz:
Müştak Baba (Müştak-i Bitlisî)¸ 1759 (H. 1172) tarihinde Bitlis'te doğmuştur. Asıl adı Muhammed Mustafa'dır. Müştak Baba'nın kullandığı mühürde "Muhammed Mustafa Müştak-ı Dîdâr" yazılıdır.
Gerek engin kültürü¸ gerek şiirdeki dehası¸ gerek musikîdeki icra yeteneği ve gerekse düşünceleriyle çevresinden daima takdir toplamış¸ Şeyh'ül Mütehayyirin lakabıyla anılmıştır. Müştak Baba¸ 1832 yılında İstanbul'dan ayrılarak Bitlis'e dönmüştür. Dönüş esnasında yol güzergâhında olduğundan¸ Muş'a uğramış¸ birkaç günlüğüne orada kalmış bu arada ve orada katledilmiştir.
Bir yakın dostu ertesi gün kabrini ziyarete gidip gördü ki başucundaki taş eğilmiş. Ağladı¸ duâ etti¸ taşı düzeltti. Ertesi sabah yine ziyarete gidince taşı yine eğik gördü. Üzüldü¸ taşı tekrar düzeltti. Gece rüyasında Muştaki Baba'yı gördü:
-Oğul oğul! Bırak taşımı. Rabbimin huzurunda onun da benim gibi boynu eğri olsun; diyordu. Âh bilene bu ne hicran¸ ne ibret…
Bitlisli Müştak Baba¸ Divan'ına yazdığı bir şiirle Ankara'nın başşehir olacağını haber veriyordu.
Bütün şiirlerini ve eserlerini "Müştak Baba" unvanıyla yazan bu zatın düzenli bir divânı vardır.
Divân'ını¸ Türkçe¸ Arapça ve Farsça yazmıştır. Divânının 29. sayfasında Müştak Baba¸ sanki bir bilmece/muamma tarzında yazmış olduğu gazelinde şöyle diyor:
"Me'vây-ı nâzenîne ger elif olursa efser¸
Lâbüd olur me'vâ İstanbul ile hemser¸
Nûn vel-kalem başından alınsa nûn-i Yûnus¸
Aldıkta harf-i diğer olur bu remz ezher¸
Miftâh-ı sûre-i Kaf ser haddi tâ kaf¸
Munzam olunmak ister râ'yı Resûl-i Peygamber¸
Hâ'yı hû ile âhir maksud olur zâhir¸
Beyt-i veliyyü'l-ekrem el-hâc iyd-i ekber."
Günümüz Türkçesiyle ifade edecek olursak şöyle açıklayabiliriz:
– Şiirin birinci beytinden (Kur'ân harfiyle) "elif"i¸
– İkinci beytinden "nûn"u¸
– Üçüncü beytin birinci mısrasıyla "kaf"ı
– ve ikinci mısrasıyla "râ"yı¸
– Dördüncü beytin birinci mısrasıyla da "he"yi işâret ederek;
bunlar bir araya getirilirse¸ "Ankara" çıkacağını gösterir. Bu takdirde bu remizli ve bilmeceli gazelin manası¸ birinci ve sonuncu mısraların delâletiyle ve bu işaretli şeklin birbirine eklenmesiyle;
"Nazlı¸ büyük ve kerim bir velî olan Hacı Bayram'ı sînesine almış bulunan Ankara¸ günün birinde mutlaka İstanbul'a eş olacaktır!" demek olur.
Bostân-ı Âşıkan ve Gülistân-ı Âkifan'da
Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri
Bedri Özbey¸ 1968 yılında basılan eserinde Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerinden bahsederken¸ Somuncu Baba Hazretlerinin kısaca hayıtını verir ve bu arada Hulûsi Efendi Hazretlerinin hizmetlerinden eserlerinden bahseder:
"Hazret-i Pîr Ankara'nın Solfasol köyünde doğdu. Bayrâmîye tarikatını kuran Hacı Bayram hazretlerinin asıl adı Numan'dır. Erenlerdendir. Onun için Velî ünyanıyla anılırdı.
Kuvvetli bir medrese tahsili gördü ve müderris oldu. Ankara'da¸ Bursa'da müderrislik etti. Tasavvuf alanındaki mânâ birliğini ve irşadını Kayserili Şeyh Hamîdeddîn (Somuncu Baba)'den gördü. Şeyh ile beraber Hicaz'a giderek¸ hacı oldu. Bu hayırlı seyahat dönüşünde Hamîdeddîn hazretleri Darende'de vefat edip¸ bir mescit içine gömüldü. Kabr-i şerifi umumun ziyâretgâhıdır (Rahmetullahi Aleyh ). Ahfadından Hacı Hulûsi Efendi o mescidin imamıdır. Güzel ahlâk ve safiyâne¸ sofiyane sohbetleriyle gönüldaşları sevindirir¸ mutasavvıfâne rubâî ve beyitleriyle neş'e ve manevî hazlar dağıtır."
Mektubunu sonlandırırken¸ Darende'ye ve burada yaşayan velîlere olan muhabbetini şiir diliyle anlatır:
Darende Beldesi
Darende cennet olur
Görene hikmet olur
İrfâniyeti bulur
Kemâli pek duyulur
Bağları gül gülistân
Dağları sünbülistân
Suları mâ-i cinân
Halkı erbâb-ı irfân
Mabetleri muhteşem
Türbeleri mükerrem
İnsanları muhterem
Darende bağ-ı irem
Şeyh Hamidettin Sultan
Taceddin olmuş hâkan
Maneviyatta burhân
Onlara baş can kurban
Hazreti Hulûsi'yi
Bu mübarek velîyi
Gör anla Efendiyi
Unutmayın Bedri'yi
4 Ağustos 1374 ( Miladi¸ 1958)
Malatya Saray Mahallesinde 5 Numaralı evde Bedri Özbey derin hürmetlerle
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretlerine yazdığı mektubu dergimizde yayınlarken¸ Bedri Özbey'i unutmuyor¸ rahmetle anıyoruz. Büyükleri sevenlerin unutulmayacağına da cân-ı gönülden inanıyoruz.