Kudüs Bizim Özge Canımızdır
Yeryüzünde bütün insanlık ve Müslümanlık çok büyük bir imtihan veriyor. Kudüs bu çetin sınavda merkez noktada. Zulmü alkışlayanlar bir yanda, haksızlığa direnenler öte tarafta. Türkiye, emperyalist ülkelerin oyununu tek başına bozmaya çalışıyor. İnançla, azimle, gayretle, ümitle…
Kudüs’te ve genel olarak Filistin topraklarında yaşanan zulüm hakkında yazılanlar çok. Toplumun her kesiminden tepki gösterenlerin haddi hesabı yok. Bu konuya hassasiyet gösteren şairlerimiz içlerini mısralara döktü bugüne kadar. Sezai Karakoç’tan Mehmet Akif İnan’a, Nurettin Durman’dan Şeref Akbaba’ya kadar pek çok şairimiz bu yürek yangımızı şiirlerine taşıdılar, mısralarında dillendirdiler. Vicdanlara seslendiler her seferinde, her kelimede insanlığı uyandırmaya çalıştılar. Sadece onlar mı, hayır daha pek çok şair ve yazar Filistin dramına, Kudüs gadrine hassasiyet gösterdiler.
Kudüs Müslümanların Göz Bebeği
Kudüs’te ve bütün bölgede zulüm aralıksız devam ediyor. Tarih hep ibret vesikası olmuştur. Zulüm yapanlar tarih boyunca lânetle anıldılar bugüne kadar. Onlara kimse rahmet okumadı, kimse sevgiyle konuşmadı haklarında.
Kudüs Müslümanların göz bebeğidir, yüreğidir, rûhudur, hasretidir, kara sevdasıdır. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan her zaman ve her ortamda, en yüksek perdede milletimizin ve İslâm dünyasının duygularına tercüman olarak “Kudüs bütün Müslümanların kırmızı çizgisidir.” diyor.
Ne yapacağız peki? Sadece sitem mi edeceğiz, şikâyetlerimizi hep sıralayacak mıyız veya kalıcı çözümleri mi düşünmeye başlayacağız? Kötülükleri nasıl bertaraf edeceğiz? Tabiî ki, emrolunduğu gibi önce elimizle, değilse dilimizle, o da olmazsa hiç olmazsa kalbimizle karşı koyacağız…
Türkiye Cumhuriyeti bugün haksızlık yapılan birçok bölgeye müdahale ediyor. Ordumuz mazlûmların biricik güvencesi. Süper zannedilen ülkeler bile artık İslâm dünyasını karıştırmayı düşünürken, fitne peşinde koşarken “Acaba Türkiye ne der?” sorusunu kendilerine sormaya başladılar. Zira devran dönmüştür, Türkiye eski zayıf, cılız, sessiz ve etkisiz sıradan bir ülke değildir. Aksine, her yerde olan, uzak iklimlerde görünen, mazlumların yanında duran güçlü bir devlettir.
Herkese Görev Düşüyor
Hükümetimiz, devletimiz, ordumuz üzerine düşeni hakkıyla yapıyor. Bu davranış şekli, ecdadımızdan bizim genlerimize geçen bir husîsîyettir. İstesek de vazgeçemeyiz, lâkayt kalamayız, zulme boyun eğemeyiz, haksızlık karşısında sessiz duramayız. Pek âlâ neler yapacağız?
Herkes kendi işini en iyi şekilde yapacak tabii. Hadis-i şerifde buyurulduğu gibi; “En iyi mü’min, işini en iyi yapandır.” Öğretmen öğrencisine Kudüs’teki hakîkati ve bugünkü işgali anlatacak. Edebiyatçılarımız Kudüs’ü dile getiren romanlar yazacaklar.
Yönetmenler filmini çekecek çağımızda yaşanan bu utancın. Belgeselciler bölgeyi dolaşıp insanlığı uyandıracaklar. Çocuklar, Kudüs motifli oyuncaklar yapacaklar sevinçle. Nitekim başta İstanbul’da olmak üzere yurdumuzun bir çok bölgesinde resim atölyelerinde çocuklarımız artık Kudüs resimleri yapmaya başladı.
Musikişinaslarımız yeni besteler yapmalı İsrail zulmünü anlatan, yeni türküler/ağıtlar yakmalılar. Mimarlarımız şimdiden Kudüs’te inşâ edecekleri Müslüman evlerin plânlarını ve projelerini hazırlamalılar. Evet bugün İslâm dünyası, büyük bir sessizlik, hareketsizlik ve suskunluk içinde.
Ama unutmayalım ki, bu devran böyle gitmeyecek. Zira çok kararan gecelerin sabahları da pek yakın olur. Güneş yeryüzünde bütün masum ve mazlum insanların üzerine yeniden iyilikle, güzellikle doğacak. Kudüs’teki Müslümanların üzerine de… Mescid-i Aksâ’nın kubbesine de…
İlk Kıblemiz Mescid-i Aksâ
Mescid-i Aksâ, Müslümanların ilk kıblesi, ışığı, sevinci, göz nurudur. Kâbe gibi mukaddestir mü’minlerin gözünde ve gönlünde. Oraya ilişmek sadece bütün Müslümanların yüreğini yaralamaz, Gayretullah’a da dokunur. Gazze’de masumların kanına bulaşmış kirli postallar dolaşıyor Mescid-i Aksâ’da her Cuma günü. Müslümanların yüreği kırık, gözleri yaşlı. Bir hüzün kasırgası sarıyor dört bir yanı. İsrail’in zâlim askerleri dolanırken o mübarek mâbette Sezai Karakoç’un “Miraç” şiirine sığınıyoruz:
“Gür bir demir sesiyle/Mescid-i Aksâ’da/Ayak sesi/Eyyub da gelmişti/Kudüs iyileşmişti/Lût da gelmişti/Tuz diye bağırmıştı/Havada bulut/Salih bir gök gürültüsünü/Muştucu göndermişti/Zülküfüldü salan/Kudüs gecesine/Yer aşkına bir boya gibi/Yeşil kelebekleri/Camiinin önünde arkasında/Melekler vardı gümüş defterli/Gümüş kalemli/Peygamber imamdı/Kıldılar namaz/Melekler ve peygamberlerle/Miraç gecesi/Kudüste/Yarasasız bir geceydi.”
Mescid-i Aksâ’yı, utanılası bir gürûh istilâ etmiş. Huzurlu mabetten şimdi eser yok. Dağdan gelen, bağdakini dövmeye, yok etmeye çalışıyor. Çocuklar yaralı, anneler mahzun. Kudüs yine matemlere büründü bir yıldan beri. “Anneler ve Kudüsler”de derdini anlatan Nuri Pakdil’in gönül dünyasına uzanma vaktidir: “Güz suları bizim şehrin önünden okur/Kış savunması/Bizim şehir üs öbür şehirlere/Dakka şimdi bir doğu kamerası/Ölümü çeken/Geleceği parmakların bir bir gösterdi/Yeşil bir harmanı dizlerinde/Çek denizi aradan/And anıtları koy/Eski çağ taşlarının üstüne/Yeni çağ silahları üstüne”
Mescid-i Aksâ, kızıl maskeliler tarafından kuşatılmış bir yeşil vaha. Rûhları kararmış olanlar sarmış ulu mabedi. Gaz bombaları, kaçışan insanlar, çocuklar… Ve yavrularının iyilik haberlerini bekleyen acılı, dertli anneler… Mehmet Âkif İnan o meşhur “Mescid-i Aksâ” şiirine şöyle başlar:
“Mescid-i Aksâ’yı gördüm düşümde/Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu/Varıp eşiğine alnını koydum/Sanki bir yer altı nehr çağlıyordu/Gözlerim yollarda bekler dururum/Nerde kardeşlerim diyordu bir ses/İlk Kıblesi benim ulu Nebi’nin/Unuttu mu bunu acaba herkes/Burak dolanırdı yörelerimde/Mi’raca yol veren hız üssü idim/Bellidir kutsallığım şehir ismimden…/Her yana nur saçan bir kürsü idim/Hani o günler ki binlerce mü’min/Tek yürek halinde bana koşardı/Hemşehrim nebi’ler yüzü hürmetine/Cevaba erişen dualar vardı”
Mescid-i Aksâ’m, ümmetin göz bebeği, sen bütün Müslümanların ilk kıblegâhısın. Gönül senden vazgeçebilir mi? İşte o mısralar: “Şimdi kimsecikler varmaz yanıma/Mü’minde yoksunum tek ve tenhayım/Rüzgârlar silemez gözyaşlarımı/Çöllerde kayıp bir yetim vâhayım” Anadolu’nun vicdanlı sesi Erdem Bayazıt ve Yedi Güzel Adam’ın her biri Kudüs’ü dert edinmiştir kaleminin ucunda.
Müslümanların Sabrı Ölçülüyor
İsrail hükümeti Gazze’de döktüğü Müslüman kanını yeterli görmemiş olacak ki şimdi de bütün mukaddes dinlerin kutsal kabul ettiği Kudüs’e, Batı Şeria’ya ve bilhassa aMüslümanların sevgilisi Mescid-i Aksâ’ya saldırıyor. Çeşitli bahanelerle müminlerin ibadetine engel oluyor.
Bir bakıma hem Müslümanların hem de bütün dünyanın sabrını ölçüyor. Dünya İsrail’e tepkili, herkes öfkeli. Ama en cesur tavır yine Türkiye’den geliyor. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Mescid-i Aksâ’ya postalla giren İsrail’in hiçbir zaman affedilmeyeceğini belirterek, “Mescid-i Aksâ’ya el uzatmak, Kâbe-i Muazzama’ya el uzatmak kadar canicedir, alçakçadır, bir o kadar da tehlikelidir.” dedi. Kudüs bize, bütün Müslümanlara Hazret-i Ömer’in emanetidir. Kudüs bize son Osmanlı askerinin hatırasıdır. Kudüs bizim ezelî ve ebedî davamızdır.
Âkif’in Bugünü Anlatan Çok İbretli Hatırası
Kudüs’te zulümleri İsrail yapıyor ama başdestekçileri ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya. Kudüs’ten bahsederken aziz şairimiz Mehmed Âkif’in bir hatırasını hatırladım. Orada iken, Almanya’nın iki yüzünü çok güzel anlatıyor. Almanların müttefik olduğumuz zaman bile bize nasıl ihanet ettiğini Peyami Safa bir yazısında naklediyor. Akıl Fikir Yayınları tarafından neşredilen İstiklal Marşı’nın Bülbülü Mehmed Âkif Ersoy kitabımızdan iktibas edelim:
Haçlıların Kudüs Rüyası
Mehmed Âkif Haçlı ruhunu diri tutmaya çalışan Avrupalıların Kudüs’ü Müslümanlardan koparıp alma arzusunun çok eskilere dayandığını, yaşadığı bir hatıra ile bize hatırlatmış oluyor. Bu mühim meseleyi Peyami Safa, Cumhuriyet gazetesindeki yazısında şöyle anlatıyor:
“Okuyucularımdan, gözünü açtığı günden beri ‘Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i’ türküsünü duyarak büyümüş bir Tuna Türkü, bana gönderdiği mektubda, Mehmed Âkif’in Avusturya’ya ait bir hatırasını anlatıyor: Büyük Harb’in son senesinde, Safahat Şairi, Viyana’da imiş. Bir gece, bütün şehri uğultulara boğan çan sesleri arasında uyanır, pencereden bakar. Çocuklardan ihtiyarlara varıncaya kadar, bütün halk, ellerine birer mum olarak sokaklara fırlamış, sevinçten haykırıyor! Zafer ümidlerinin kesildiği bir devirde bu sevincin manasını anlamayan Mehmed Âkif de hemen giyinir ve sokağa çıkar.
Tanıdığı bir Viyanalıya rastlayıncaya kadar, gece yarısı peyda olan bu garip coşkunluğun sebebini anlayamaz. Nihayet bir bildiğini yakalar ve ona sorar: - Ne var, ne oluyor? Muharebeyi mi kazandık? Ve Viyanalı tanıdığından şu cevabı alır: - Hayır! Muharebeyi kazanmak da bir şey mi? İngiliz ordusu, General Alenbi’inn kumandası altında Kudüs’e girdi! Senelerden beri Türk çizmesi altında inleyen şehir, Sâlib’e kavuşuyor. Yaşasın Kudüs fâtihi! Bu çan uğultusu günlerce devamı etmiş ve pek az sonra Mehmed Âkif, harbi kaybettiğimizi haber almış.”
Sezai Karakoç Hassasiyeti
Muhteşem medeniyetimizin ulu şairi Sezai Karakoç’un “Alınyazısı Saati”nde “Ve Kudüs şehri./Gökte yapılıp yere indirilen şehir.” der. Şiire devam edelim: “Ve yatırlar patır patır kaçıyor geceleri/Tuz heykele dönüşmemek için Tanrı gazabıyla/Susmuş minarelerin azabıyla/Ve Kudüs şehri./Artık yer şehri, toprak şehri./Bakır yaprakların, çelik göğdelerin, acımasız yüreklerin/Demir köklerin, tunçtan ve uranyumdan dalların./Kurşundan çiçeklerin şehri./Gülle kusuyor ana rahmi/Bomba parçalıyor beynini bebeğin/Tanklar saldırıyor evlere bir anda ev yok tank var/Uçak var gök yok uçak var”
Kudüs öyle bir sevda ki hem dünkü şairlerimizin yüreğini titretmiş hem de bugünkü gerçek şairlerin kalbine yerleşivermiş. Mesela Yusuf Dursun, “Kudüs Duası”na şöyle başlıyor: “Yüce Rabb’im, Son Peygamber aşkına,/Zalimin zulmünden kurtar Kudüs’ü./Adalet timsali Ömer aşkına,/Zalimin zulmünden kurtar Kudüs’ü.” Ve ezberlenmesi gereken şiirin son kıtası şöyle:
“Sarmadan âlemi dökülen bu kan,/Kurtulsun işgalden bu aziz vatan./Gülsün artık, gülsün artık Müslüman;/Zalimin zulmünden kurtar Kudüs’ü.” Halil Gökkaya, “Kudüs İlk Göz Ağrısı” şiirinde azgın devlete öfkesini şöyle haykırıyor: “”Zehirli ot gibi sardın beşeri,/Kudüs toprağından sökül İsrail…” Kudüs İslâm âleminin gözbebeği, Türkiye’nin de vazgeçilmezidir. Bu hilâl-haç kavgasında, Siyonizmin insanlıkla açık kavgasında zafer, Allah’ın inayetiyle Müslümanların olacaktır.
Tarihin Bağrına Kudüslü Bir Çığlık
Ümmet şuuruna sahip olan günümüzün değerli şairlerinden Nurettin Durman da yeni kaleme aldığı “Mescid-i Aksâ” şiirinde duygularını şöyle dile getiriyor: “Bu günü de çizgisinden kopardım kopsun diye/Tarihin bağrına Kudüslü bir çığlık dünya yüzüne/Benim varlığım senin varlığındır yüzüme bak/Canım yanıyor kalbim ağrıyor işte ben burada./Bu güne zehir çaldım yılların içinden gelen/Ayrılık gibi hasret gibi kollarımı dört yana açıp/Kardeşlerim yolumun üzerindeki taşları atıp/Yüzüme bir tebessüm kondurun olmaz mı?”
Yerli ve milli şiir anlayışının günümüzdeki temsilcilerinden Bestami Yazgan “Sevdamızdır Kudüs Bizim” şiirinde Müslümanların ortak kaygılarını ve Kudüs sevdasını dillendirir: “İlk kıbleye ilkyöneliş/Sevdamızdır Kudüs bizim./Yedi semâya yükseliş/Sevdamızdır Kudüs bizim./Miracın kapısı orda,/İmanın yapısı orda,/Osmlanlı tapusu orda,/Sevdamızdır Kudüs bizim/Hazreti Ömer çiçeği,/Müslüman’ın gözbebeği./Budur ümmetin gerçeği:/Sevdamızdır Kudüs bizim./Mücahitler pençe vurdu,/Selahattin otağ kurdu./Hazreti Süleyman yurdu,/Sevdamızdır Kudüs bizim.”
Şairlerimiz israil’in barut kokan nefeslerine, mermi sıkan parmaklarına, bomba yağdıran öfkelerine inat barış yüklü mısralarla, rahmeti andıran yağmurlu şiirlerle karşılık veriyorlar. Bestami Yazgan, şiirin son kıtalarında Kudüs’ten vazgeçmeyeceğimizi ifade eder ve şöyle seslenir dünyaya: “Direnç olsun gönüllere,/Işık olsun kandillere,/Nesillerden nesillere/Sevdamızdır Kudüs bizim/Mübarek Mescid-i Aksâ/Kardeşidir Bitlis, Bursa./Oluk oluk kanlar Aksâ/Sevdamızdır Kudüs bizim./Düşmanlar olsa da çetin,/Âşığıyız hürriyetin./Şimdi her yürek Filistin,/Sevdamızdır Kudüs bizim./Gelene dek gül şehadet,/Nöbetteyiz ilelebet./Bilinsin ki ebed müddet/Davamızdır Kudüs bizim,/Sevdamızdır Kudüs bizim.”
Cahit Zarifoğlu, “Mescidin memlekettir. Seni sevmek namustur Kudüs…” diyor. Ömer Erdem, “Yıkılacak Duvar” şiirinde, “yıkılacak İsrail”i anlatır: “Kelimeler ölümden de büyüktür İsrail/Bizim gözlerimiz nasıl bakarsa/Öyle bakar kelimeler senin suçlarına/Sen ekmek çaldın İsrail/Sen çarşıdan üzüm çaldın/Çocukların burnundan oksijen tüpü çaldın/Sen ömrümüzden hayat çaldın İsrail/Kudüs’ü çaldın Zeytindağı’nı çaldın/Elhalil’i çaldın Beytlehem’i çaldın/Senin çalmadığın ne var İsrail/Biz buradayız İsrail/Silahsız yumruklarımız ve sesimizle/Madem durmayacaksın İsrail/Uyku haram bize/Senin suçlarını unutmak haram/Boşuna ağlayıp durma o duvarın önünde/Sen artık yıkılacak bir duvarsın İsrail…”
Günümüz şairlerinden Abdullah Satoğlu, “Bu Vahşeti Kim Durduracak?” başlıklı şiirinde İsrail’in zulümenisyan eder ve şöyle der: “Dur! densin İsrail’in bu çılgın gidişine/Kucak açsın Mescid-i Aksâ İslâm’a yine!/Zulmün olduu yerde susmak elbette zillettir/Zâlimlere haddini bildirmek fazilettir!..” Hüseyin İpek, “Filistin’e Ağıt” şiirini yakar ve hicranını ortaya döker: “Ol Mescîdî Aksâ’yı, yakıyorsun ey kâfir/Kahrolasın İsrâil, ellerin tamamen kir”
Bugün Kudüs ve Filistin’deki Müslümanlar, merhum Abdurrahim Karakoç’un şiirinden aldıkları ilhamla şu mısraı dua gibi mırıldanıyor: “Kanımız Aksâ da zafer Aksâ’nın” Zalimin zulmü varsa mazlumun da Allah’ı ve ah’ı vardır. Rabbim yâr ve yardımcıları olsun.
Kudüs, Gazze ve bütünüyle Filistin toprakları, artık tüm Müslümanların gündeminde. “Kudüs Fatih’i Selahaddin Eyyubî” dizisinin arkasından yeni filmler gelmeli. Sergiler açılmalı Kudüs’e dair. Şiir yarışmaları başlatılmalı. Bu vadide daha çok kitaplar yazılmalı. Kudüs’u unutmak, kendimizi inkârdır. Allah’ın izniyle Kudüs’ü de unutmayacağız, Müslümanlığımızı da…
Zaten bu onurlu duruşumuzu kaybedersek geriye çok bir şey kalmaz, Allah korusun. Rabb’im Kudüs’ümüzü, Gazze’mizi, Filistin’imizi, Doğu Türkistan’ımızı ve bütün mazlum coğrfyaları muhafaza eylesin, âmin.
Mehmet Nuri YARDIM
Yazarİnsan ne kadar büyük bir servete sahip olursa olsun, isteklerinin bittiğini söylemek mümkün değil. “Dünyada artık elde etmek istediğim bir nimet kalmadı, gönlümden geçen her şeyi yaptım.” diyenler bil...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Yüce Yaratıcı insanlığa “Âdemoğulları!” diye seslendiği gibi, size de “İsrâîloğulları!” diye seslenmişti. İnsanlığa “Âdemoğulları!” diye seslenirken, “Ey insanlık siz Âdem Peygamber’in evlâtlarısınız,...
Yazar: Ali AKPINAR
Yarım asrı geride bırakan bir insan olarak, kendimi bildim bileli Ortadoğu (İran, Irak, Lübnan, Yemen, Suriye, Kuveyt, Mısır, körfez ülkeleri ve Filistin) hep bir savaş hâlindedir. Bu güzel coğrafyada...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Şair ve yazarların muhtelif yönleri, ilgi çekici cepheleri vardır. Bir şairi ve yazarı incelerken, hakkında yazarken, hele biyografisini ayrıntılı olarak değerlendirirken mutlaka bütün bu taraflarına ...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM