Esmâü’l-Hüsnâ: El-Muktedir
El-Muktedir: Kendisine Hiçbir Şey Mümtenî Olmayan, Şiddet Ve Kuvvet ile Hiç Kimsenin Kendisine Karşı Çıkamayacağı, Tam Kudret Sahibi Olan
Yüce Allah’ın en güzel isimleri arasında yer alan el-Muktedir, kendisine hiçbir şey mümtenî olmayan, şiddet ve kuvvet ile hiç kimsenin kendisine karşı çıkamayacağı, tam kudret sahibi demektir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de geçen bir âyette şöyle buyurulur:
“Onlara dünya hayatının örneğini ver. (Dünya hayatı), gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışır. Fakat bütün bu canlılık, sonunda, rüzgârın savurduğu kuru bir çer çöpe döner. Allah, her şey üzerinde kudret sahibidir/muktedirdir.”
Meselâ, mevsimlerin ve iklimlerin oluşumu bunun en güzel örneğidir. İlkbahar geldiği zaman, ölü olan tabiatta bir diriliş yaşanır. Birtakım bitkiler, meyveler ve sebzeler, yaz aylarında ürün verir. Havaların ısı ve ışığının değişimine bağlı olarak, sonbaharla birlikte, tabiatta bulunan bitki yapısının kâhir ekseriyeti sararıp solmaya başlar. Kış aylarıyla birlikte, bitkiler yapraklarını döker. Bütün bir tabiat, kupkuru ve simsiyah bir hale dönüşür.
Her insan şu hakîkati bilmelidir: Aslâ mağlup olmayan, aksine, dâimâ egemen ve güçlü olan, ortağı ve benzeri bulunmayan tek varlık Cenâb-ı Hak’tır. O, Kâdir-i mutlaktır. Gerek mülk ve saltanatında gerekse melekûtunda kendisine gâlip gelecek hiçbir güç yoktur. Bütün güçler, O’nun kudreti karşısında izâfîdir, itibârîdir. O, kendisi mağlup edilemeyen fakat mağlup edendir. O’ndan başka galip yoktur.
Yüce Allah, kendisiyle güç sınanacak ya da güç yarıştırılacak bir varlık değildir. O, her türlü yaratılmışlık özelliklerinden soyutlanmıştır. Herkes İlâhî güç karşısında sınırını bilip kendi sınırlarına çekilmelidir. Âlemlerin Rabb’i olan Allah’a karşı taşkınlıkta bulunmak Gayretullah’a dokunur. Sonu da felaket olur.
Yüce Allah, görünen ve görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen bütün âlemlerin sahibi ve mutlak tasarruf yetkisine sahip olandır: “O, mülkün tek sahibidir.” O, aynı zamanda; “Din (âhiret) gününün sahibidir.”
İnsan, elbette, bir kudrete sahiptir. Bu, hâdis ve nâkıs bir kudrettir. İnsanın gücü ve kudreti sınırlıdır. Sorumluluk, kendisine verilen bu güç ve vüs’atledir. Özgür irâde varsa sorumluluk da vardır. Hukukta sorumluluk, toplumsal düzeni sağlamaya yöneliktir. İslâm akâidinde sorumluluk ise insanın eylemlerinden hareketle itikâdî, ibâdî, ahlâkî ve toplumsal yükümlülükler olarak tanımlanır.
Her türlü yaratma eylemi Yüce Allah’a, O’nun yarattıklarını seçme de insana aittir. Dolayısıyla, ölümlü insan, ölümsüz diri olan karşısında kendi sınırları içinde kalmalıdır.
Yüce Allah’tan başka hiçbir varlık, mutlak kudret sahibi değildir. Onun için dinimizde, çocuklar, deliler ve özür sahipleri sorumlu tutulmamıştır. Bizler ihtiyârî, iradî fiillerimizden sorumluyuz. Zaten insan ızdırârî fiillerde, irâde özgürlüğüne sahip değildir. Akıllı bir insan, bugün gücü yetiyorken, her sağlıklı günü fırsata dönüştürmeli, Allah’ın kendisine yüklediği sorumlulukları hakkıyla yerine getirmelidir.
Nasıl ki dünyaya gelmek bize rağmense, buradan ayrılmak da bize rağmen olacaktır. Yarın kıyâmet gününde hepimiz, muktedir olan Âlemlerin Rabb’i huzurunda ferdî olarak hesâba çekileceğiz. O hâlde, hesap günü gelmeden, muhâsebemizi iyi yapalım; Yaradan Rabb’imizle muhâsemeye girmeyelim. Muhâsebe eden kazanır, muhâseme eden ise kaybeder.
Editör
YazarAile gibi yakın ilişkilerin olduğu topluluklarda sevgi kadar saygı da vazgeçilmez bir değerdir. Eşler, ebeveynler ve çocuklar arasındaki karşılıklı saygı, bireylerin kendilerini değerli ve mutlu hisse...
Yazar: Editör
Eğitimin amacı, insanlara istenen ve kalıcı değişiklikler kazandırmaktır. Burada önemli olan “istenen” kelimesidir. İstenilen şey, bir toplumun gelecekte huzurlu ve düzenli olabilmesi için gerekli ola...
Yazar: Editör
Geleneksel ailede babanın temel görevi, evin geçimini sağlayacak maddî kazanç elde etmekti. Gün boyu dışarıda olan baba eve geldiğinde günün yorgunluğunu atardı. Dolayısıyla çocuklarına çok fazla zama...
Yazar: Eşref BOLUKÇU
Evet, yanlış duymadınız: mahalle baskısı.Olumsuz mu? Değil. Çok baskı yapsın bu söylem. Mahalle kültürüne vurgu yapalım altını çizerek. Baskının iki anlamı da güçlendirsin mahalleyi.Gerek en çok satıl...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ