Osmanlılar Döneminde Yaşamış Darendeli Meşhur Devlet Adamları-2
Önceki sayıda Darende’nin yetiştirdiği tarihe mâl olmuş ve Osmanlı Devleti zamanında mühim hizmetlere imza atmış devlet adamlarımızdan Sarı Abdurrahman Paşa ve Cebecizâde Mehmed Paşa’nın hayat hikâyelerine yer vermiştik. Bu sayıda ise, Hasan Rıza Paşa ve İzzet Mehmed Paşa’nın biyografilerini konu edineceğiz.
Hasan Rıza Paşa
Hasan Rıza Paşa, Darende’den yetişen Osmanlı’nın mühim devlet adamlarından biridir. Osmanlı kayıtlarında ismi daha çok “Hasan Paşa” olarak geçmektedir. Cebecizâde Mehmed Paşa’nın torunlarındandır. Sultan II. Mahmud zamanında birçok yerde mutasarrıflık, sancak beyliği ve valilik yapmıştır. Osmanlı arşiv belgelerinde idareciliği, devlete ve halka layık-ı veçhiyle hizmet etme vasfı, “zatında cesur ve gayyur (gayretli) ve sıdk (doğruluk) ve istikametle mevsuf ve meşhur” tespitiyle sena edilmiş bir paşadır.
2.Mahmud, 1816-1817’de Sert Mahmud Paşa’dan boşalan Karahisar-ı Sahib (Afyonkarahisar) sancak beyliğine Hasan Rıza Paşa’nın tayinini emretmiş, lakin bu emir Bursa ve Kocaeli mutasarrıflığına tayiniyle yerine getirilmiştir. Ne var ki, mutasarrıflığa tayininden kısa bir süre sonra, etrafına toplanan akrabalarının etkisiyle vazifesini ihmal ettiği ve halkın sıkıntılarıyla yeterince alakadar olmadığı yönünde şikâyetler vuku bulmuştur. Şikâyetlerle ilgili olarak 1818’de sadrazamlık makamından Padişah’a arz edilen yazıda şu ifadelere yer verilmiştir:
“Hâlâ Hüdavendigar ve Kocaeli sancakları mutasarrıfı Darendeli Hasan Rıza Paşa kulları zatında cesur ve gayyur (gayretli) ve sıdk (doğruluk) ve istikametle mevsuf ve meşhur ise de müşarünileyhin vilayeti (Darende) tarafından gelib dairesinde tecemmu eden (toplanan) bir takım akraba ve müteallikatı fırsatı ganimet addederek bazı muamele-i dil-firib ile kendisini imale (meylettirmelerinden) naşi (dolayı) tama’a düşerek türlü türlü maslahatlar (sebepler) peyda ve uhdesine muhavvel (verilmiş) olan iltizamatın sinin-i sabıka (geçmiş senelerin) bedel-i iltizamlarına bile muğayir-i idare-i seniyye zamma ictira eylemek ve hükümeti dâhilinde olan ahali ve fukara ve reaya ve berayayı azerde ve rencide etmekde olduğu bu defa mesmu-ı çakeranem olub müşarün-ileyhin bu misillu tama ve irtikâba meyl ve mutaba’atı dairesinde olan akraba ve taallukatının itma’ ve iğfallarından neş’et etmiş (oluşmuş) bir keyfiyet görünür ise de... aceze ve reayayı himayet ve siyanet fariza-i zimmet-i memuriyetleri olub...”
Padişah II. Mahmud da kendisine iletilen bu şikâyetler üzerine Hasan Rıza Paşa’ya bir ihtar ve tembih yazısı gönderilmesini istemiştir: “Vüzeranın nasbından (tayininden) murad (kastımız), ibadullahın asayiş ve rahatıdır. Alel husus Bursa gibi civar-ı saltanatımızda bu makule hareket hiç tecviz olunmaz. Bir müekked tenbih-name yazıb müşarünileyhe (Hasan Rıza Paşa’ya) ihtar edilsin. Mütenebbih (pişman) olmaz ise azl olunur.”
Hasan Rıza Paşa, bir süre sonra İstanbul Boğazı’nın Anadolu sahillerini koruma göreviyle birlikte Afyonkarahisar sancağı mutasarrıflığına atanmıştır. Görevi süresince İstanbul Beykoz’da ikamet etmesi uygun görülmüştür. 16 Kasım 1821’de bu defa Akdeniz sahilini muhafazası şartıyla Biga sancağına tayin olunmuştur. Bu sırada, Anadolu’da bulunan vezirlerin ekseriyeti Rumeli taraflarındaki Rum isyanlarını bastırmakla vazifelendirildikleri için “erbab-ı tedbir ve mühim işleri yürütmeye muktedir” bir devlet adamı olan Hasan Rıza Paşa’ya gün doğmuş ve siyasî hayatında önemli bir değişiklik gerçekleşmiştir: Ocak 1822’de Anadolu eyaleti valiliğine tayin edilmiştir.
Görevine başlamasının üstünden kısa bir zaman geçince Halep eyaletinin muhafazasıyla görevlendirilmiştir. Halep valisi Behram Paşa’nın vazifesini suiistimal ettiği gerekçesiyle azledilmesi üzerine yerine Hasan Rıza Paşa, 18 Ocak 1823’de Halep valiliğine getirilmiştir. Paşa’nın devlet hayatındaki son hizmeti, 29 Mayıs 1823’de Karaman (Konya) valiliğine atanmasıyla sudur etmiştir. Fakat Karaman valiliği sırasında hakkında şikâyetlerin artmasına binaen 2 Haziran 1824’de vezirlik unvanı geri alınmış ve Darende’de ikamete tabi tutulmuştur. Bazı kaynaklarda vezirlik rütbesinin geri verildiği ve 1828’de Niğbolu Muhafızlığına tayin edildiği rivayeti de geçmektedir.
Hasan Rıza Paşa 1834’de Darende’de vefat etmiştir. Mezarı, Cebecizâde Mehmet Paşa Külliyesi’ndedir. Cebecizâde Mehmet Paşa’nın eski kütüphanesi ile aynı ismi taşıyan yeni halk kütüphanesi arasında bulunan bahçedeki türbe içerisindedir. Türbede iki kabir bulunmaktadır; bunlardan kuzey tarafında bulunan kabir, Hasan Rıza Paşa’ya aittir. Mezarının ayakucu tarafında bulunan kitabe şöyledir:
"Fena deştinde kimdir sıhhat-ı hulvunda eyleye hempâ
Esir derd ü hicrân olayım a’lâ ü ger ednâ
Sipihr-i ğadr-pişe daim eyler böyle endişe
Çeküb san’atla ağuşa ider çok celîler hemrâ
Şeh u mir u şebâb u şeyh u tıfl u rical ü nisâ
İçüb dest-i felekden câm medhûş oldılar hayfâ
Bu dehrin dest-i ğadrından bir gûnâ nûş iden bâde
Derende hânedânı Hazret-i Seyyid Hasan Paşa
Fezâyı ah u vâveylâda koydı semt ü etbâ’ın
Çekildi kûşına dâru’l-bekâyı eyledi me’vâ
Bu hükm-i mübreme bir çâre bulmuş olmamış âlem
İde mağfûr o zâtı lütf u ihsânı ile mevlâ
Üç ihlâs-ı lillâhı Kâmil düşdi, târîh-i ğammu’l-vedâ
Hasan Paşa seyrân-ı Adn-ı Me’vâ eyledi hakkâ
Sene 1250 (1834)”
Hasan Rıza Paşa devlet idareciliğinde üstlendiği bunca üst düzey hizmetler yanında, hayır ve hasenat sahibi de bir kimseydi. Halep valisi iken Zekeriyya (a.s.) Camii’ni tamir ettirmiştir. Ceddi Cebecizâde Mehmed Paşa Kütüphanesi’ne her biri ayrı cüzler hâlinde bulunan bir takım yazma Kur’ân-ı Kerim ile birlikte yüzlerce kitap vakfetmiştir.1
Cebecizâde Mehmed Paşa’dan sonra Darende’den çıkan ikinci Osmanlı sadrazamıdır. Sultan II. Mahmud ve Sultan Abdülmecid devirlerinde iki defa sadrazamlık makamına getirilen İzzet Mehmed Paşa, Darende eşrafından İbrahim Bey’in oğludur. 1793 yılında Darende’de doğmuştur. Bazı valiliklerde bulunan amcası Ali Paşa tarafından yetiştirilmiştir. Amcası 1809’da Konya valiliğine tayin edilince, İzzet Mehmed Efendi’yi de yanına mühürdar olarak almıştır. Daha sonra kapıcıbaşılık ve mirahorluk payesi ile mütesellimlik ve voyvodalık yapmıştır.
Üstlendiği görevler münasebetiyle devlet hizmetlerinde tecrübe ve dirayeti artan İzzet Mehmed Paşa, sonraki zamanlarda Ispartalı İbrahim Paşa’nın kethüdalığını yapmış; Paşa’nın Bursa mutasarrıflığı ve Boğaz muhafızlığı sırasında memuriyetiyle ilgili işleri yürütmeye başlamıştır.
Genç sayılabilecek çağlarda idareciliği ve üstün maharetleriyle nazarı dikkatleri celp eden İzzet Mehmed Paşa bir süre sonra İbrahim Paşa’nın tavsiyesiyle Ağustos 1821’de mirimiran (general) rütbesi ile Karadeniz Boğazı’nın Anadolu sahili muhafızlığına tayin edilmiştir. 20 Kasım 1822’de ise Karadeniz Boğazı’nın Anadolu sahilini muhafaza etmek şartıyla Karahisar-ı Sahib mutasarrıfı olmuş; Beykoz’da ikamet etmek üzere Üsküdar, Beylerbeyi, Beykoz taraflarının muhafazası ile de vazifelendirilmiştir.
Altı ay sonra, 14 Haziran 1823’de yine Boğaz muhafızlığı uhdesinde kalmak şartıyla Menteşe (Muğla) Sancağı tasarrufuna verilmiştir. Görevine devam ederken 19 Temmuz 1825’de Sultan II. Mahmud tarafından kendisine vezirlik rütbesi tevcih edilmiştir. Akabinde Padişah, Kütahya, Ankara ve Afyonkarahisar sancaklarının bağlı olduğu Anadolu valiliğini de İzzet Mehmed Paşa’ya vermiştir.
2.Mahmud Han, İzzet Mehmed Paşa’yı Yeniçeri ve Rum isyanlarını bastırmada güvenilir, muktedir ve becerikli bir idareci olarak görmüştür. O sırada Etnik-i Eterya’nın Rumlar arasındaki ayrılıkçı faaliyetleri artmış, Mora’da ayaklanma çıkmıştı. Dahası, Yeniçeriler isyan etmiş, Ruslarla da Yunan İsyanı dolayısıyla ilişkiler yeniden bozulmuştu. İşte bu hadiseler vesilesiyle siyaset sahnesine çıkan İzzet Mehmed Paşa, Boğaz muhafızlığı ile Ruslara karşı tedbirler almış; Yeniçerilerin isyanı esnasında Padişah tarafından saraya davet edilince, maiyetini toplayarak diğer devlet erkânının da yardımıyla Sancak-ı Şerîf’i çıkartmış ve isyanı muvaffakiyetle bastırıp devleti bu vartadan kurtarmıştır.
Şemseddin Sâmî, İzzet Mehmed Paşa’nın 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın lağvedilmesi (Vak’a-i Hayriye) esnasında fevkalade gayret ve hizmetleri nedeniyle Padişah II. Mahmud nezdinde değerinin yükseldiğinden; bu münasebetle Üsküdar’da ikamet etmek üzere Anadolu sahilleri muhafazasının kendisine bir mükâfat olarak verildiğinden bahsetmiştir. Ancak yapılan tespitlere göre İzzet Mehmed Paşa, 9 Şubat 1827’de 34-35 yaşlarındayken “Kaptan-ı deryalık” gibi daha üst düzey bir makam ve vazife ile taltif edilmiştir.
1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Varna Muhafızlığı’na tayin edilen İzzet Mehmed Paşa, 3 bin kişilik bir kuvvetle kara tarafından Varna’ya gönderilmiştir. 10 bini aşkın askeriyle Varna’yı kuşatan Ruslara karşı dört ay direnmiş ve 14 Temmuz 1828’de yenmeyi başarmıştır.
Rusların denizden ve karadan 24 savaş gemisi ve 18 bin askerle şehri yeniden kuşatmaları karşısında bütün gücüyle savunmayı sürdürmüştür. Bu arada, Sadrazam Selim Mehmed Paşa’nın emrindeki kuvvetlerle doğrudan Varna’ya ilerlememesi, Yusuf Muhlis Paşa’nın Ruslarla teslim şartlarını görüşmesi, istediği yardımın gelmemesi, düşman baskısının artması, halkın kan dökülmemesini istemesi ve müftünün de bu yöndeki fetvası dolayısıyla İzzet Mehmed Paşa dört ay kadar savunduğu kaleyi 12 Ekim 1828’de teslim etmek zorunda kalmıştır.
Varna’nın teslimi nedeniyle sorgulanan İzzet Mehmed Paşa, Padişah II. Mahmud’un işin hakikatini öğrenmesi üzerine aklanmıştır. 1 yıl 8 ay 13 gün görev yaptığı Kaptan-ı Deryalık’tan alınarak, suçlu görülen Selim Mehmed Paşa’nın yerine 24 Ekim 1828’de sadrazamlığa tayin edilmiştir. 29 Ekim 1829 tarihli hatt-ı hümayunda Padişah, eski sadrazamın beceriksizliğini dile getirirken, yeni sadrazam İzzet Mehmed Paşa’nın da gayret ve cesaretini takdir ve sena etmiştir.
İzzet Mehmed Paşa, sadarete geçince Varna’yı geri almak için hazırlıklar yapmıştır. Orduyu Aydos’dan Şumnu’ya nakletmiş, Rus kuvvetlerini dağıtmak için Aliş Paşa ile İbrahim Paşa’yı görevlendirmiştir. Ancak bir süre sonra Ruslara karşı başarılı olunamayacağına inanarak sulh yapılması gereğini İstanbul’a iletice Padişah’ın tepkisine maruz kalmıştır. Sonuç olarak sadrazam ve serdar-ı ekrem (ordu komutanı) olarak Şumnu’da bulunduğu sırada, 24 Ocak 1829’da önce sadrazamlıktan azledilmiş; sonra da 28 Ocak’ta vezirlik rütbesi elinden alınarak Tekirdağ’da mecburi ikamete memur edilmiştir. Sadrazamlık vazifesi tam üç ay 5 gün sürmüştür.
İkinci Kez Sadrazamlığa Getirilmesi
Tekirdağ’da bulunduğu sırada Edirne’yi işgal eden Rusların şehre yaklaşmaları üzerine halkı teşkilatlandırıp savunma tertibatı aldırmıştır. Bir müddet sonra Padişah’ın aff-ı şahanesine mazhar olmuş ve Nisan 1831’de vezareti yeniden iade edilmiştir. Daha sonra Rumeli eşkıyasıyla mücadele etmek şartıyla Sofya’ya gönderilmiş; ardından 2 Ocak 1832’de Vidin Kalesi’ni muhafaza etmesi şartıyla Vidin ve Niğbolu sancakları kendisine verilmiştir.
Bundan sonraki dönemde devlet kademelerinde şu vazifeleri üstlenmiştir: 15 Ocak 1834’de Afyonkarahisar valiliği; 12 Haziran 1834’de eski görevine (Afyonkarahisar hariç) ilaveten Ankara ve Çankırı valiliği; 9 Eylül 1836’da eski görevine ilaveten Kastamonu, Çorum ve Viranşehir valiliği ile yeni ihdas edilen Redif Mansure Eyalet-i Ankara Müşirliği; 28 Temmuz 1840’da Akdeniz (Çanakkale) Boğazı Muhafızlığı.
Aynı yıl, süre giden Mısır ve Mehmed Ali Paşa Hadisesi’nden ötürü Akka eyaletine, müteakiben de Beriyyetü’ş-şam (Suriye) valiliği ve seraskerliğine tayin olunmuştur. Emrindeki kuvvetler, müttefik İngiliz ve Avusturya gemileriyle 15 Eylül 1840’da Beyrut yakınlarındaki Cüvni limanından karaya çıkarak, Beyrut’ta Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’yı yenilgiye uğratmışlardır.
Darende Tarihi yazarı Hanifi Hoca, İzzet Mehmed Paşa’nın bu seferden önce de Mısır ordusu üzerine gönderildiğinden söz etmektedir: “Mısır Hidivi Mehmed Ali Paşa ile harp edildiğinden Nizip seferinde İzzet Paşa, ordusuyla Darende’ye gelmiş. Darende’nin Uluviran ve Ayvalı Deresi’nde (ordusunu) kışlatmış. Sultan II. Mahmud’un vefatı duyulunca ordu kâmilen dağılmış.”
Osmanlı ordusunun Nizip’de Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa idaresindeki Mısır ordusuna yenilmesi hadisesini yaşayan Alman Feldmareşal Fon Moltke de, Nizip Savaşı sonrasında Afşin, Elbistan ve Darende üzerinden İstanbul’a geri dönüşü sırasında İzzet Mehmed Paşa’nın ordusuyla beraber Darende civarında ordugâh kurduğunu tasdik etmiştir: “İzzet Paşa ordusunun Elbistan’ın arkasında ordugâh kurmuş olduğunu memnunlukla öğrendik. Aynı günde yorgun atlarımızla yola devam ettik ve arkadaşım Yüzbaşı Bincke’yi orada bularak sevindik.”
Bu arada İzzet Mehmed Paşa, Suriye’de gayret ve şecaatiyle Rekfaye Muharebesi’ni kazansa da, eyerinin kuburunda bulunan tabancasının kazayla boşanması neticesinde sol ayağı sakatlanmıştır. Bu sebeple Beriyyetü’ş-Şam seraskerliğinden alınarak Edirne valiliğine tayin edilmiş; fakat Gelibolu’ya geldiği sırada hâlen yarasının kapanmamış olmasını gerekçe göstererek vazifeden affını istemiş ve nihayetinde Haziran 1841’de İstanbul’da ikamet etmesine müsaade edilmiştir.
İstanbul’a gelince, Mısır harekâtındaki başarısı ve Başmabeynci İzzet Bey’in de etkisiyle 5 Aralık 1841’de saraya davet edilmiş ve yeni hükümdar Sultan Abdülmecid tarafından ikinci kez sadrazamlık makamına getirilmiştir. 8 ay 27 gün süren bu ikinci sadrazamlık dönemi, ayağındaki sakatlığın hâsıl ettiği zaaf veya zamanın meselelerine ayak uyduramaması mazereti ve yine başmabeyncinin tesiri ile 30 Ağustos 1842’de sona ermiş, sadaretten alınarak Edirne valiliğine tayin edilmiştir. Daha sonra Ağustos 1849’da Bursa valiliğine atanmıştır. Ancak sakatlığından dolayı bu görevine de gidemeyip tekaüd (emekli) olmuştur.
Rekfaye Muharebesi’nde ayağının sakatlanması sebebiyle “Topal” lakabı ile de tanınmış olan Darendeli İzzet Mehmed Paşa, 7 Mart 1855 tarihinde 68 yaşında iken İstanbul’da vefat etmiştir. Mezarı Eyüp’te, Bostan İskelesi’nin karşısında, eski Mihrişah Valide Sultan mektebi bahçesindeki dershanenin penceresi önünde bulunan set üzerinde, Eyyübe’l-Ensarî (r.a.)’nin kabrinin doğu tarafındaki mezarlığın kapısı ağzındadır. Mezar kitabesi şöyledir:
Kudemâ-yı fihâm-ı Devlet-i Aliyye’den iki defa mesned-i celil-i
Sadaret-i uzma’yı ve sair makamat-ı
aliyyeyi haiz olan merhum ve mağfiret mersum Darendeli
İzzet Mehmed Paşa Hazretleri’nin
Ruh-ı pür fütunlarıçün rızaen lillah el-fâtiha 1271 (1854).
İzzet Mehmed Paşa’nın kişilik ve mizacı kaynaklarda şöyle tarif ve tavsif edilmektedir: Muktedir, müstakim, sabırlı, cesur, azimli, irtikab (kötü iş) ve irtişası (rüşveti) olmayan, iş bilir amansız bir vezir, üzerine aldığı vazifede müsamahayı sevmeyen gazaplı, kendini hiç bir tehlikeden esirgemeyen, riya (gösteriş) ve müdâheneden (dalkavukluktan) uzak, açık sözlü, tuttuğunu koparan bir zat ve devletin kara gün dostu bir insan olarak tanınmıştır.
Memleketi Darende’de de birçok vakıf eser vücuda getirmiştir. 1832’de yanmış olan Ankara Çarşı Camii’ni kendi kesesinden yaptırmıştır.2
Dipnotlar:
1)Ahmed Akgündüz, Yaşar Baş, Said Öztürk, Darende Tarihi, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı Kültür Yayınları, İstanbul, 2002, s. 709-712; Es’ad Efendi Tarihi, s. 37, 53, 68, 181, 211, 320; Hanifi Hoca, Darende Tarihi, s. 12; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmani, c. 2, s. 167.
2)Ahmed Akgündüz, Yaşar Baş, Said Öztürk, Darende Tarihi, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı Kültür Yayınları, İstanbul, 2002, s. 727-732; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmani, c. 3, s. 460; Es’ad Efendi Tarihi, s. 142, 321, 421, 422, 740, 776; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Dârendeli İzzet Mehmed Paşa”, Belleten, c. XXVIII, Sayı: 110, Nisan 1964, s. 235-247; İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c. 5, s. 74, 76, 227; N. Iorga, Osmanlı Tarihi, Çev. Bekir Sıtkı Baykal, c. 5, Ankara 1948, s. 344, 399-401; Ali Şükrü Çoruk, Eyüplü Meşhurlar, c. 2, İstanbul, 2015, s.121-122; Hanifi Hoca, Darende Tarihi, s. 5, 13; Cevdet Küçük, “İzzet Mehmed Paşa”, DİA, İstanbul 2001, c. 23, s. 559-560; Fikret Sarıcaoğlu, “İzzet Mehmed Paşa”, DİA, c. 23, s.557-558.
İsmail ÇOLAK
YazarÇanakkale Savaşı kadını erkeği, yaşlısı genci ile milletimizin tüm fertleri ve tüm katmanlarıyla arzı endâm eylediği, omuz omuza verdiği bir kader, bir varlık yokluk mücâdelesi idi. Vaziyet böyle olun...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Milli Mücadele’yi destekleyen İstanbul’daki tekkelerden biri de Eyüp sırtlarındaki Hatuniye Tekkesi’dir. Bu tekkenin kahraman şeyhinin ismi, Saadeddin Ceylan Efendi idi. Hatuniye Tekkesi, işgal devlet...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Dudağımdan bal akar,Dilim Türkçedir benim.Mis gibi anne kokar,Dilim Türkçedir benim.Has bahçemde yeşeren,Çiçeği yediveren;Önüme güller serenDilim Türkçedir benim.Odur göğsümde nişan,Odur bana şeref şa...
Şair: Yusuf DURSUN
Kurtuluş Savaşı boyunca bütün Anadolu, imkânsızlıklara ve şartların ağırlığına aldırış etmedi. Varını yoğunu, elinde ve avucunda ne varsa, vatanın bağımsızlığı için harcamaktan çekinmedi. Yapılan feda...
Yazar: İsmail ÇOLAK