İngiltere Varlığını Osmanlı’ya Borçlu!
Osmanlı, Fatih Dönemi’nden başlayarak Batı’daki seferlerini kolaylaştırmak, hâkimiyetini sağlamlaştırmak ve kendisine karşı oluşturulan Haçlı ittifaklarını parçalayıp zayıflatmak maksadıyla bazı Avrupalı devletlere imtiyazlar vererek veya yardım taleplerini olumlu karşılayarak yanına çekmeye çalıştı. 15-18. yüzyıllar arasında destekleyip işbirliği içine girdiği Venedik, Macaristan, Lehistan, Fransa, Hollanda ve İsveç bu ülkelerin belli başlıları. Son yıllarda İngiliz ve Osmanlı arşivlerinde yapılan araştırmalar neticesinde bunlara sürpriz bir devlet daha eklendi: İngiltere. Dolayısıyla ortaya şöyle bir tarihi gerçek daha çıktı: İngiltere de varlığını Osmanlı’ya borçludur!
Resim: 1891 yılı Osmanlı’sına ait bir Avrupa ve İngiltere haritası
İngiltere, 1580-1590 döneminde İspanyolların ülkesini işgal etmesinden korkuyordu. Bundan kurtulmanın yolunun Devlet-i Âli Osman’ın kapısını çalmaktan ve onun desteğini almaktan geçtiğini düşünüyordu. Tıpkı Fransa Kralı I. Fransuva’nın, 1525’deki Pavia Savaşı’ndan sonra Almanya-İspanya Kralı V. Şarlken’e karşı Muhteşem Süleyman Kanûnî’nin yardımına başvurması gibi.
İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in askeri danışmanı Sir Francis Walsingham’ın, İstanbul’daki İngiliz elçisi William Harborne’a gönderdiği (Kraliyet Holloway Koleji öğretim üyesi Jerry Broton’un kraliyet arşivlerinde bulduğu) 9 Mart 1587 tarihli mektubunda ve 24 Haziran 1587 tarihli cevabî mektupta bunun ipuçlarına rastlamaktayız.
Mektupta, Francis Walsingham, “İspanyolların yenilmez donanmasını, ancak Osmanlı Devleti durdurabilir.” demiştir. Bunun dışında Osmanlıları, Akdeniz’de İspanya, İtalya ve Kuzey Afrika kıyılarında saldırılar düzenleyerek, İspanyolları zayıf düşürmeye ikna ve teşvik etmesi için Padişah III. Murad ve vezirlerle görüşmelerde bulunmasını, elinden ne gelirse yapmasını ve “İngilizlerin çok iyi insanlar olduğunu anlatmasını” istemiştir. Mektubun tam metni şöyleydi:
“Gönderdiğiniz 9 Mart 1587 tarihli mektubunuz ulaştı. Mektubunuzdan, Osmanlı Sultanı ve danışmanlarıyla devam ettirilmesi gereken münasebetlerin, emirlerimiz doğrultusunda ihtimam ve basiretle yerine getirildiğini öğrendik. Padişahın Hocası Sadeddin Efendi vasıtasıyla Sultan’ın kendilerine mektup göndermesinden dolayı kraliçemiz çok sevindi. Osmanlı Padişahı Üçüncü Murad’ın İspanya Kralıyla antlaşma yapmaya yazdığınız suretle yanaşmamasından dolayı kraliçenin fevkalade müteşekkir kaldığını Sultan Hazretleri’ne söyleyin... İspanyol kudretinin tehdidi, Sultan’a tâbi Kuzey Afrika Beylerinin göndereceği kadırgalarla engellenebilir. Az bir masrafla yapılabilecek saldırıyla, İspanyol Kralı büyük ölçüde rahatsız edilecek ki, bu durumda İngiltere’nin karışmasına bile gerek kalmayacak... Tebaamıza karşı Türklerin teveccühlerinin artması için kraliçenin emri ile Sir Francis Drake’in, halen İspanyol deniz yollarında devam eden seferi sırasında kurtardığı Müslümanları ceplerine para bile koyarak serbest bıraktığını, İspanyolları da Berberilere köle olarak sattığını söyleyebilirsiniz.”
Elçi William Harborne harekete geçerek, Sultan III. Murad’a bir arzuhal mektubu sunmuştur. Mektupta konuyu dinî inançlar üzerinden anlatarak padişahı etkilemeye çalışmıştır: “Yüce Tanrı’nın size verdiği kuvvetle ortak düşmanımız tüm putperest kâfirleri yok edeceğinizi umuyorum. Zavallı bir kulunuz olarak size yalvarıyorum, putperest kâfir İspanya üzerine büyük bir donanma sevk etmeseniz bile, hiç olmazsa 60 ya da 80 kadırga gönderin.” talebinde bulunmuştur. Mektubun ilerleyen kısımlarında daha da ileri giderek İngiltere ve Kraliçe adına adeta yalvarmıştır: “Kraliçe Elizabeth, bir kadın olduğu hâlde Tanrı’nın, putperest kâfirlerle savaşma emrini yerine getirmek için çabalıyor. Size her zaman sadık kalan kraliçeyi bu en zayıf zamanında yalnız bırakırsanız, size inanan tüm dünya şaşıracaktır. Tanrı sizin aracılığınızla putperest kâfirleri cezalandıracaktır.”
Elçinin, mektupta geçen orijinal ifadeleri aynen şöyleydi:
“Padişahın yüce katına arzuhal ilam olunur. Saadetlü Padişahım Hazretleri sağolsun. Devletlü ve saadetlü, âlemin sığındığı Padişah Hazretleri'nin yüce katlarına kullarının arzı budur ki, ‘İngiltere Kraliçesi’ ile ‘Zat-ı Şahaneleri’ arasında mukaddes bir sulhun vücut bulması hususunda Büyük Tanrı bu kulunuzu başlıca vasıta seçmek lütfunda bulunmuştu. Bendeniz dokuz yıl önce bu görevi sadıkane bir tarzda ve isteyerek ifade ettim ki, hususuyla Zat-ı Şahaneleri’ne bahşedilen kudret ve kuvvet vasıtasıyla bizim müşterek düşmanımız olan bütün putperestleri imha edeceklerini ummuştum. Büyük Tanrı’nın adıyla masum kulunuza acımanız için yalvarırım. Eğer bu putpereste (İspanya’ya) karşı var kuvvetinizi göndermek niyetinde değilseniz, ona zarar vermek üzere hiç olmazsa 60 veya 80 kadırga gönderiniz.
Efendim Kraliçe bir kadın olduğu ve cinsiyeti bakımından savaşa meyilli olmaması lazım geldiği hâlde Tanrı'nın bu konudaki emrini var kuvvetiyle yerine getiriyor. Eğer size çok sadık kalan bir hükümdar dostunuzu en nazik zamanda kendi hâline bıraktığınız takdirde, sizin hareketinize bütün dünya şaşıracak. Çünkü Efendim, sizin vaadinize ve dostluğunuza güvenerek gerek kendi hayatını, gerek devletini büyük bir tehlikeye attı. Zat-ı Şahaneleri, Efendim ile birlikte hakimane bir tarzda vakit geçirmeksizin bir donanma çıkarırsanız bununla Büyük Tanrı'nın buyruğu, Şeriat’ın emri ve meydana gelen fırsatın icabı, Yüce Osmanlı Nesli’nin şan ve şerefi ve Osmanlı İmparatorluğu'nun muhafazası yolunda hareket etmiş olacaksınız. Bu yapıldığı takdirde mağrur İspanyol ile sahte Papa ve bütün taraftarları, yalnız zafer ümitlerinden mahrum edilmekle kalmayacaklar, belki de bu tür küstahlıkların cezasını bulacaklar. Tanrı ancak kendine yakın olanları himaye eder. Sizin vasıtanızla Tanrı putperestleri cezalandıracaktır ki, arta kalanlar bizler gibi hakiki Tanrı’ya tapanlar zümresine dâhil olacaklar. Hak yolunda mücadele eden bizleri Tanrı zafere ulaştıracak ve birçok nimetlere kavuşturacak.”
Sultan III. Murad ise, Hoca Sadeddin Efendi vasıtasıyla Kraliçe Elizabeth’e gönderdiği, “çok sevinçle karşılanan” mektupta; İngiltere’nin dostluğunu devam ettirmesi halinde Osmanlı Devleti’nin himayesinin de sürekli olacağını vurgulamış ve ilkbaharda büyük bir donanmayı sefere çıkarmayı vaat etmiştir.
Yazdığı cevabî mektupta özetle şu ifadelere yer vermiştir: “İki ülke arasındaki dostluk ve Ahitname-i Hümâyûn gereğince dost ve düşmana karşı birlikte hareket edilecek. Ahitname şartlarına uyulduğu takdirde İngiliz tüccarlarına kimsenin zulüm etmek ihtimali olmaz. Eskiden Osmanlı Padişahları ile dostluk edenler nasıl saygı görüp himaye edilmişlerse size de o şekilde muamele edilecek. İspanya’da esir olan Müslümanların İngiltere tarafından kurtarılması sadakat ve bağlılığınızın göstergesi. Elçinizle göndermiş olduğunuz mektubunuzda Osmanlı Donanması’na ilişkin söyledikleriniz hususunda hepsiyle ilgili malumum olmuştur. İlkbaharda büyük bir donanma gönderilmesi kararlaştırıldı. Allahu Teâlâ, donanmayı zafere ulaştırsın.”
İlkbaharda sefere çıkan Osmanlı donanması Akdeniz’de büyük bir tatbikat yaparak İspanya donanmasının ikiye bölünmesini sağlamıştır. Böylece İngiltere’yi, mutlak bir İspanya kuşatması ve istilasından kurtarmıştır. Sonuç itibariyle Kraliçe Elizabeth emeline kavuşmuş ve Osmanlıların yardımı sayesinde ülkesini ve tahtını muhtemel İspanyol esaretinden korumuştur. Dahası, 30 Temmuz 1588’de meydana gelen Gravelines Deniz Muharebesi’nde, İngiliz donanmasının komutanı Sir Francis Drake, İspanyolları rahatlıkla mağlup etmiştir.
Yazının sonunda aklınızdan geçenleri okur gibiyim: Keşke Osmanlı yardım etmeseydi de, geleceğin emperyal gücü, sömürge şampiyonu, milyonlarca insanın ve Müslümanın kanına girip hayatını karartan Britanya İmparatorluğu ortaya çıkmasaydı, diyorsunuz. Birincisi, istikbali ve orada yaşanacak olan tarihi hiçbir fani önceden öngöremez. İkincisi, Osmanlı, inancının ve insanlığının gereği olarak dara düşüp imdat dileyen herkesin -düşmanı dahi olsa- gücü ve imkânı nispetinde yardımına koşmayı vazife ve şiar edinmiştir. İslâm dinine göre de Müslümanlar yeryüzünün hakiki mirasçıları, sulhun, nizam ve istikrarın gönüllü bekçileri değil midir? İşte Osmanlı da sonunu düşünmeden bunun gereğini yapmıştır.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, A.DVNS.MHM.d 71, s. 69, Hüküm no: 141, 29.Muharrem.1002 ( 25 Ekim 1593).
Saffet Bey, “III. Sultan Murad’ın İngiltere Kraliçesi Elizabet’e Bir Namesi”, Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası, c. 3, Sayı: 13, (1 Nisan 1328/14 Nisan 1912).
Akdes Nimet Kurat, Türk-İngiliz Münasebetlerinin Başlaması ve Gelişmesi 1553-1610, Ankara, 1953.
Halil İnalcık, “Osmanlı’nın Avrupa İle Barışıklığı: Kapitülasyonlar ve Ticaret”, Doğu Batı: Makaleler I, Ankara 2005.
Ahmet Dönmez, Osmanlı-İngiliz İlişkileri: Diplomasi ve Reform, (Doktora Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı, Konya, 2013.
Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul, 2010.
https://www.theguardian.com/uk/2004/jun/01/artsandhumanities.arts Erişim: 03.07.2018.
İsmail ÇOLAK
YazarSiyonistlerin, Osmanlı’yı inkıraza uğratma ve Filistin’de Siyon devletini inşâ etme projesinin hayata geçmesi açısından patlak veren Birinci Dünya Harbi, en elverişli ortam ve altın bir fırsat mesabes...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Selçuklu-Karahanlı Münasebetleri Sencer’in meliklik döneminde Büyük Selçuklular’a tâbi hâle getirdiği Batı Karahanlı hükümdarı ve kayınpederi Arslan Han son yıllarında felç olmuş, ülke yönetimini oğlu...
Yazar: Resul KESENCELİ
Su gibi sür yüzü toprağın ayağına düşüpKatreni bahre katıp vâsıl-ı deryâ olagörYûnus Emre bir beytinde şöyle diyor:Niteliğim soran işit hikâyetSu vü toprak od u yel oldu sûret(Benim niteliğimi soran k...
Yazar: Vedat Ali TOK
Safiye Hüseyin, Osmanlı’nın ilk hasta bakıcılarındandı. Savaş sırasında Reşit Paşa Vapuru Hastanesinin baş hastabakıcısıydı.Burada, yüzlerce Mehmetçik’in yarasını bir anne şefkatiyle sarmıştı.Safiye H...
Yazar: İsmail ÇOLAK