Çocuklar Narin Çiçekler Gibidir
Çocukları çiçeklere benzettiğimi söylemiştim. Onlar kadar narin, eşsiz ve çok güzel olduklarını da... Ve her çocuğu bir çiçek grubuna benzettiğimi de eklemiştim. İsterseniz birkaç grup daha inceleyelim:
Ezan çiçeğine benzeyen çocuklarımızdan bahsedeyim mesela. Gece vakti okunan Ezan-ı Muhammedî gibi her şeyden güzeller. Onları görünce iki rahmeti birden hissediyorum: manayı ve derinliği. Çok derin çocuklar bu çocuklar. Özellikle manevî konularda çok daha önde ve meraklılar. Bir dokunun, anında size güzellikler saçarlar. Tıpkı ezan çiçeği gibi. Ama onlara bu ismi takmamın asıl sebebi; ezan okunur okunmaz kendilerine derste de olsa çekidüzen vermeleri ve ilk teneffüste hemen namazlarını eda etmeleri... Cennetlik bir görüntü bu. Bu çiçeklerin solmaması için onlara omuz olmak, destek vermek ve nice güzelliklere teşvik etmek gerek. Onlar zaten vazifeyi hemen sizden sırtlanıyorlar.
Kendi sınırlarını çizen, sert duruşlu ve kapalı kutu öğrencilerimiz var. Onları kaktüse benzetiyorum. Onun gibi zahmetsizdirler. Sadedirler. Duygularını saklarlar. Sınıf içinde de öyleler. Daim varlar ama aktif değiller. Kaktüs suyu nasıl emip depoluyorsa, onlar da iyiyi kötüyü emip içine atıyorlar. Tehlike hissettikleri an kapalı ve sınırlılar. Sevgi ve güven ortamında sevecen ve sakinler. Ama yine de diğer çocuklara hiç benzemezler. Onları olduğu gibi kabul etmek, var olduğu ortamda sessizliği seçmelerine saygı duymak gerek. Farkının tarzı olduğunu anladığınız an su yolunu buluyor zaten.
Yaratıcımız tarafından üstün özelliklerle donatılanlara gelelim. Kader-i İlahi’nin onlara takdim ettiği güzellik, zekâ ve iyi huyun birleşimi bana gülleri hatırlatıyor. Gül kadar orantılı ve güzeller. Yavrucaklar arasında ayrım yapmak gibi düşünmeyin bunu. Allah’ın onlara ikram ettiği hasletler bunlar. Buna göre de imtihanları olacak. Bir de Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i temsil etmeleri gereği, bambaşka bir manadır benim için güller.
Yalnız burada içimi acıtan bir konuya değineceğim: Nice velilerimiz hep gül olan çocuklara özenerek, ellerindeki papatyaya, sümbüle, menekşeye, gelincik çiçeğine haksızlık ediyorlar. Güle benzesin istiyorlar ısrarla. Olur mu ki öyle şey? Papatyayı gül yapabilir misin? Ya da gülü papatya? Papatyanın saflığı, berraklığı, şirinliğinin nasıl tatlı bir nimet olduğunu göremeyenler ille de gül istiyorum diyor. Bakmak ama görememek ne feci bir imtihan. Hem papatya olan çocuk için hem gül isteyen veli ve öğretmen için.
Menekşelere gelelim. İçine kapanık yavrularımızı temsil ediyor benim için menekşe. Çok dikkat çekici ve güzel olmalarına karşın sessizliği ve geri planı tercih ediyorlar. Menekşe çiçeği aydınlık ortamları sevmesine karşın nasıl güneş ışığına direkt maruz kalmak istemiyorsa bu çocuklar da öyle. Sev ama sıkma, öv ama abartma, gör ama aşırı ön plana çıkarma. Onlar köşede sessizliğiyle, güzelliğiyle, sevgisiyle sana göz kırpıyorlar zaten. Sen de onların geri plan tercihine saygı duy. İşin çözümü menekşe olan çocuklar için işte bu.
Üzüldüğüm bir grubu yazacağım şimdi. Ayrık otu muamelesi gören, o damgayı yiyen öğrencilerimizi… Toplum tarafından ezilmiş, dışlanmış, üzerine basılmış çocukları temsil ediyor ayrık otu. Onlar toplumun biçtiği role karşı isyankârlar ama onu çirkin bir leke olarak üzerlerinde de taşıyorlar çaresizce. Bu çocukları hayata, topluma tekrar kazandırmak için öğretmenliğim ve ebeveynliğim boyunca buna savaş açmış bir insan olmak istiyorum. Zira topluma ayrık otu diye tanıtıp o sıfatı yapıştırdığımız evlatlarımızın vebali, hem bu etiketi üstlerine yapıştıranların hem de üstüne tuz biber eken herkesin üzerine olacak.
Velhasıl, öğretmenlik yapmak bahçıvanlık yapmaya benziyor biraz. Rengi solan çiçek gibi öğrencilerimize yeri gelince su, yeri gelince güneş, yeri gelince toprak olmayı, başları eğik olanlara omuz olmayı, dayanak olmayı; kokusu gidenlere sarılıp kendi kokundan vermeyi, kıyamadan tekrar koklamayı, incitmeden sevmeyi, şefkatle korumayı gerektiriyor. Onları iyi tanımamız, istidat ve kabiliyeti noktasında ona uygun ortamı sağlayarak büyütmemiz gerek. Yaratıcı’nın en muhteşem hediyelerini besleyip ilahi izin dairesinde serpiltmek için bol sabır, bol emek, bol itina gerek.
Ve işin son kilit noktası: bol dua. Çünkü kendimizi parça parça etsek de eğer Rabb’imiz izin vermezse bir batman boyu dahi yol alamayız. Bütün kudret onun elinde. Bütün mülk ona ait. Biz onun müdavimi olarak bize verileni kemal-i şevk, üstün gayret ve şükür ile büyütmeye bakalım, yeter. Gerisi Allahualem.
Esra GÖKTEPE
YazarTaze beyaz dut ile beyaz dut kurusu arasında kimyasal yapı bakımından şüphesiz önemli farklılıklar olacaktır. Taze beyaz dut ile kurutulmuş beyaz dut arasında etki bakımından çok önemli farklılıklar v...
Yazar: Nesibe AYDIN
Şu anda siz bu satırları okurken, dünyanın dört bir tarafında sadece Rabb’imizin bilebileceği ve insan aklının alamayacağı ve anlayamayacağı milyarlarca olay yaşanıyor. Biz iyiliklerin olduğu olaylara...
Yazar: Esra GÖKTEPE
Hicret’ten önceydi... Peygamberimiz, İslâmiyet’i yayması ve oradaki Müslümanlara öğretmesi için sahabilerden Mus’ab bin Umeyr (r.a.)’i Medine’ye göndermişti. Gerçekten de Hz. Mus’ab vazifeyi en güzel ...
Yazar: N.Nida DURAN
Adam, bir ağacın gölgesinde felsefe kitabı okuyordu. Sorular üstüne sorular... Adamın kafasını karıştırmıştı. Başını kaldırıp ağaca baktı ve:- Keşke ağaç olsaydım, hiç düşünmeden yaşasaydım, dedi.Ağaç...
Yazar: Ayşe Gül PINAR