FERİHA
Güneşin gözlerimi kamaştırdığı saatleri bekleyemedim. Hava karanlıktı. Hemen yatağımı toplayıp, üzerimi giyindim. Yüzümü yıkadıktan sonra tekrar odama girmek üzereyken mutfaktan gelen sesleri duydum. Doğruca mutfağa girdim. Annem, her zamanki gibi hepimizden önce uyanmış, kahvaltı hazırlıyordu. Anneme yardım etmeye başladım. Annem, bu kadar erken kalkmama neden bilmiyorum, çok şaşırdı. Aslında bana başkası deseydi ki, “Feriha, gün gelecek mızmızlanmadan, oflayıp puflamadan yatağından kalkacaksın.” ben de inanmazdım. N’apayım uykuyu çok seviyorum. O yüzden annemin niye bu kadar şaşırdığını anlayabiliyorum. Ama bugün özel bir gün. Annem, pankekleri pişirirken ben de masayı hazırladım. Zeytinler, peynirler, reçeller vs. derken masa her zamanki gibi onlarca çeşit yiyecekle doldu, taştı. İçimden, “Verdiği bütün bu güzel nimetler için Allah’a ne kadar şükretsek, ne kadar teşekkür etsek az.” diye geçirirken, babam mutfağa girdi. Sonra da kardeşim Ahmet. Hep birlikte kahvaltımızı yaptık. Her kahvaltı masasında olduğu gibi en çok konuşan ben oldum, en az konuşan hatta konuşmak yerine uyuklayan ise Ahmet. Okula girer girmez, sınıfa koştum. Sınıftaki kalabalığı görünce çok şaşırdım çünkü her zaman ilk derse geç kalan Arda ile Tuncay bile sınıftaydı. Acaba ben mi geç kaldım deyip saatime baktım ama daha dersin başlamasına yarım saat vardı. Tuna sınıf başkanımız olduğu için bu büyük görev onundu. Hemen sınıf kitaplığına sakladığı fon kartonlarını ve diğer malzemeleri çıkardı. Ardından sınıfa kısa bir konuşma yaptı. Şunları dedi: - Arkadaşlar sabırsızlıkla beklediğimiz gün geldi. Şayet hayal ettiğimiz gibi, güzel iş çıkarırsak Abdullah Öğretmen’imiz bizden çok memnun olur. Ve bugünü kolay kolay unutamaz. Sınıf annemiz kutlama için gereken tüm hazırlıkları yapmış, annem dedi. Sıra bizde. Haydi, içimizdeki sanatçıları çıkaralım. Tuna, bunları söyledikten sonra elindeki fon kartonlarını, renkli simli evaları, renkli kâğıtları ve zarfları bize dağıttı. Ve başladık çalışmaya. Çizimi iyi olanlar resim çizdi, kimi Abdullah Öğretmen’imizin portresini çalıştı, kimi de karikatür çizdi. Şiir konusunda iyi olan arkadaşlarımız en güzel şiirini öğretmenimiz için yazdı. Kimisi iki dörtlük yazdı, kimisi on dörtlük. Kimisi akrostiş şiir yazdı öğretmenimizin ismine, kimisi de mani… Ben de öğretmenim için hayallerimi anlatan bir kompozisyon yazdım. Kompozisyonumun başlığı kendi ismim olsun istedim: Feriha. Öğretmenim, bu kompozisyonu isminden dolayı kolay kolay unutmaz artık. Sınıfça, bitirdiğimiz çalışmalarımızı dosyalara, zarflara koyup usluca öğretmenimizin sınıfa girmesini bekledik. Ve nihayet sınıf kapısı açıldı. Abdullah Öğretmen’imiz içeri girer girmez her zamanki gibi bize kocaman gülümsedi. Biz de ona gülümsedik. Yerimize oturunca hep bir ağızdan: - Öğretmenler gününüz kutlu olsun öğretmenim, diye bağırdık. Tam o sırada sınıf kapısı çaldı. Öğretmenimizin “Gel!” demesiyle, sırayla annelerimiz içeri girip öğretmenimize selam verdi. Biz yeniden sınıfça şöyle bağırdık: - Öğretmenler gününüz kutlu olsun öğretmenim. O sırada yoklama defterini imzalayan öğretmenimiz çok duygulandı. Elindeki kalemi usulca masaya bıraktı. Öğretmenimizin gözleri dolmuştu. Hepimiz çok duygulandık. Sıraya girip, bir bir öğretmenimizin elini öptük. Ve hazırladığımız el emeği hediyelerimizi verdik. Öğretmenimiz, aynı anda hepimizi kucakladı, o sıra annelerimiz de bol bol fotoğraf çekti. O an o kadar çok flaş patladı ki kendimi bir an çok ünlü biri gibi hissettim. Sonra hep beraber annelerimizin yaptığı pastalardan, böreklerden, kurabiyelerden vs. yedik. Öğretmenimiz hepimizin yaptığı çalışmaları çok beğendiğini, unutulmaz ve çok duygusal anlar yaşadığını, öğretmenliği ona biz öğrencilerinin sevdirdiğini ve buna benzer daha birçok şey söyledi. Onun mutlu olduğunu görünce biz de çok mutlu olduk. Abdullah Öğretmen’imiz, teneffüs zili çaldığında sınıftan ayrılırken sınıfa döndü. Gözleri buğuluydu, sesi titriyordu. Şöyle dedi: - Canım evlatlarım. Sizler bizim yarınlarımızsınız. Tüm öğretmenleriniz olarak, gelecek adına sizden çok ama umutluyuz ve sizi çok seviyoruz.
Mine TAŞDEMİR
YazarKüçük Kerem, eve ağlayarak girdi. Annesi, biricik oğlunu iki gözü iki çeşme görünce telaşlandı. Hemen elindeki bulaşık eldivenini sıyırıp bir köşeye bıraktı ve oğluna sordu: - Benim yakışıklı oğlum...
Yazar: Mine TAŞDEMİR
Öğretmenimizin verdiği ödevi bir an önce yapmak için sabırsızlanıyordum. Koşa koşa eve geldim. Anneme selam verip sarıldıktan sonra üzerimi değiştirmek için odama geçtim. “Kızım yemeğini getiriyorum, ...
Yazar: Mine TAŞDEMİR
Işıl ışıl gözleriniz Ne de şirin sözleriniz Pırıl pırıl yüzleriniz Can çocuklar… Can çocuklar… Dilleriniz ne de tatlı Duygularınız kanatlı Hayâl göğünüz kaç katlı? Can çocuklar… Can çocuklar…...
Yazar: Nuri KAHRAMAN
Bir gün bir taksiye bindim, sağ şeritte yol alırken siyah bir araba park ettiği yerden aniden yola, önümüze çıktı. Taksi şoförü sert bir şekilde frene bastı, kaydı ve diğer arabaya çarpmaktan milim fa...
Yazar: Hamidullah HALICI